Ekonomik yaptırım tehdidi uluslararası hukuka aykırı

Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilmesi gerekir.

  • 863

Rahip Brunson olayının basit bir iade talebi olmadığını ve ABD’nin bu işi bilerek ve isteyerek uzatacağını son makalemde sebepleri ile beraber ifade etmiştim. Yazımın mürekkebi kurumadan gelen ve İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu ile Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ü hedef alan yaptırım kararı zaten gergin olan ilişkilerin yeniden değerlendirilmesi gerektiği bir süreci de başlatmış oldu.

Ülkelerin birbirleri ile olan ilişkilerini uluslararası hukuk düzenler. Ülkeler birbirlerine karşı olan sorumluluklarını ya ikili antlaşmalarla ya da Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kurumsal yapıların sözleşmeleri ile belirlerler. Bu bakımdan karşı taraf ne kadar “üslupsuz” olursa olsun bizim konuyu her zaman uluslararası hukuk zemininde ele almamız gerekmektedir. Zira devlet aklı ve ciddiyeti bunu gerektirir. Zaten son olayda da hem Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın hem de Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Fuat Oktay açıklamalarında uluslararası hukuka atıf yaparak bu ciddiyeti göstermişlerdir. Şimdi ABD’nin işletmeye başladığı bu yaptırım sürecinin neden uluslararası hukuka aykırı olduğuna bakalım.

BM VE NATO SÖZLEŞMESİ NE DİYOR?

Hem ABD’nin hem de Türkiye’nin imza koyduğu Birleşmiş Milletler Antlaşması’ndaki bazı maddeleri hatırlatayım. BM Sözleşmesinin amaç ve ilkelerini belirleyen 1. Maddesine göre;

“Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası iş birliğini sağlamak ve bu ereklere ulaşılması yolunda ulusların giriştikleri eylemlerin uyumlaştığı bir odak olmak” zorundadır.

2. Madde’deki ifadeler de tam olarak şöyle;

“Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletlerin Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.”

“Ekonomi” kelimesi BM Antlaşmasında tam 46 kez kullanılmış. Bu yüzden dahası da var ancak yer kısıtı nedeni ile biz hemen ABD ve Türkiye’nin üye sıfatı ile imza koyduğu NATO Antlaşma metnine bakalım. Antlaşmanın maddelerine geçmeden hemen şu ifade dikkat çekiyor;

“Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta kararlıdırlar.”

Antlaşmanın 1. Maddesi de şöyle;

“Taraflar, BM Yasası’nda ortaya konduğu üzere, karışmış olabilecekleri herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslararası ilişkilerinde BM’in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedirler.”

2. Maddesi de özgür kurumlara ve ekonomi politikalarına atıf yapıyor;

“Taraflar, özgür kurumlarını güçlendirerek (mesela yargı), bu kurumların üzerine kurulu olduğu ilkelerin daha iyi anlaşılmasını sağlayarak ve istikrar ile refah koşullarını geliştirerek barışçıl ve dostça uluslararası ilişkilerin daha da geliştirilmesine katkı yapacaklardır. Uluslararası ekonomi politikalarında çatışmayı ortadan kaldırmaya yönelecekler ve taraflardan herhangi biri ya da hepsi ile ekonomik işbirliğini teşvik edeceklerdir.”

Tüm bu maddelerden de görüldüğü üzere, bağımsız yargıya müdahale eden ve bir ülkenin bağımsızlığını ekonomi üzerinden tehdit eden ABD’nin son yaptırım kararı tıpkı PKK/PYD/YPG’ye yaptığı silah yardımları gibi uluslararası hukuka aykırı.

KÜRESEL EKONOMİ ULUSLARARASI HUKUK GÜVENCESİNDE OLMALI

Tüm mesele elbette sadece Birleşmiş Milletler ve NATO Antlaşmalarından ibaret değil. Savımızı güçlendirecek ve taraf olduğumuz pek çok antlaşma daha var. Ancak sadece bu ikisi bile, Türk yargısında devam eden bir davaya müdahale niteliği taşıyan, bu yargıya müdahale başarısız olunca tehditler içeren, “üyelerin egemenlik eşitliği ilkesine aykırı” yapmakta olduğu “yaptırım” hukuksuzluğunu anlamamız için yeterlidir.

ABD’nin küresel ekonomik sistemin doğal değişimi yüzünden kaybediyor olduğu gücünü bu şekilde aldığı hukuksuz kararlarla yeniden elde etme girişiminin dünyayı sürüklediği nokta en büyük zararı başta kendisine verecektir. Türkiye, uluslararası hukukun kendisine sağladığı hakları biliyor ve yeri geldiğinde bu haklarını kullanacaktır. Ancak unutulmalıdır ki hukuk; en başta nedeni her ne olursa olsun bu antlaşmalara aykırı hareket ederek çatışma, savaş, iç savaş ve sömürüye neden olarak küresel eşitsizlikleri meydana getiren ülke yöneticilerine lazım olacaktır.

Bakmadan Geçme