Dr. Vehbi Kara

Atatürkçülerin En Başarılı Yöntemi

Dr. Vehbi Kara

  • 533

M. Kamâl’in hayat felsefesini benimsemiş ve onun çizdiği yolda gidenlerin en başarılı olduğu konu tahrik ve hakarettir. Ağza alınmayacak en iğrenç hakaret ve küfürleri pervasızca yaparak rakip gördükleri kişileri de kendi seviyelerine düşürürler.

Bundan sonrası ise çok kolaydır. Zira 5816 sayılı kanun ile “Atatürk’e hakaret etti” diyerek hem kendilerini temize çıkarıp hem de hakaret ettikleri şahısları hapse tıkarak saf dışı etmiş olurlar. İşin en kötü tarafı ise devletin her köşesinin Atatürkçülerle dolu olduğunu zanneden zavallı halkımız gıkını çıkarıp konuşamaz hak ve hakikati dile getirmekten korkar.

Atalarımız “insan ürkmesi hayvan ürkmesine benzemez” demişler. Öyle bir korku ve dehşet meydana getirmişlerdir ki en basit konularda bile iki kelime konuşulmaz. Özellikle devletin emniyet ve askeri güçleri bu düşünce sahiplerinin elinde olduğu ve yargı çok acımasızca Atatürkçüler lehinde karar verdiği için böylesine acı bir duruma düşmüşüzdür.

Mesela; 1950 yılına kadar tek parti diktatörlüğü ile yönetildiğimiz gerçeğini söyleyemezsiniz. Bütün muhaliflerin susturulduğu, seçimlerin tek bir partinin yani Cumhuriyet Halk Partisinin tek başına yaptığı gerçeği bile dile getirilemez. Sağcısı-solcusu, dindarı-dinsizi, faşisti-kapitalisti kısaca hiçbir ideoloji bu acı gerçeğin önüne geçememiştir.

Peki, bu anlaşılması güç işler nasıl yapılabiliyor? Sadece korku ve sindirme ile bu kadar ağır bir baskı kurmak, mümkün müdür? Hele hele hiçbir kimseden korkmayan dünyanın yedi düveline kafa tutmuş Türk milleti nasıl olurda bu baskıcı ve zorba düzene boyun eğer?

Bu konu araştırılması gereken çok önemli bir husustur. Detaylarını başka yazılarıma bırakarak temel bazı gerçekleri söylemeye çalışayım:

Osmanlının son yüzyılında ve Cumhuriyet döneminin tamamında Sabetaycı adı verilen Gizli Yahudi teşkilatı ülkemizin en kritik köşe başlarını ele geçirmiştir. Özellikle askeriyede ve emniyet teşkilatının üst düzey noktalarında hep bu Sabetaycı güruh bulunur. Medya, yargı ve iş dünyası da bunların kontrolü ve tekeli altındadır. Halkın desteğini almış güçlü liderler dahi bunların tahakkümü ve baskısı altındadır.

Bu Sabetaycılar, kendileri gibi Sabetaycı bir aileden olan fakat milli değerlere sahip çıkmış Adnan Menderes’i dahi fenalıklarına alet etmiş 5816 sayılı kanunu çıkarmaya muvaffak olmuşlardır. Özellikle siyasetçilere eleştiri yapılmasını ağır cezalar ve hapis marifeti ile mahkûm eden bu ucube yasa yine Sabetaycıların kurgusu ve marifeti ile Meclis’ten geçirilmiştir. Satın alınmış birkaç kişiye Atatürk heykellerini kırdırarak, yasayı çıkarmaya muvaffak olmuşlardır.

Öyle ki bir inek heykele zarar verdiği için sürgüne gönderilmiş bunun filmi bile çekilmiştir. Fakat nasıl olduysa filmi çekenler cezalandırılmamış üstelik hala oynatılma ve izlenmesine müsaade edilmiştir.

Böyle bir iki istisna olsa da genellikle M. Kamâl’i eleştiren kişilerin başına olmadık işler gelmiştir. Hasan Mezarcı isimli bir milletvekili hapiste verilen ilaç ve işkence yüzünden aklını kaçırmış bazı siyasetçiler sırf bu yüzden ceza alırım korkusu ile yurt dışına kaçmışlardır.

Bu sinsi ve gizli komite yani Sabetaycı Yahudiler, Uğur Mumcu gibi çok önemli gazetecileri öldürmekten çekinmemiştir. Suçu başkasına atıp aradan sıyrılmak Sabetaycıların yaptığı en başarılı işlerden sayılmaktadır. Menemen olayında birkaç esrarkeşi kışkırtıp bir askerimizi şehit ettirmişler bu sayede Serbest Fırkanın ülkemizde meydana getirdiği muhalefet çıkışını boğmuşlardır. Hiç alakası olmadığı halde yüzlerce dindar insan, Menemen olaylarına karıştığı iddiası ile tutuklanmış ve idam edilmiştir.

Sabetaycılar, saman altından su yürüterek her türlü fitne hareketini örgütleme becerisine sahip çok dehşetli bir komitedir. Mason locaları hep bunların kontrolü altındadır. Burada çevirdikleri planlar ile gayretli vatan evlatlarını itibardan düşürüp beş para etmez yeteneksiz kendi adamlarını devletin baş köşelerine getirmişlerdir. Bu localarda kurdukları planları gizli ağları sayesinde birbirlerine ulaştırarak aynı anda harekete geçme becerisi gösterirler.

Bu sayede gayretli ve imanlı vatan evlatlarından kurtuldukları yetmiyormuş gibi kendi adamlarına da yer açarlar. İşin acı veren yönü ise bu işleri yaptırdıkları insanlar halkın seçtiği milli duyguları var olan siyasetçiler vasıtası ile olmaktadır.

