Bakan Çavuşoğlu, TBMM'de dış politikayı değerlendirdi/Konuşmanın tam metni

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 'Biz, Suriye'nin de Irak'ın da toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını destekliyoruz. İki komşu ülkenin de istikrarını istiyoruz. Umarım bundan sonraki süreçte de katkı sağlamaya devam ederiz' ifadesini kullandı.

  • 848

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Bakanlığının 2016 yılı bütçesi üzerinde TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin zor bir coğrafyada olduğunu ve etrafında ciddi sorunların bulunduğunu dile getirdi.

İşte TBMM tutanaklarından o konuşma:

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilli arkadaşlarım; öncelikle sizleri Bakanlığım ve şahsim adına saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımızın bütçesi üzerine söz alan tüm değerli milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Elbette, çok değerli milletvekillerinin görüşlerinden ve eleştirilerinden faydalanmaya çalışıyoruz, dikkatli bir şekilde arkadaşlarımızla not aldık. Görüşlerine katılmadığımız arkadaşlarımız da olabilir ama onların da görüşlerine saygımız var ve tüm arkadaşlarımızla birlikte görüşmeler bittikten sonra Bakanlığımızda tüm bunları enine boyuna değerlendireceğimizi vurgulamak isterim.

Esasen, Türkiye Büyük Millet Meclisimizi her vesileyle dış politikamız konusunda bilgilendirmek isteriz. Yakın zamanda Dışişleri Komisyonumuza geldik ve milletvekillerimizin sorularını cevapladık. Keza, değişik platformlarda yine bu bilgilendirme toplantılarını yapmaya çalışıyoruz ve yüce Meclisimiz ne zaman arzu ederse gelip Meclisimizi de bilgilendireceğimizi peşinen de söylemiştik.

Bugün arkadaşlarımız dış politikamızın değişik konularıyla ilgili, boyutlarıyla ilgili görüşlerini paylaştılar. Farklı düşünebiliriz ama hepimizin birleştiği bir nokta var, zor bir coğrafyadayız ve etrafımızda ciddi sorunlar var. Kuzeye baktığımız zaman, Ukrayna, Kırım sorunu maalesef devam ediyor, çatışmalar devam ediyor. Güneyimize baktığımız zaman, Suriye'de bir ateşkes sağlamaya çalışıyoruz, en azından çatışmaların durdurulmasını sağlamaya çalışıyoruz ama bu süreçte bile ihlallerin olduğun görüyoruz.

Hemen diğer komşumuz Irak'a bakıyoruz, yine sorunlar devam ediyor. Ülkeyi yönetemeyen bir yönetim var maalesef. O yönetimi eleştirmek için söylemiyoruz ama bir durumu izah etmek için söylüyoruz. Yemen'de keza aynı şekilde. Libya'da bir geçici hükûmet güvenoyu almaya çalışıyor. Yılların sorununu aşmak için bir anlaşma imzalandı, bu sürece de destek verdik.

Tabii ki etrafımızda dondurulmuş ihtilaflar da var. Karabağ problemi hâlen çözülmemiştir ve buna yenileri eklendi. Güney Osetya ve Abhazya sorunu artık dondurulmuş ihtilaf hâline geldi ya da çözümü dondurulmuş ihtilaf hâline geldi.

Bu süreçte bizi umutlandıran bir gelişme, Kıbrıs'taki müzakereler. Kıbrıs'a daha sonra geleceğiz. Umarım en azından Kıbrıs'a barış, huzur, istikrar gelir. Bunun için elimizden gelen katkıyı vermeye çalışıyoruz.

