Dr. Vehbi Kara

Risâle-İ Nur Eserleri Bediüzzaman'ın Denetimi İle Neşredilmiştir

Dr. Vehbi Kara

  • 618

Risale-i Nur eserlerinin tahrif edildiği iddiası doğru değildir. Zira bu eserlerin Latin harfleri ile basılması bizzat Bediüzzaman’ın denetiminden geçmiştir. 1960 yılında vefat etmesinden üç yıl önce basılmış eserler bulunmaktadır.

Bu eserler basım aşamasında iken daha forma halinde iken kendisine getirilir okunur varsa düzeltilir ondan sonra basılırdı. Sosyal ve siyasi konularda farklı düşüncede olup ciddi münakaşalara girişebilen Nur Talebeleri “tahrif” konusunda ittifak halindedirler. Risale-i Nur eserlerinin Bediüzzaman’ın kontrol ve gözetiminde basıldığından şüphe yoktur. Büyük çoğunluğu Sinan Matbaası adı verilen müessese bu konuda en önemli delillerden bir tanesidir.

Öte yandan Risale-i Nur eserlerini devamlı okuyanlar bu eserler arasına girmiş yabancı kelimeleri kolaylıkla fark edebilirler. Öylesine güzel bir üslup vardır ki bilmeden araya girmiş kelimeler, hemen fark edilebilir. Bir çok defa Bediüzzaman’a ait sözün ona ait olmadığını, orijinal şeklinin farklı olduğunu söylemişimdir. Bu aşinalık bir çok insanda mevcuttur. Adeta sarraf gibi orijinalliğine karışmış kelimeleri bulabilen, bu Risale-i Nur’da geçmiyor, sözünü söyleyen çok insana şahit olmuşumdur.

Zaten tahrifattır, denilen hususların büyük çoğunluğu bir araya getirilse külliyatın binden birine karşılık gelmeyecektir. Üstelik de tahrifat iddialarına mevzu teşkil eden bahisler, iman ve Kur’an davasının esasına ait değil, sosyal, siyasî ve tarihî bir takım küçük meselelerdir.

FETÖ örgütünün yıllar önce yapmış olduğu sadeleştirme adı altındaki “sahteleştirme” ise bambaşka bir meseledir. İnsanları Risale-i Nurdan soğutmak, anlaşılır olmasına engel olmak ve itikadi yönden şüphe vermekten başka bir şey değildir.

Kafatasçı milliyetçilerin iddia ettikleri konular ise bizzat Bediüzzaman’ın el yazıları şahit gösterilerek kolaylıklar mesnetsiz bırakılmışlardır. Lakin fitne ve fesat hiçbir zaman durmaz. Bu eserlerin okunup istifade edilmemesi için her türlü fenalık yapılmıştır. Bugün de yapılmaktadır yarın da devam edeceklerdir. Bu nedenle “tahrifat var” iddialarını ciddiyetle ele almalı ve gereken cevaplar verilmelidir.

Elbette Nur Talebesi olarak bilinen veya kendilerini Nurcu diye ifâde eden her kesimden ehl-i ilim ve tahkikin ortaklığı ile olabildiğince geniş ve kalabalık bir heyet kurularak bu meseleyi çözmek mümkündür. Hatta bu konuda Risale-i Nur eserlerini bizzat basarak neşreden Diyanet İşleri Başkanlığı öncü olmalıdır. Çünkü Bediüzzaman’ın zamanın Diyanet reisi Akseki’ye gönderdiği ve kendi elleri ile tashih ettiği yani düzeltme yaptığı eserler mevcuttur.

Bu çalışmalarda Hüseyin Yılmaz Bey’in dediği gibi kâfi miktarda bir zaman dilimi, nüshalar arasındaki farklılıkların tespitine ve tahrifat diye iddia olunan hususların tasnifine ayrılmalıdır. Nüshalar arasındaki farklılıkların bir kısmı, bir takım sehivlerden kaynaklanabileceği gibi, Osmanlıcadan Latinceye aktarılma esnasında yapılmış hatalardan da kaynaklanmış olabilir. Örneğin “ömr-ü sani-Ömer-i Sani” meselesi gibi meseleler kolaylıkla çözülecektir. Bunların düzeltilmesinde münakaşayı gerektirecek bir şey olmadığından, halli en kolay kısmıdır.

