Dr. Vehbi Kara

Ordunun Şerefini Kim Kurtaracak?

Dr. Vehbi Kara

  • 835

 

Tarih övgü ya da sövgü için kullanılan bir bilim dalı olmamalıdır. Hele hele tek bir şahsa bağlı ve o şahsın yazmış olduğu kitaba yani “Nutuk’a” indirgenmemelidir. Çünkü bu yapıldığı takdirde binlerce yıllık koskaca bir millet aşağılanmakta ve küçük düşürülmektedir.

Şu basit kuralı dahi anlamakta aciz kalmışız. Galibiyetler ve başarı, milletin malıdır. Mağlubiyetler ise tedbirsizliklerinden dolayı sorumlu komutanlara ve liderlere verilir. Bu sayede milletin gururu incinmez. Geleceğe daha inançlı bir şekilde bakabilir.

Bizde ne yapılıyor? “Atam sen kalk ben yatam” nutukları ile beraber İstiklal savaşımızdaki galibiyet tek bir şahsa yani M. Kamal’a indirgeniyor. Savaş süresince yaşanılan başarısızlıklar ve mağlubiyetler ise ordumuza yükleniyor. Bu çok büyük bir hata olup nedense hiç kimse yaşanılan gerçeklerden ders alıp düzeltmeye çalışmıyor.

İşte Almanlar, 2. Dünya savaşındaki mağlubiyeti Führere’e yani Hitler’e mal edip kendi milletlerini temize çıkarıyorlar. Bütün kusur “bu zalim diktatöründür” diyorlar. Keza İtalyanlar da Mussoliniyi öne sürüp milltlerini o büyük mağlubiyetten korumaya çalışıyorlar. Bu sayede başarısızlık ve mağlubiyet küçülüp şahsa indirgenerek milletin onur ve izzeti muhafaza ediliyor.

Başarı ve galibiyette ise durum daha farklıdır. Burada yine millet faktörü devreye girer. Başarı ve muzafferiyet orduya ve dolayısı ile millete verilir. Bunun sonucunda kazanılan başarı küçülmez bilakis daha da büyür adeta bütün bir milletin sayısı kadar geniş bir kitleye yayılır. Örnek olarak yeryüzünde yaşanan en büyük savaşı gösterebiliriz.

Evet, 2. Dünya savaşında müttefik orduları komutanı olan General Eisenhover’ı kimse doğru dürüst tanımaz. Galibiyeti de tek bir şahsa indirgemezler. Almanya-Japonya ve İtalya gibi dünyanın en büyük ordularını yenme başarısını Amerikalı, İngiliz, Fransız, Kanadalı ve Avustralyalı halkların tamamına verirler. Bu sayede şeref bir çok milletin olup geleceğe daha güvenle bakma imkanı doğmuş olur.

Ülkemizde ise durum bunun tam tersinedir. Galibiyet için M. Kamal ön plana çıkarılır. Adeta tek başına savaşmış gibi “Yurdumuzu kurtardı” diye kutsanmaya çalışılır. İstiklal savaşında kazanılmış olan şeref ve gurur tek bir kişiye indirilir. Bu arada yaşanan mağlubiyet ve başarısızlıklar ise orduya mal edilmektedir. Örneğin Yunanlılara karşı kaybedilen Eskişehir ve Kütahya muharebeleri ordunun üzerine kalmıştır. Çünkü başarısızlık yetimdir, kimse bunu üzerine alarak milletin gururunu yüceltmeyi göze alamaz. Bu ne feci bir durumdur Ya Rabbi!

Şimdi bu durumu 19 mayıs törenlerine bakarak bir değerlendirme yapalım. Çanakkale’de yaşanan ve 19 Mayıs 1915 tarihinde yaşanan10 binden fazla askerimizin şehit olduğu taarruzun komutanı olan M. Kamal’ı anlatmayacağım. Burada koskoca bir istiklal savaşının muzafferiyetini sahiplenen M. Kamal’e olan bakış açısını sorgulamaya çalışacağım. “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım” diyerek başlayan ve İstiklal savaşı tarihimizin kurgulandığı eser olan “Nutuk” adlı eseri eleştirip farklı bir bakış açısı ile düşünmeyi ele alacağım. Elbette ne kadar zor bir işe kalkıştığımın farkındayım. At gözlüğü ile yetiştirilmiş ve Nutuk’tan başka doğrusu olmayan bir tarih anlayışı ile yetişmiş insanlar bu durumu kabullenmekte zorlanacaklardır. Fakat halkımıza şu sözü hatırlatmakta bir yarar görüyorum “Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkma huyu vardır”.

İşte istiklal mücadelesi, bir kişiyi yüceltme adına bütün bir milleti ve ordumuzu aşağılama şeklinde bir anlayışa dönüştürülmeye çalıştırılmıştır. Hangi yanlışı düzelteceksin ki? Saymaya başlayalım:

1.      M. Kamal, çeşitli hatırlarda; Samsun'a görev verildiğinde gitmek istemediğini, hatta çeşitli bahanelerle geciktirdiğini itiraf etmiştir.

2.      Samsun’a istediği için değil, gönderilmek istendiği için gönülsüz gittiğini “Beni İstanbul’dan nefy ve ted’ib (yola getirme) maksadıyla Anadolu’ya gönderdiler” şeklinde açıklamıştır.

3.      Görev; bir İngiliz subayından alınmış, çıkış sebebinde asıl görevin İngiliz ve Rum çetelerine karşı ayaklanan "Türk direniş birliklerini dağıtmak olduğu” ifade edilmiştir.

4.      Bu görev doğrusunda Türk direniş birliklerinin elindeki silahlar toplatılarak halk, aynen yıllar sonra Bosna Srebrenitsa’daki gibi silahsız ve savunmasız bırakılmaya çalışılmıştır.

5.      Milli direniş ve düzenli ordular 2 sene önce zaten kurulmuştu. Samsun’a çıkıldığında bu işe yeni başlanmamıştı.

6.      Bandırma vapurunda bulunan M. Kamal’ın en yakın hatta çocukluk arkadaşı Arif Bey gibi bir çok kişi daha sonra “suikast davası” gibi bahanelerle idam edilmiştir.

7.      Aslında Nutuk’u hazırlanana kadar “19 Mayıs” kimsenin umurunda olmayan bir gündür. 1938’e kadar 19 Mayıs bayram da değildir. 19 Mayıs Gençlik Spor Bayramı, zaten Osmanlılardan beri kullanılmakta olan jimnastik bayramının günü değiştirilmek sureti ile konulmuştur.

8.      İstiklal Savaşı, Nutuk’ta geçtiği üzere  19 Mayıs’ta başlamamıştır. Halk hareketinden söz etmek gerekirse daha önce, Kazım Karabekir bölgeye gelmiş orduyu terhis etmeyerek önemli bir karar almıştı.

9.      1 buçuk yıl önce kurulan bir Kars İslam Cumhuriyeti ile birlikte bölgede kurulan “Şura hükümetleri” önemli işler başarmıştır. Fakat resmi tarih bütün bunları yok saymaktadır.

Artık resmi din, resmi tarih, resmi ideoloji iflas etmiştir. Bu kavramları 2017 yılında anlatarak gençlere kabul ettirmenin imkanı yoktur. Ayrıca bunun yararı da yoktur. Ordu ve milletin şerefini tek bir şahsa bağlayarak izah etmeye kalkışmaya ne denir bilir misiniz?

Neyse bunu söylemeyeyim. Olur ya bunu da hakaret kapsamına alıp adamı kodese tıkarlar, Neme lazım…

 

Yazarın Diğer Yazıları