Tabii ki bu süreçte Türkiye üzerine düşen görevi yapıyor. Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Libya'da, Kıbrıs'ta ve diğer sorunlu alanlarda Türkiye üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. Bu konuda farklı düşünebiliriz, farklı görüşlerimiz olabilir, Türkiye'nin bakışını eleştirebilirsiniz fakat Türkiye hiçbir zaman çatışmanın tarafı olmadı. Yani, Türkiye başından beri Suriye'deki bu çatışmanın önlenmesi için görüşlerini paylaştı. Beş sene önce söylediği ile bugünkü söylediği arasında bir çelişki yok ama beş sene önce öngördüklerimiz maalesef bugün gerçekleşti. Maalesef diyorum çünkü arzu etmezdik. 400 bin insanın bir rejim tarafından ya da terör örgütleri tarafından öldürülmesini kim isteyebilir? Bu kadar insanın evini terk etmesini kim isteyebilir? Sadece bize Irak ve Suriye'den gelen 3 milyon insanı söylemiyoruz, Suriye'nin kendi içinde 8 milyondan fazla insan evini terk etmek zorunda. Irak'a 3 tane kampı niye kurduk? 40 bin insan yaşıyor. Çünkü, Irak'ta da aynı sorunlar var ve 200 binden fazla Iraklı kardeşimiz de, Yezidiler var içinde, her etnik gruptan, her dinden insanlar var, Türkiye'de yaşıyorlar. Niye terk etmek zorunda kaldılar Irak'ı? Ama biz bunları görüyorduk. Şimdi, beş sene önce bir rejimin uygulamalarını eleştirmek o ülkenin iç işlerine karışmak mı oluyor? Hayır. Öngörüyorduk. "Bu rejim, bu çatışmalar durmazsa terör örgütleri ortaya çıkar." dedik, arka arkaya terör örgütleri ortaya çıkmaya başladı. DEAŞ diye bir terör örgütü mü vardı üç sene önce, dört sene önce? El Nusra diye bir terör örgütü mü vardı üç-dört sene önce? PKK'nın uzantıları vardı orada biliyoruz, zamanında bölücübaşı da orada yaşıyordu. Ama YPG diye bir terör örgütü mü vardı? Hepsi işte maalesef bir rejimin kendi insanını öldürmeye başlamasından sonra ortaya çıkan sorunlar. Türkiye bunların müsebbibi mi? Bunların sorumlusu Türkiye mi? Hayır. Ama biz bu sorunların çözülmesi için her zaman doğruları söyledik, söylemeye de devam ediyoruz, bundan sonra da söyleyeceğiz. Beş sene önce söylediklerimiz bugün anlaşılıyor. Üç sene önce önerdiklerimiz bugün Avrupa Birliğinde ve dünyada kabul görmeye başladı. Neden? Sorunun ucu kendilerine dokunmaya başladı. Biz, "güvenli bölge" derken Türkiye için mi güvenli bölge istedik? Oradaki mazlum insanlar, teröristlerden ve zalim bir rejimden kaçanlar için güvenli bölge istedik. Şimdi, göçmenler Avrupa'ya gitmeye başlayınca bundan rahatsız olan ülkeler "Hadi güvenli bölge oluşturalım." diyor. Keşke bunu üç sene önce Türkiye önerdiği zaman Türkiye ne demek istiyor, niye bunu önerdi diye ciddi bir şekilde değerlendirseydik ve çözüm bulsaydık.

Şimdi, Irakta… Irakta da ciddi sorun var. Irak'taki sorunun müsebbibi biz miyiz? DEAŞ nerede doğdu? Suriye'de. Irak'tan kaynaklandı, Suriye'ye gitti. Şimdi, Irak gibi bir ülkenin topraklarının yüzde 30'unu kim işgal etmiş? Bir terör örgütü. Bunun sorumlusu Türkiye mi? Bunun sorumlusu Maliki Yönetimi. Zamanında Maliki'yi niye eleştirdik? Mezhepçilikten dolayı. "İran'ın güdümünde olacak ve Irak'ı bölecek." dedik. "Şii'lerin dışındaki tüm kesimleri dışlayacak." dedik. Kürtleri, Türkmenleri, Yezidileri, Hristiyanları, evet dışladı. Bir günde, iki günde, bir terör örgütü bir ülkenin topraklarının yüzde 30'unu nasıl işgal edebiliyor? Çünkü tek yapılı bir ordu, güç, Şii milisler. Bu Şii milisler Musul'u savunabilir mi? 70 bin Şii milis yarım günde terk etti Musul'u. Niye? Çünkü "Sünniler için ölmek istemiyoruz." diyor. Biz de buna karşıyız, bu mezhepçiliğe karşıyız. Bu politikaları eleştirmek, bu politikaların o ülkeleri bir noktaya götüreceğini söylemek, o ülkelerin iç işlerine karşı değil ki. Kaldı ki insan haklarıyla ilgili meselelerde, nasıl Avrupa Birliği nasıl diğer kurumlar ve ülkeler Türkiye'de bir sorun olduğu zaman eleştiri yapabiliyorsa Türkiye'nin de aynı hakkı vardır. Eleştiri yapabiliriz. Bu, müdahale değil.