Politikacılara kendi yavrusunu boğarken hep şunu söyletirler: “ilmi siyaset gereğince böyle yapmak zorunda kaldık”. Sonrasında ise işte gördüğümüz manzara ortadadır. Medya da, yargı ve hükümet çevresinde bu gizli ve menfaatten başka hiçbir şey düşünmeyen omurgasız Sabetaycılar her yeri kaplamıştır.

Öyle ki Sabetaycıların “Kapani” grubu, Karakaşi grubuna mensup olanları İzmir Suikastı bahanesi ile yok etmeye çalıştığı halde bu kadar önemli bir gerçeği dahi gizleme becerisi göstermiştir. Üstüne üstlük Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da bu bahane ile kapatılmış tam bir faşist cunta iş başına gelmiştir.

Çoğu Selanik göçmeni olan ve Sabetay Sevi’nin 1665 yılında dümen çevirdiği İzmir’de yuvalanan bu gizli komite, üç kola ayrılmıştır. Ağırlıklı olarak Kapanilerin söz sahibi olduğu bu dehşetli fitne komitesinde Karakaşi ve Yakubi adı verilen aşiret yapısına benzer kollar da bulunmaktadır. Ne var ki aşiretlerden farklı olarak başka ailelerden kız alıp vermezler. Hep kendi ailelerinden evliliklere mahkûm edilmişlerdir. Bu yüzden zorla evlendirilmiş sağlıksız ve problemli nesiller türemiş sakat doğan Sabetaycılar çoğalmıştır.

Mason locaları gibi Atatürkçü derneklerin yönetiminde de hep bu Sabetaycı ailelerin çocukları bulunmaktadır. Selanik’te Şimon Zvi yani Şemsi Efendi mektebinde okuyan Sabetaycıların en meşhuru ise her şey apaçık ortada ve Kapani kolundan olduğu halde adını hala gizlemeyi sürdürmektedir. Cumhurbaşkanı ve Başbakanlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında hep bu aileden seçilmişlerdir.

Askeriyede general ve amiral rütbesine terfi edenleri, yargıda ve devlet bakanlıklarında hep bu insanları görebilirsiniz. Darbeciler de bu komitenin elemanlarıdır. Rakiplerini alt etmek için dört elle sarıldıkları M. Kamâl’e dört elle sarılırlar. Birisi söz söyledi mi hemen ağır hakaret ve küfürlere başvurup öncelikle muhataplarını kendi seviyelerine düşürürler. Bundan sonrası ise çok kolaydır. Çalsın sazlar oynasınlar bakalım…

Hemen yargıdan itibarsızlaştırıcı bir karar alırlar. Söz sahibi oldukları medyada aleyhte her türlü karalama ve iftira kampanyası başlar. Çoğu zaman şu andaki hükümetimiz de dâhil olmak üzere “Atam sen kalk ben yatam” nutukları her tarafı sarmış olur. Bir hamiyetli vatan evladı kalkıp iki kelime söylediği anda “urun, yaşatmayın” nidaları ile kelle avcılığı başlar. Kişiyi bürokrat ise kamu görevinden medya mensubu ise çalıştığı yerden atıp fitne operasyonunun keyfini sürerler.

Peki, ne yapmalı da Selanik dönmelerinin çirkin oyunlarından kurtulmalı? Sorunun cevabı basittir. Dik durarak, onurlu bir şekilde mücadele ederek ve teslim olmamakla bu fitne örgütü çökertilebilir. Bu mücadelede en önemli usul ise asla onların seviyesine düşmemektir. Özellikle ağza alınmayacak derecede ağır hakaret ve küfürlere karşılık; onların seviyesine düşmeden cevap verilmelidir. Mümkün ise bunlara karşı yargıya başvurarak zor da olsa bunların aleyhinde hakaret suçundan hüküm giydirmek gereklidir. Kendi silahları ile kendilerini vurmak lazımdır. Zira yargıdaki Sabetaycılar o kadar çok hakaret davası açıp suçlamalarda bulunmuşlardır ki; bu sayede sayısız rakiplerini tamamen sindirmeye muvaffak olmuşlardır.

Bu Sabetaycı komitenin uşağı olan FETÖ örgütü; aynı taktikle kendisine destek vermeyen kişi ve kurumları yargı eli ile itibarsızlaştırmış benzer yöntemleri kullanarak palazlanıp güçlenmiştir. Sonunda 15 Temmuz 2016’da suçüstü yakalanıp layık oldukları cezaları almışlardır.

Yüzlerce defa suçüstü yakalandıkları halde bu Sabetaycıları haklamak ve layığı olduğu cezaları vermek ise hala kimseye nasip olmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindekileri etkilemede gösterdikleri başarılar emsalsizdir. Hele hele kadınları yuvalarından çıkarıp milli ve dini hassasiyetlerimizi tek tek ortadan kaldırmaktaki başarıları dillere destandır.

Bu dehşetli komiteye karşı elimden geldiğince gerçekleri haykırıp yazmaya çalışıyorum. Şahsıma karşı yapılan hakaretleri de aynı ile iade edip ruz-i mahşerde hesaplaşmak üzere bekliyorum. Artık yaşlandım. Ömrümün kalan kısmında da pes edip durmaya hiç niyetim yoktur. Okuyucularımdan bu haklı davamda dua etmelerini bekliyorum.

Son sözüm: Hasbünallahi ve nimel vekil’dir. (Allah bana yeter. O ne güzel vekildir)      

 

Yazarın Diğer Yazıları