New Statesman çilesi... Zizek'in, alıntı etiği sicili çok daha 'büyük günahlar'la dolu

9 Aralık'ta New Statesman'de yayımlanan makalesiyle sahte kaynaklardan alıntılar yaptığı ortaya çıkan Žižek'in, alıntı etiği sicilinin çok daha 'büyük günahlar'la lekelenmiş olduğu görülüyor.

  • 1203

Slavoj Žižek'in New Statesman adlı İngiliz dergisinin internet sitesinde 9 Aralık'ta yayımlanan, Türkiye'yi DAEŞ terör örgütüyle ilişkilendirmeye matuf “We need to talk about Turkey” başlıklı makalesi, uydurma haberleriyle ünlü bir sitenin iddialarını Anadolu Ajansı'na atfetmesi, alıntı etiğine aykırı davranması ve tam da bu nedenlerle bayağı bir kara propaganda malzemesi olması nedeniyle eleştirilmişti.

Anadolu Ajansı Analiz Haberler Editörlüğü 15 Aralık'ta yayımladığı bir yazıyla New Statesman'i editöryal etiğe uymamakla, Žižek'i ise alıntı etiğini ayaklar altına almakla suçlamıştı. Türk medyasında hiç ilgi görmeyen bir başka intihal tartışması, popüler akademisyenin alıntı etiğiyle ilgili sicilinde çok daha ‘büyük günahların' kayıtlı olduğunu ortaya koyuyor. Günümüzün en popüler komünist entelektüelinin intihal yapmakla suçlanması bahsinde Türk medyasının ilgisizliğini telafi etmeye çalışan bu metin, meselenin kaba bir özetinden ibarettir.

Hikâye Steve Sailer adlı blog yazarının, Žižek'in 2006 yılında Critical Theory adlı felsefe blogunda “A plea for a return to difference (with a minor pro domo sua)” başlığıyla yayımladığı makalede, Kevin MacDonald'ın Yahudilerin yirminci yüzyılın entelektüel ve politik hareketlerine katılımını analiz ettiği The Culture of Critique adlı kitabını özetlediği bölümlere dikkat çekmesiyle başlıyor. Sailer ironik bir üslupla, yapıbozumculuğa meyyal okurun, MacDonald'ın tartışmalı argümanının Žižek tarafından kolayca anlaşılabilecek şekilde özetlediğini fark edebileceğini söylüyor: “Gerçekten de süperstar profesörün, MacDonald'ın mesajını izah ederken yakaladığı vuzuh derecesi, şimdiye kadar okuduğum diğer tüm Žižek metinlerindekinden daha ileride.”

Sailer'ın imalarını anlaşılır kılacak açıklama, 'Deogolwulf' lakabıyla yazan başka bir blog yazarından geldi:

“Slavoj Žižek: Filozort ve İntihalci” başlıklı yazısında Deogolwulf, “Sonunda bu adamın adıyla basılmış bir şeyde anlam berraklığı zuhur etti” diyerek muştuladığı berraklığın, yani Sailer'ın Žižek'in MacDonald yorumlarında keşfettiği bu alışılmadık vuzuhun, Žižek'in zihnindeki sisin dağılmasından değil, düpedüz hırsızlıktan kaynaklandığını söylüyordu. Yazarın iki metni satır satır mukayese ederek gösterdiği gibi Žižek makalesinin Kevin MacDonald'ın kitabını yorumladığı bölümlerini, Stanley Hornbeck'in American Renaissance adlı dergide 1999 yılında yayımlanan makalesinden çalmıştı. İntihalin büyükçe bir kısmı kelimesi kelimesine yapılmış, bazı pasajlar ise küçük değişikliklerle yeniden yazılmıştı.

Bu denli yaygın şöhrete sahip bir akademisyenin intihal yapması kendi başına büyük bir skandalken, vaka kendi içinde bir başka skandalı daha içeriyordu: Zamanımızın en meşhur komünist entelektüeli, ırkçı beyaz bir yayın organını ve yazarlarını, intihal yapacak kadar yakından neden takip ediyordu? Vakaya bir de Stanley Hornbeck'in müstear bir isim olduğu bilgisi eklenince iş iyice eğlenceye dökülmüş, Stanley Hornbeck'in Žižek'in ırkçı fikirlerini yazarken kullandığı bir müstear isim olduğu bile iddia edilmişti.

Žižek Critical Theory'e gönderdiği elektronik postada bir hususta özür diliyordu: “Derrida hakkındaki sorunlu pasajları ihtiva eden metni yazarken bir arkadaşım bana Kevin MacDonald'ın teorilerinden bahsetti, ben de kendisinden bana kısa bir özet göndermesini rica ettim. Arkadaşım [metni olduğu gibi] bana gönderdi ve bu metni, yalnızca başka bir kişinin düşünce çizgisini özetlediği için, özgürce kullanabileceğim konusunda bana güvence verdi. Netice olarak benim de yaptığım şey tam olarak budur; arkadaşımın özetinin büyük ölçüde MacDonald'ın kitabının Stanley Hornbeck tarafından yapılan bir incelemesinden alınmış olduğunu bilmediğim için samimiyetle özür diliyorum.” Ama sorunlu metinlerin, sadece bilgi verme maksatlı, başka birisinin teorisine dair yazılmış bir rapor olduğunu iddia eden Žižek, yaptığı şeye intihal denilemeyeceğinde ısrar ederek ‘düşünce hırsızlığı' suçlamasını reddediyordu.

Muhtemelen Žižek bir şeyin “düşünce” sayılması için mutlaka bir acayiplik de içermesi gerektiği fikrine kendisini kaptırmış olmalı ki Kevin MacDonald'ın teorisini aktaran bir raporu düşünceden saymıyordu. Böylesi bir rapor özgün bir düşünce sayılmayınca, Žižek'e de düşünce hırsızı denilemeyecekti. Oysa birbirinden bağımsız iki yazarın, bir teoriyi tamamıyla aynı şekilde yorumlaması mümkün olmadığına göre, bir teorinin, hatta genel geçer bir bilginin yorumlanması dahi özgün düşünce sayılıyordu. Öyle olmasa hiçbir öğretmen, öğrencilerinin Wikipedia'dan kopyala yapıştır yöntemiyle apardığı ödevleri reddedemezdi. Dahası hiçbir akademik dergi ‘book review' (kitap eleştirisi) türünde üretilmiş metinlere yer vermez, yayımlasa bile imza koymaz, kitap eleştirileri de önüne gelenin Žižek gibi yağmaladığı bir kaynak olurdu. Bu kadar açık bir meseleyi izah edebilmek için, utanarak basit bir örnek verirsek, aksini iddia ettiğine göre Žižek, kitap eleştirisi ödevi verdiği öğrencisi, bir başka yazara ait bir eleştiriyi kopyalayıp getirdiğinde itiraz etmeyecek, ödevi geçerli sayacaktı.

Žižek'in özür dilerken başvurduğu izahat bundan da garipti: 'Bir arkadaş yazdı!' Yüzyıllar boyunca arkadaş sohbetlerinde gülünç duruma düştüğü maceraları anlatılan, sorunları doktorlara mahcupça aktarılan ‘bir arkadaş' akademik camiaya da intisap etmiş ve meşhur düşünürümüzü burada da mahcup etmişti. Aslında bu tür bir mahcubiyet yaşamamayı garanti altına alan akademik usuller de mevcuttu, fakat Žižek'in aklına bunlar gelmemişti. ‘Bir arkadaş'ın size gönderdiği özeti makalenizde kullanırken ‘bir arkadaş'a atfetmeliydiniz. Çünkü düşünce namusu da bunu gerektirirdi. Bırakın yazılı bir metni, kişisel bir sohbette aktarılan bir bilgiyi dahi makalenizde atıfla kullanmanız gerekirdi. Siz bu etik kuralları çiğner, ‘bir arkadaş'ın bir teori hakkındaki özetini kendi entelektüel mülkiyetinize geçirirseniz, onun işlediği akademik günahları da temellük etmiş olursunuz.

Žižek ismini açıklamamakta ısrar etse de onu bu tuzağa düşürebilecek ‘bir arkadaş'ın olsa olsa Chomsky olabileceği şakası entelektüel çevrelerde revaç buldu. Žižek'in intihal yaptığı makalenin ırkçı bir dergide yayımlanmış olması, geçtiğimiz yıllarda Žižek'in ırkçı bir alıntıyı Chomsky'ye atfetmesini ve ardından bu hatasından dolayı özür dilemek zorunda kalmasını hatırlattı.

Aslında bunlar Žižek'in intihal, özensiz alıntılar ve atıflar bahsinde dilediği nadir özürler değildi. Slavoj Žižek, Violence adlı kitabında Jean-Marie Muller'in 'Non-Violence in Education' adlı eserinden bir paragrafı aşırdığı söylendiğinde, suçu yayıncısına atmıştı.

New York Times “ISIS is a True Disgrace to Fundamentalism” başlığıyla yayımladığı makalesinde Žižek'i kendi eserinden intihal yaptığı için azarladığında ise Žižek, daha önce yazdığı bazı pasajları tekrar kullanmasında bir beis görmediğini söyleyerek kendisini savunmuştu.

Sonuç olarak, bütün bu aktarılanlar gösteriyor ki Slavoj Žižek alıntı etiğini sadece ihlal değil, aynı zamanda iğfal eden, kaynak kullanmayı bilmeyen ya da bildiği halde bilhassa olamayan kaynaklara atıf yapmakta ısrar eden bir yazar olarak medyada ve akademik camiada tescil edilmiştir.

www.haberplatosu.com

Bakmadan Geçme