Ama bugünkü geldiğimiz nokta, bu sorunları nasıl çözeriz, Türkiye ne düşünüyor? Bizim başından beri stratejimiz bellidir. Bir; Suriye ve Irak'taki terör örgütleriyle mücadele etmemiz lazım. Bunların yok edilmesi lazım. DAEŞ'in de El Nusra'nın yok edilmesi gerekiyor. İki; bir siyasi dönüşüm gerekiyor. Artık muhalefeti, artık katledilen insanları, kim olursa olsun, Esad'ın etrafında birleştirmenin imkânsız olduğunu söylüyoruz. Bunu biz söylemiyoruz. Bugün, Riyad'daki muhalefet de söylüyor, dünya da bunu söylüyor. Dolayısıyla siyasi dönüşüm süreci zaten bunun için başladı, müzakereler bunun için başladı. Dolayısıyla bir an evvel siyasi müzakerelerin başlaması lazım ama bunun için de çatışmaların durdurulması lazım. Türkiye, gerek Münih'te gerek Viyana'da gerek daha önceki toplantılarda, Cenevre'de ateşkesin sağlanması için, siyasi müzakerelerin başlaması için elinden geleni yapmıştır, katkıyı yapmıştır. Bugün, hem insani yardımların ulaştırılması hem de çatışmaların durdurulması kısmında gözlemci olarak komisyonun içinde Türkiye yer almaktadır, aktif bir şekilde yer almaktadır. Bundan sonra da katkımızı vermeye devam edeceğiz.

Umarım tam ateşkes olur, umarım anlamlı müzakereler başlar, siyasi dönüşüm başlar, Suriye'ye istikrar gelir. Biz, Suriye'nin de Irak'ın da toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını destekliyoruz. İki komşu ülkenin de istikrarını istiyoruz. Umarım bundan sonraki süreçte de katkı sağlamaya devam ederiz.

Evet, Libya'ya katkı sağladık. Libya'nın bu siyasi anlaşmasının yapılmasında Türkiye önemli rol oynadı. Bundan sonra da görevimiz bitmedi çünkü sorunlar var. Trablus'ta ateşkesin sağlanması lazım milisler arasında. Orada da DAEŞ var. 4.500 civarında DAEŞ unsuru var. Bunları kim temizleyecek? Bu konuda bir yıl içinde ülkeyi seçime götürecek, yeni anayasa, yeni kanunlar, ekonomik olarak kim destek verecek? Her aşamasında Türkiye elinden geleni objektif bir şekilde yapmaktadır, bölgenin istikrarı, güvenliği için Türkiye üzerine düşeni bundan sonra da yapmaya devam edecektir.

Tabii ki dış politikamızın ulaştığı nokta sadece bölge değildir. Bu bölge, bulunduğumuz coğrafyadaki sorunların çözülmesi için, güven artırıcı tedbirlerin atılması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama Türkiye'nin dış politikası geniş bir coğrafyada devam ediyor ve bu geniş coğrafyada, bir taraftan sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışıyoruz diğer taraftan insani yardımlarımızı, kalkınma yardımlarımızı en etkin bir şekilde mazlum insanlara ulaştırmaya çalışıyoruz, uluslararası örgütler nezdinde statüler elde ediyoruz, ikili ilişkilerimizi ticaret başta olmak üzere en iyi şekilde geliştirmek için gece gündüz, arkadaşlarımızla birlikte, çalışıyoruz.

Evet, gurur duyuyoruz. Bugün insani yardımda dünyada 3'üncü sıradayız. Bunu


sürekli söylüyoruz, yine söyleyeceğiz. Ekonomik kalkınma olarak, büyüme olarak, yine istikrar olarak önde giden ülkeyiz ama ilk 3'te değiliz. İnsani yardımda miktar olarak ilk 3'teyiz ama millî gelire göre 1'inci sıradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bununla da gurur duyuyoruz. Bundan sonra da insani yardımlarımızı en etkili bir şekilde götürmeye devam edeceğiz.

Kalkınma yardımlarımız da keza öyle. Yeni, işte, Afrika'dan döndük Cumhurbaşkanımızla beraber. Ve bundan birkaç hafta önce de Latin Amerika'daydık. Hem buralarla açılım politikalarımız artık ortaklık politikalarına dönüşmeye başladı hem de bu ülkelerle ticaretimiz artmaya başladı. Afrika'yla ticaretimiz 2,9 milyardan bugün 23 milyara ulaşmıştır yani 10 kattan fazla artmıştır. 12 olan büyükelçilik sayımız bugün 39'a ulaşmıştır. Türk Hava Yolları 47-48 noktaya artık uçuyor. TİKA'mız 14 ofise ulaştı. AFAD'ımız her yerde var. Kızılayımız her yerde var. Dolayısıyla insani bakımından da, kalkınma bakımından da, ikili ticaret anlamında kazan-kazan formülüyle ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi bakımından her yerde olmaya devam edeceğiz. Sadece ülkelerle değil, o bölgelerdeki bölgesel örgütlerle, uluslararası örgütlerle de ilişkilerimizi en iyi noktaya getiriyoruz, statüler elde ediyoruz, serbest ticaret anlaşmaları imzalıyoruz ve ülkemizde üretilen ürünlerin tüm dünyaya ulaşmasını istiyoruz.

Bugün gururla söylüyorum: Türk ürünlerinin dünyada -Birleşmiş Milletlere kayıtlı ülkeleri kastediyorum- 194 ülke içinde ulaşmadığı bir tek ülke bile kalmadı ve bundan sonra da ticaretimizi her bölgede inşallah artıracağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Latin Amerika bölgesinde 800 milyon dolar civarındaydı toplam ticaretimiz, bugün 8 milyar dolar civarında. Asya açılımı sayesinde 25 milyar dolar olan ticaretimizi 50 milyar dolara çıkardık, 2 katına çıkardık ve Asya Pasifik dâhil, tüm o bölgelerle de ilişkilerimizi artırarak devam edeceğiz.

Bunlar durup dururken olmuyor. Gitmeniz lazım, ulaşmanız lazım. Somali'deki durumu anlayabilmek için Somali'ye gitmeniz lazım. Herkes havaalanında konteynerlerde büyükelçilik açarken şehrin merkezinde büyükelçiliğinizi işletmeniz lazım ve şu anda dünyadaki en büyük misyonumuzu, Allah izin verirse, Somali'de Mogadişu'da açıyoruz. 80 dönüm üzerine büyük bir kompleks içinde büyükelçiliğimizi açıyoruz ve kısa süre içinde, sonbaharda da inşallah askerî üssümüzü de Somali'de kuracağız ve işletmeye başlayacağız.

Latin Amerika ziyaretimizi söyledik, Afrika ziyaretimizi söyledik. Bugün Sayın Başbakanımız İran'da. İran'a da önem veriyoruz. Biz İran'a mecbur kaldığımız için değil, muhtaç olduğumuz için değil; herkes İran'ın karşısındayken Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde İran'ın lehine oy veren ülkeyiz. İran bizim kardeşimiz ama İran'ın yanlış politikalarını eleştirebiliriz.

Amerika'nın yanlış politikalarını eleştiriyoruz. Rusya'nın yanlış politikalarını sonuna kadar eleştiriyoruz. İran'ın mezhepçi politikalarına karşıyız. O mezhepçi politikalarının Suriye'de, Bahreyn'de, Irak'ta ve Yemen'de nelere yol açtığını görüyoruz, izliyoruz ve bu tehlikeyi anlatmaya çalışıyoruz ama arkasından konuşmuyoruz, İran'ın da yüzüne söylüyoruz bunu. Ama İran'la ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. Ruhani kısa bir süre içinde Türkiye'ye gelecek. Yine, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif Türkiye'ye gelecek. Biz de gideceğiz, karşılıklı ziyaretlerimiz olacak. Her ülkeye gidip geleceğiz. Türkiye tecrit edilmiş, dışlanmış bir ülke değil ve önümüzdeki süreçte…

Bakınız, dün Atina'daydık. Sabah beşte Afrika'dan geldik, hemen Atina'ya geçtik. Yarın Sayın Başbakanımızla birlikte Brüksel'e gidiyoruz, Avrupa Birliği Zirvesi'ni düzenliyoruz. Oradan doğrudan İzmir'e gidiyoruz, Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Toplantısı'nın 4'üncüsünü gerçekleştireceğiz. Proaktif dış politikamızı sonuna kadar işleteceğiz ve oradan döndükten sonra, salı günü de Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko'yu Türkiye'de ağırlayacağız. Yine aynı mekanizmayı yani yüksek düzeyli stratejik iş birliği mekanizmamızı Ukrayna'yla da en iyi şekilde işletmeye devam edeceğiz.

Tabii ki ikili ilişkiler önemli, ticareti artırmak önemli ama uluslararası alanda, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası örgütler nezdinde de rolünüzü artırmanız lazım. Bugün Birleşmiş Milletlerin… Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz, her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz inisiyatiflere Türkiye eş başkanlık yapıyor. Bugün medeniyetler arası ittifaka her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var çünkü ırkçılık var, yabancı düşmanlığı var, İslamofobya var, Hristiyanofobya da var, antisemitizm de var. Biz hepsine karşıyız ve hepsini de insanlık suçu olarak görüyoruz ve bunlarla mücadele konusunda da samimiyiz. O nedenle, Medeniyetler Arası İttifakın Eş Başkanlığını İspanya'yla beraber yapıyoruz.

Bugün ara buluculuğa ihtiyacı var dünyanın. Türkiye Finlandiya'yla beraber Barış İçin Arabuluculuk İnisiyatifinin Eş Başkanlığını yapıyor Birleşmiş Milletlerde.

Aynı şekilde, terörle de mücadele etmek gerekiyor çünkü terör biraz önce söylediğim tüm değerlerin düşmanıdır, insanlığın düşmanıdır, bizleri birleştiren değerlerin düşmanıdır. Dolayısıyla terörle mücadeleyi de içerde ve dışarda sonuna kadar sürdürmemiz lazım. O nedenle de Terörle Mücadele Küresel Platformunun Eş Başkanlığını yapıyoruz ve yine Hollanda'yla beraber, Yabancı Terörist Savaşçılarla Mücadele Platformunun da koalisyon içinde Eş Başkanlığını sürdürüyoruz.