Nüshalar arasındaki farklılıkların mühim bir kısmı: Bediüzzaman’ın değişik zaman ve zeminlerde tashihini yaptığı nüshalar arasındaki farklılıklardır. Çünkü bu eserler elle çoğaltılmış ve bazen yazıyı kopyalayan kişi hata etmiştir. Manayı bozmadan yapılan düzeltmeler bizzat Bediüzzaman’a aittir. Bunun da çözümü çok kolay olup rahatlıkla orijinal metin bulunabilecektir.

Burada da yapılacak en doğru şeylerden bir tanesi öncelikle tashihat kronolojisini çıkarıp, mümkün mertebe en son tashih edilmiş nüshaları esas almak suretiyle meseleyi halletmektir. Kısacası, öncelikle bu tahkik heyetinin üzerinde mutabık kaldığı hususlar düzeltilerek kayıt altına alınmalı, üzerinde ittifak sağlanamamış meseleler, bu heyetin asıl mesaisini teşkil etmelidir. Böyle bir çalışmanın her hal ü kârda faydalı olacağı açıktır. Mana ve muradı bozmayan, lafız farklılıkları en iyi kelimelerle müşterek bir kayda alınabilecektir.

Mana farklılığına sebep olan kısma ise tashihatlarda bir çözüm bulunamıyorsa; kimin, hangi maslahat veya hangi niyetle böyle bir tasarrufta bulunduğu tespit edilmelidir. Maslahat var zannıyla bile olsa Bediüzzaman’a ait olmayan müdahaleler, mutlaka aslına döndürülmelidir. Su-i niyeti hatıra getiren müdahaleler varsa, onlar da sebebiyet verdikleri neticeler itibariyle araştırılmalı, tasarruf sahipleri de mutlaka teşhir edilmelidir. Mesela Bediüzzaman bizzat Said-i Kürdi adını Said i Nursi yapmış Kürdistan kelimelerini Vilayatı Şarkiye yapmıştır.

Nihayet, hiç bir şekilde üzerinde ittifak temin edilemeyen elfâz ve bahisler olursa, onlar da nüsha farklılıkları ile aynı metinde yer almalı, gerektiğinde iştirakçilerin şerhleri ile de tahkim edilmelidir. Bu geniş ilim ve tahkik heyetinin elde ettiği netice ilân edilip, Nurları basan herkesin mutabık kalınmış bu nüshayı esas alarak neşriyat yapması da zorunluluk haline getirilmelidir.

Bu vazife, mutlaka halledilerek Nurların üzerindeki çirkin ve mesnetsiz iddialar susturulmalıdır. Zira bu muhteşem eser külliyatına gölge düşürülmeye çalışılmaktadır. Şu kadarını gönül rahatlığı ile ifade etmek gerekir ki “tahrifattır” denilen hususların tamamı bir araya getirilse külliyatın binden birine tekâbül etmeyecektir. “Tahrifat var" diye 30 yıl evvelinden şüphe düşürmeye çalışanlar bir tokat yemiş olurlar.

Bu art niyetli şahıslar yüzünden bir kısım gençler Risale-i Nur eserlerinden uzaklaşmış veya soğumuş ise bu vebalin altından kalkmak zordur. Bu şüphe ve tezviratı yapanlar düşünsün ki  “bir kişinin imanını kaybetmesine sebep olmanın günahı veya mesuliyeti ne kadardır ?”. Bunun hesabi yapılıyor mu? Küçücük nüsha farkı için bu elmas ve altın değerindeki şaheserlerine şüphe ve leke getirenlerin ahirette durumu nice olacaktır? 

Risale i Nurun Neşir Tarihçesi kitabında Rahmetli Abdülkadir Badıllı, 20 sene evvel bu iddiaların tümünü cevaplamıştır. Her konuda uzman ve mütehassıs olan konuşmalıdır. Elinde el yazması orijinal eser olanların söz hakkı vardır. Diğerlerine ise saygılı olmak yakışır, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları