Cemal İncesoyluer

Türkiye'nin yeni yol haritası...

Cemal İncesoyluer

  • 1259

Olan-biteni tam olarak anladığımı söyleyemem. Özellikle, Cerablus Hareketiyle başlayan yeni süreçte, Türkiye’nin bulunduğu coğrafyayla ilgili yeni bir yol haritası belirlediği anlaşılıyor. Bölgeyle ilgili zoraki koalisyonun taraftarlarının ilginç kırmızı çizgileri var. Mesela Rusya, Beşşar Esad’ın askeri güçlerini koruyarak, DAEŞ, Özgür Suriye Ordusu, Türkmenler ve PYD ile mücadele edilmesini öngörüyor. ABD ise, her ne kadar Beşşar Esad’ın güçleriyle ilgili aleni bir mücadelesi olmasa da, Özgür Suriye Ordusu ve PYD’nin korunması, bunun yanında DAEŞ ile mücadeleyi önceliyor.

Türkiye ise, sınır güvenliğini tehdit eden DAEŞ, PYD/PKK ile mücadele ediyor. Zaten Cerablus operasyonunun temelinde de bu anlayış var. Türkiye, 15 Temmuz işgal teşebbüsünden sonra bölgede tribün oyuncusuyken, oyun kuran bir ülke haline geldi. Suriye ile sınır olan İsrail’in hiç adının geçmemesi ise, bu ülkenin ne yaman kamuflaj ustası olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu konuyu Soner Yalçın kaleme alarak, bölgedeki bütün karışıklığın ve kafa karıştırılmasının temelinde İsrail’in yattığını söyleyerek, oyun kuran başat devletinde İsrail olduğunu tezlerle ifade ediyor. Türkiye’nin özellikle bölgede politika değişikliğine gittiği sır değil.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu coğrafyada; ABD, İngiltere, Almanya, Rusya, İsrail, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, İran, Irak gibi ülkelerde oyun kuran devletler faslında ya yer alıyor, ya da yer almaya çalışıyor. Ortadoğu uzmanı gazeteci-yazar Abdulbari Atvan, Ak Parti Hükümeti’nin son zamanlarda yaptığı açıklamalarla Suriye’de politika değişikliğine gittiği sinyali vermesini değerlendirdiği yazısında, söz konusu değişimin nedenlerini maddeler halinde irdeledi.

Yapılan tercümeyle Ortadoğu uzmanı Abdulbari Atvan, şu tespitleri yapıyor: ‘Erdoğan’ı Esed’le ittifak kurmaya yönelten 3 sebep’ Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım’ın geçtiğimiz Cumartesi günü Suriye’yle ilgili yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin Suriye meselesine yaklaşımında büyük bir değişim olduğu gözlemlendi. Beşşar Esed’den söz ederken, “bu savaşın etkin bir role sahip olan aktörlerinden biri” ifadelerini kullandı ve Türkiye’nin Suriye’de akan kanı durdurmak ve durumu iyileştirmek için önümüzdeki 6 ay içerisinde Suriye meselesinde etkin bir rol üstlenmek istediğini belirtti.

Binali Yıldırım “İstesek de istemesek de Esed Suriye krizinde bir aktör” ifadelerini kullanırken Cenevre Sözleşmesi’nde belirlenen geçiş döneminde Esed’in geçici süreyle görevinin başında olmasının kabul edilebilir olduğunu ifade etti. Türkiye’nin tavrındaki söz konusu değişimin 3 temel sebepten kaynaklandığını söyleyebiliriz: Birincisi; geçtiğimiz Kasım ayında Türkiye-Suriye sınırında bir Rus uçağının düşürülmesi… Bu hadiseden sonra Türkiye-Rusya ilişkilerinde Erdoğan büyük bir çıkmazın içine düştü ve NATO’nun ihanetine maruz kaldı. İkincisi; ABD ve Avrupa’nın Erdoğan’a Kürtleri tercih ettiklerini göstermesi ve böylece Erdoğan’ın batının, Suriye, Irak ve İran ve Türkiye’nin Güneydoğusunu da içerisine alacak şekilde “tarihi bir Kürt devleti” kurma gayretini görebilmesi…

Erdoğan tam da bu aşamada hatalı bir noktada durduğunu, ülkesinin Suriyeli, Iraklı ya da İranlı düşmanları tarafından değil, bizzat Amerikan dostları tarafından eskisinden çok daha fazla tehdide maruz kaldığını anladı. Üçüncüsü; 15 Temmuz’da Türkiye’de gerçekleştirilen darbe girişimi Erdoğan’ın ve parti üyelerinin gözlerini açmalarına ve Suriye’deki savaşa öncelik vermeleri sebebiyle göz ardı ettikleri ülkelerinin siyasi ve coğrafi bütünlüğünü tehdit eden iç tehlikeleri görmelerine sebep oldu.

Erdoğan’ın yakın dostu Binali Yıldırım’ın başbakan olarak tayini bu durumu düzeltmek, denklemi değiştirmek, müttefikler ve düşmanlar haritasını yeniden gözden geçirmek içindi. Bu yüzden göreve geldiği ilk günden itibaren bu yönde çalışmalar yürütmeye başladı. Mecliste hükümet programını açıkladığı ilk konuşmasında Suriye savaşının anlamsız oluşundan, “komşularla sıfır sorun” politikasının sürdürülmesinin gerekliliğinden söz etti. AK Parti’de genel başkan, hükümette de Başbakan değişimi, aslında 7 yıldır Ahmet Davutoğlu’nun “Ortadoğu Teorisinin” çökmesiyle de alakalıdır. Davutoğlu’nun salt FETÖ ile mücadelede isteksizliği değildi, sorun. Aynı zamanda AK Parti içerisinde ki “Troykanın” Recep Tayyip Erdoğansız bir parti ve Türkiye projesiydi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “siyasi uzlaşma” sonrası Erdoğan ile parti içi mücadeleyi başlatması; en başta paralel devletin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadeleyi de askıya alması veya bu terör örgütüyle mücadeleye yanaşmamasıyla 15 Temmuz sonucunu besledi. Türkiye, yeni bir yol haritası belirleyerek, FETÖ’nün dipten kumpas ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini zora sokabilme faaliyetlerine son vermeyi hedefliyor. Nitekim, FETÖ ile DAEŞ ve PKK/PYD’nin işbirliğini önceden beri olduğunu bugün çok iyi görüyoruz. Sayılan bu terör örgütlerinin üst akılları bir tane değil, birden çok emperyalist ülkelerden oluşuyor. Buluştukları tek hedef ise, Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek, bölmek ve bir kaos ile kolay lokma haline getirmektir.

FETÖ bu konuda amiral gemi işlevi görmüştür. Türkiye’nin yeni yol haritası, daha özgür ve oyun kuran aktör olması yönünde belirlendi.

Yazarın Diğer Yazıları