Dr. Vehbi Kara

Askeri Okuldaki Libyalı Öğrenciler (2)

Dr. Vehbi Kara

  • 509

Özellikle namaz gibi dinin direği olan ve beş vakit kılınması şükür vazifesini yerine getirmek için en iyi fırsattır. Allah’ın insanlara verdiği onca nimete, sağlık sıhhat ve afiyeti bir nevi şükran ifadesidir; namaz…
Libyalı öğrencilerin de bizim kadar sıkıntısı vardı. Bunu çok sonra ancak son sınıfta öğrenmiştim. Özellikle benimle konuşurken sağa sola bakıp kimse var mı! Diye kolaçan ediyorlardı. Güya ben onların gözünde dindar öğrencilerin lideriydim. Niye acaba? Meğer; namaz kılıyordum ya bundan daha büyük bir cesaret olamazmış.
İşte Kaddafi hükümeti, dindar öğrencilere asla göz açtırmıyordu. Sınıf arkadaşları içinde muhbir olarak niteledikleri çok öğrenci vardı. Bunlar aynı bizdeki gibi namaz kılan öğrencileri fişleyip öğrencilerin yöneticilerine bildiriyorlardı. Sonuç ise sonradan anladım ki, bizden daha feci oluyordu.
Bu durumu Harp Okulundan mezun olduktan tam 20 yıl sonra anlama fırsatı buldum. 28 Şubat döneminde bahriyeden atılmış ticaret gemilerinde çalışmaya başlamıştım. Yolumuz o dönemde sık sık Libya’ya düşüyordu. Bir gün evrakları imzalarken “Sen Vehbi değil misin?” diye; bir sualle karşılaştım. İngilizce konuşan liman yetkililerinden bir tanesi Türkçe konuşmaya başlamıştı.
Meğer bu zat; Libyalı arkadaşlarımdan Abdürrezzak imiş. Hemen oturup konuşmaya başladık. Gemi evraklarını ve imzaları unutmuştum. Bana müsait olursam diğer bir Libyalı arkadaşım olan Siyahi sınıf arkadaşımızı da getireceğini söyledi.
Ertesi günü iple çeker gibi bekledim. Gerçekten de iki sınıf arkadaşımla aradan yıllar geçtiği halde görüşme fırsatı bulmuştum. Bana sınıf arkadaşlarımızın fotoğraflarını gösterdiler. Önemli görevlere yükselmişlerdi.
Bir müddet sonra namaz kılan arkadaşlarımı sormaya başladım zira onların sayısı çok azdı. Önce Muhammed Salim’i sordum. Bana şok yaşadığım hususları anlattılar.
Salim; Libya’ya döner dönmez hapse atılmıştı. Biz teğmen rütbesi ile göreve başlarken aynı başarıyı gösterdiği halde ona hücreyi layık görmüşlerdi. Bu sefer sınıfımızın en saygıdeğer öğrencisi olan Muhammed Cuma’yı sordum. Maalesef aynı suçlama onun için de geçerliydi.
Yahu ne suç işlediler de daha ayağının tozu ile ülkesine gelir gelmez hapse attılar? Diye sorunca; “siyasiyye” deyip geçiyorlardı. Yanımda 3. Kaptan Birtan, vardı. Bana “Süvari Bey sizin bütün arkadaşlarınız terörist mi?” diye sordu. Birtan’a hiçbir şey söyleyemedim zira sözcükler ağzımdan çıkmıyor, düğümleniyordu. Büyük bir şok geçirmiştim. İşte o zaman Kaddafi denen zalim diktatörün nasıl bir din düşmanı olduğunu öğrenmiş oldum.
Diğer namaz kılan sınıf arkadaşlarım Mahmud, Ahmet ve diğer iki kişinin de aynı akıbete uğradığını öğrendim. İşte kanayan bir vicdan yarası daha. O tarihe kadar dindar insanlara karşı uygulanan zulmün sadece Türkiye’de olduğunu bilirdim. Meğer Libya’da çok daha fenası varmış. Bizleri askeri okuldan veya birliklerden atıp yüklü bir tazminat alıyorlar iş bulmamıza mani oluyorlardı. Fakat Libya’da bundan daha kötüsü yani işin ucunda kodes vardı. 

Yazarın Diğer Yazıları