Dr. Vehbi Kara

Yalanlarla Her Yere Gidilebilir Fakat Geri Dönülmez (1)

Dr. Vehbi Kara

  • 661

 

Deniz Harp Okulunda Ramazan ile ilgili hatıralarımı yazınca bazı yorumcular açıkça “yalan söylediğimi” yazmışlar. Onlara göre Ramazan ayında Silahlı Kuvvetlerde hiç baskı yapılmazmış. Daha bir sürü sözü ilave edip beni suçluyorlar. O halde hali pür melalimizin ortaya çıkmaması için yazmak istemediğim bazı acı gerçekleri söylemek farz oldu. Bakalım bunları okuyunca nasıl bir tepki verecekler, bende merak ediyorum.

Sözün başında şunu söylemek şarttır. Yalan söylemek yani “kizb” bir Müslümanın asla yapamayacağı bir davranıştır. Yalana her ne şart olursa olsun cevaz yoktur. Bir ailenin arasını bulmak için dahi yalana tevessül edilemez. Bediüzzaman Said Nursi, hiçbir şekilde yalan söylenmesine müsaade etmemiştir. İstikamet şehidi insanlar olup ölse dahi yalan söylemeyen insanlara rastlanmıştır.

Yalanlarla dolu resmi tarih ve aldatma ile iş gören fitne komitesinin en çok kullandığı yöntem işte doğruları saklayıp olmadık şeyleri söylemektir. Daima yalan söyleyip başkalarına da bunu tasdik ettirmeye çalışırlar. İşte FETÖ yargılamasında bunu görüyoruz. 28 Şubat darbesini de inkar edip tankları yürüten faşist generalleri de gördük. Utanmadan sıkılmadan yalan söylemeye devam ediyorlar. Kendilerini de bu şekilde kandırıp yalan dolu dünyalarında yaşıyorlar. Fakat bilmezler ki yalanlarla istenilen her yere gidilebilir fakat asla geri dönülmez…

Bahriye Mektebinde Türk öğrencilere oruç tutmanın yasak olduğunu söylediğimde bunun doğru olmadığını söyleyenlere bu yüzden şaşmamak lazım. Herkesi kendileri gibi “kolayca yalan söyler” diye düşünüyorlar. Allah akıl ve izan nasip etsin.

Evet gerçekten de 1983 yılında oruç tutmak yasaktı. Daha sonraki üç yılda bu kepazeliğin yürümediğini gören komutanlar oruç tutmayı serbest bırakmış Ramazan ayı süresince iftar ve sahur yemekleri düzenlenmişti. İsim de vereyim Yaşar Paşa Komutan olunca oruç serbest bırakılmıştı.

Bizden önceki yıllarda da oruç tutmak yasakmış. Bunu 1982 yılı mezunu bir büyüğüm söyledi. Komutan oruç tutarmış lakin kimseye de oruç tutturmazmış. “Sizin günahımız bana” diyerek ne kadar zavallı olduğunu gösterirmiş.

1986 yılında mezun olduktan sonra Deniz Harp Okulunda müthiş bir terör estirilmişti. Namaz kılan ve başarı listelerinde en önde olan öğrenciler okuldan atılmışlardı. Gerekçe “Atatürkçü nitelikleri kaybetmek” idi. Namaz kılıp oruç tutmak, içki içmemek demek ki Atatürkçü nitelikleri kaybetmek oluyormuş.

Bu düpedüz din düşmanlığı sonunda bütün öğrenciler dinden ve dindar insanlardan korkutulup ürkütülmek istenmişti. Edepsizliğin bini bir paraya düşmüştü. İşte bu durumu fırsata çeviren FETÖ örgütü, namaz kılanlara, oruç tutanlara ve dinini yaşamak isteyenlere karşı çıkmıştı. Dininin asgari gereklerini yani namaz ve oruç gibi ibadetlerini yapanlara “Donkişot” diyerek akıllarınca dalga geçiyorlardı. Akıllarınca dalga geçiyorlardı.

Fetocuları bu sayede tanıma fırsatını bulmuştuk. Bunların yaptığı fenalığın en açık delili oruçtu. Öğrenciliğimizin ilk yılında oruç yasak olduğu halde bizimle beraber tutan öğrenciler, Feto’nun eline düşünce; oruç tutmak serbest bırakıldığında dahi bu sefer Ramazanı yemeğe başlamışlardı. Niçin böyle yaptıkları sorulunca “midesinden rahatsız” olduğunu söyleyerek aklınca insanları kandırdıklarını zannediyorlardı.

Yazarın Diğer Yazıları