Ama bunlar yetmez, diğer bölgesel örgütlerle de statülerimizi güçlendiriyoruz, sadece ülkelerle değil; Afrika'da, Latin Amerika'da, Asya'da, Asya Pasifik'te, Karayiplerde, her yerde. Ama kendi coğrafyamızda istikrar ve barış için de üçlü mekanizmalarımızı çok iyi işletiyoruz. Kafkasya'da Türkiye ve Azerbaycan'ın merkezinde olduğu üçlü mekanizmalar: İran'la, Türkmenistan'la, Gürcistan'la -ki geçen hafta üçlü toplantıyı Tiflis'te yaptık- yine, Balkanlarda Türkiye, Bosna Hersek'in merkezinde olduğu üçlü mekanizmalar: Sırbistan'la, Hırvatistan'la. Bunların hepsini çok iyi işletiyoruz. Yine, biraz daha doğuya gidersek Türkiye, Pakistan ve Afganistan üçlü mekanizmasını da çok iyi işleterek iki ülke arasındaki güven arttırıcı adımların atılmasını sağlıyoruz, terörle mücadelede ortak hareket edilmesi konusunda çok ciddi katkılar sağlıyoruz.

Elbette, mensubu bulunduğumuz uluslararası örgütler nezdinde statümüzü yükseltmemiz lazım. Bugün Avrupa Konseyinin en çok katkı sağlayan, bütçesine katkı sağlayan ülkelerden bir tanesiyiz. Eskiden 12 milletvekiliyle temsil ediliyorduk Mecliste, şimdi 18 milletvekiliyle temsil ediliyoruz. Aynı şekilde, oradaki personelimizin hem seviyesini arttırıyoruz hem de sayısını arttırıyoruz, hem Parlamentoda hem diğer kurumlarda hem de İnsan Hakları Mahkemesinde ama üstlendiğimiz tüm sorumlulukları ülkemizin ve milletimizin böyle gururunu arttıracak bir şekilde üstleniyoruz.

Antalya'da G20'ye ev sahipliği yaptık yani Dönem Başkanlığımızda zirveyi düzenledik. Gelmiş geçmiş en başarılı G20 zirvesiydi. Sadece organizasyon olarak söylemiyorum; içerik bakımından, mazlum insanların haklarının savunulması bakımından, iklimle ilgili, terörle ilgili tüm konuların G20 kapsamında değerlendirilmesi bakımından en başarılı zirveydi. Ama şimdi İslam İşbirliği Teşkilatının İslam Zirvesi'ni 13-14 Nisanda inşallah İstanbul'da gerçekleştireceğiz ve hemen arkasından, 23-24 Mayıs tarihlerinde Birleşmiş Milletlerin ilk defa düzenleyeceği Dünya İnsani Zirvesi'ne ev sahipliği yapıyoruz. Biraz önce sebebini söyledim, çünkü dünyada insani katkı yapan yani gelirine göre en çok katkı yapan ülke Türkiye'dir, dolayısıyla buna ev sahipliği yapmayı çoktan hak etmiştir. Elbette, hemen arkasından Antalya'da En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi'ni gerçekleştiriyoruz çünkü bizim için en az gelişmiş ülkelerin sorunlarını çözmek de önemlidir.

Afrika'ya gittiğimizde herkesin birleştiği bir nokta vardı, 4 ülkede de aynı şeyi söylediler: "Türkiye buraya bizleri sömürmek için gelmiyor." Evet, Türkiye'nin tarihinde de sömürgecilik anlayışı yoktur ve Afrika'ya giderken onları sömürmek için değil, onlarla eşit şartlarda ortak olmak için gidiyoruz, onların dertlerine çözüm bulmak için gidiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İnşallah sonbaharda da Dünya Enerji Kongresi'ni gerçekleştireceğiz. Enerji kaynaklarımız yok ama attığımız adımlarla Türkiye enerji konusunda dünyada önemli bir aktör oldu. Bu rolümüzü de yapıcı bir şekilde devam ettireceğiz.

Elbette, çözülmeyen ya da çözümü dondurulmuş sorunlardan bahsettik. Bunlardan bir tanesi de Kıbrıs'tır ama Kıbrıs için umutlarımız arttı. Ada'da devam eden müzakereleri, her iki halkın da haklarını garanti altına alacak şekilde, siyasi eşitliğe dayalı, iki kesimliliğe dayalı bir çözümü destekliyoruz. Müzakereler devam ediyor, zor konular var ama yeter ki inanalım, bunları da başarabiliriz.

Filistin'e hiçbir zaman gözümüzü kapatmadık, Filistin meselesine her zaman sahip çıktık. Bugün İsrail'le ilişkilerimizin normalleşmesi için ortaya koyduğumuz şartlardan bir tanesi de Filistinli kardeşlerimizin üzerindeki ambargoların kalkmasıdır. Bu konudaki müzakereler devam ediyor ve önümüzdeki günlerde olumlu gelişmeleri tabii ki bekliyoruz. Türkiye'nin tutumu son derece nettir, şeffaftır ve abartılı da değildir. 3 şart koyduk ortaya. Bir tanesi gerçekleşti, diğer iki şart da tazminatla birlikte gerçekleştirildiği zaman İsrail'le ilişkilerimizi normalleştiririz ve Orta Doğu barış sürecine de katkı vermeye devam ederiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Tazminatlar devletin değil ki, orada şehit olan rahmetlilerin.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Ama Filistin'e insani yardımlarımızı devam ettiriyoruz. İsrail'in zulmü altında olan Gazze'ye ve Filistin'e bugüne kadar yaklaşık 500 milyon dolarlık yardım yaptık. Geçen sene Filistin'e yardım toplantısında Türkiye 200 milyon dolar vadetti ama şu anda gerçekleştirdiğimiz projelere baktığımız zaman bu rakamı da geçeceğiz ve 2017'ye geldiğimiz zaman 700 milyon doların üstünde yardım yapmış olacağız, bunları elbette yapmaya devam edeceğiz.

Çok Değerli Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız -hangi etnik gruptan olursa olsun- yurt dışında yaşayan soydaşlarımız, yurt dışında yaşayan akraba topluluklarımız bizim için her zaman öncelikli olmuştur. Onların dertlerini iyi dinledik, onların sorunlarını çözüyoruz, her türlü yardımı yapıyoruz, haklarını da -oy verme dâhil- veriyoruz, bundan sonra da bizim için öncelikli olacak. Bakanlığımızın en öncelikli politikalarından bir tanesi de yurt dışında yaşayan kardeşlerimizi yalnız bırakmamak, yedi gün yirmi dört saat anlayışıyla onlara hizmet vermeye devam etmektir.

Elbette Türk dış politikası çok yoğun, proaktif, bunlar tek başımıza yapacağımız


şeyler değil. Parlamenter diplomasiye inanıyoruz. Siz değerli milletvekillerimizin uluslararası platformlarda, uluslararası örgütlerde ve dostluk gruplarıyla birlikte bu dış politikamıza katkı yapmanızdan biz mutlu oluruz, size yardımcı olmaktan mutlu oluruz.

Biz arkadaşlarımızla birlikte büyük gayret sarf ediyoruz ve bugün 234 temsilcilikte bu görevimizi en iyi şekilde yapıyoruz, Türk Bayrağı'nı her yerde dalgalandırmaya çalışıyoruz. Vatandaşlarımıza her zaman gurur duyacakları hizmetleri vermeye çalışıyoruz. Sayı yetmez, binalarımızın kalitesi de önemli; Afrika ülkelerindeki büyükelçiliklerimizle gerçekten gurur duyduk ama Meclisimizin yanında -biraz önce de söyledim- TİKA, AFAD, Kızılayın hilali, Türk Hava Yolları dâhil tüm kurumlarımızda dış politikamızın başarısı için gece gündüz çalışıyoruz. 7.000'e yakın personelimiz var içeride ve dışarıda. Dolayısıyla, bu sene sizlerin destek vereceği bütçe ile bu arkadaşlarımızla, kadrolarımızla ülkemizi en iyi şekilde temsil etmeye çalışacağız, sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışacağız, ülkemizin ve milletimizin çıkarlarını her platformda en iyi şekilde savunmaya çalışacağız.

Destekleriniz için, görüşleriniz için, katkılarınız için ve özellikle de eleştirileriniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

 

Bakmadan Geçme