Mustafa Toygar

BAHÇELİ, İSTİFA ETMEYİ HÂLÂ NİÇİN DÜŞÜNMÜYOR? (SICAĞI SICAĞINA SEÇİM ANALİZİ)

Mustafa Toygar

  • 1691

 1 Kasım seçimlerinin tek kazananı AKP olurken, MHP hezimete uğrayarak 7 Haziranda kazandığı 80 milletvekilinin 39’nu kaybederek 41 milletvekilliğine düştü. CHP oylarını korurken, HDP barajı aşmakta zorlandı. HDP seçim barajını, aldığı yüzde 10.7 oy oranı ile aşarken, 59 milletvekili çıkartarak TBMM’de 3'üncü parti konumuna geldi. Diğer partiler ise tamamen tabela partisi haline dönüştü.

 1999 yılından bu yana sürekli seçim kaybeden Sayın Bahçeli ile MHP’nin seçim kazanması gayrı mümkün gözükmüyor. Bir kan değişim, yönetim değişimi gerekiyor. AKP’nin tek alternatifi, MHP’nin tek başına iktidarı olabilir. Devletin içinde ve kenarında, ülkeyi çok iyi yönetebilecek önemli bir ülkücü kadronun hazır olduğuna inanıyorum. 

            Sosyal medyada fanatik ülkücü bir öğretmen şöyle feryat ediyor; “48 yaşıma geldim... Aha da hayat bitiyor... Biz ne zaman iktidar olacağız Allah aşkına... Bir süreç bu kadar kötü mü yönetilir. Yazık bu insanlara....Birilerinin artık kimseyi hain ilan etmeden ülkücüye yakışır bir şekilde asilce bir davranış göstermesi gerekmiyor mu...Ülkücüler bunu hiç mi hak etmiyor...Kimseyi suçlamak gibi bir niyetim yok ama yıllardır uğraşıyoruz ,didiniyoruz ,eziliyoruz....Açın artık şu partinin önünü kardeşim....Kan değişikliği şart....”

 

Sandıkların tamamının açıldığı şu saatlerde, sıcağı sıcağına bir değerlendirme yapabiliriz. Bu sonuç bize, beklenenin değil ama istenilenin gerçekleştiğini de gösteriyor. Bu seçimlerin tek galibinin AKP olduğu, diğer tüm partilerin kaybettiğini söyleyebiliriz. Ancak en ağır hezimeti MHP almıştır. O kadar ki, PKK terör örgütünün emir komutasında olan HDP’nin bile, milletvekili sayısı olarak gerisine düşmüştür. Bu aşamada, Sayın Bahçeli’nin daha fazla inat etmeden istifa etmesi gerekiyor.

Değerlendirmemize, seçimin galibi AKP ile başlamak istiyorum.  7 Haziran seçim sonuçları, gerçekten bir kargaşa ortamı görüntüsü verdi. Bu kargaşa ortamı gerçek miydi yoksa öyle bir algı mı yaratıldı tartışılabilir. Politika yapmak, bir yerden insanları istenen yere yönlendirmek adına algı oluşturma sanatı değil mi? 7 Haziran – 1 Kasım arası 5 aylık süreci, AKP’nin en iyi şekilde değerlendirdiği çok net görülüyor. AKP’nin kendi menfaatleri açısından, tekrar seçim istemesi de yanlış değildir. AKP kurmayları ve partinin kurucu genel başkanı Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da biliyordu ki, tekrar seçimde en kötüsü 7 Haziran seçimlerinde çıkan sonuç olacaktı. Fakat ikinci ihtimalde ki bu ihtimal daha yüksekti, AKP tek başına iktidara gelecekti. Dolayısıyla tekrar seçim hamlesi doğru bir hamleydi. AKP, koalisyon görüşmelerinde muhalefet partilerini oyaladığı doğru ancak muhalefet partileri an başta da MHP AK partinin kabul edemeyeceği şartları ileri sürerek, “Hayır” demeleri AK partinin ekmeğine yağ sürdü.

AK partinin en büyük açmazı, “çözüm süreci” idi.  Çözüm sürecinin bozulması, PKK terör örgütü ile çok ciddi bir mücadelenin başlaması, AK partinin oylarının bu denli artışının en büyük sebebi olduğunu düşünüyorum. MHP neredeyse tüm varlık sebebini PKK terör örgütü ile yapılacak mücadeleye bağlamışken, iktidarın çözüm sürecini rafa kaldırıp, PKK ile mücadeleye girişmiş olması, MHP’den AKP’ye oy kaymasına neden olmuştur.

AKP’nin kazanmasının ikinci en büyük sebebi ise istikrardır. Hükümetin kurulamamış olması, kargaşa ortamının getirdiği belirsizlik ekonomiyi zora sokmuş, Türk Lirası çok önemli değer kaybetmiş, ekonomistler tarafından koalisyon halinde doların 3.5 lirayı bulacağı öngörüleri dillendirilmiştir.

AK partinin, 7 Haziran seçimleri sonrası kibirli halinden eser kalmamıştır. Daha önce seçmene doğrudan yansıyacak bir tek vaatte bulunmazken, 1 Kasım seçimlerine giderken çok önemli vaatlerde bulunmuştur. Bu vaatlerin yerine getirilmesinin en kestirme sonucu AKP’nin tek başına iktidara gelmesiydi.

Daha önceki seçimlerde AK partiye oy vermiş olup da, 7 Haziran’da başka partiye de oy vermeyip sandığa gitmeyen seçmen bu sefer sandığa gitmiştir. Aslında sandığa gitmeyerek AK partiye ders vermeyi düşünürken, koalisyonu düşünmemişlerdi. Kuruluş çizgisinden uzaklaşmaya başlayan partilerinin oyunu azaltarak, “kendinize çeki-düzen verin” demek istemişlerdi. Bu seçmen kitlesi yeterli dersi verdiğini düşünmüş, AK parti de; “ben dersimi aldım” diyerek, kibirli halinden uzaklaşmış, vaatlerle, PKK terör örgütü ile mücadele ile, milletvekili listelerini önemli ölçüde değiştirerek bir mesaj vermiştir. Yani, yüzde 41 oy alarak aslında çok başarılı olmuş bir parti, oylarının azalmasını sorgulamış, önemli analizler yapmış ve 7 aylık süreci çok iyi değerlendirmiştir. Özet olarak, daha önce sandığa gitmeyen AK partili seçmenin sandığa gitmesi sağlanmıştır.

Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın, bu seçimlerde biraz daha geri planda durması da bir etken olarak düşünülebilir. Elbette bu hareketin lideri Sayın R. Tayyip Erdoğan’dır. Ancak,  daha önceki cumhurbaşkanlarına bakarak, Türk Milleti, cumhurbaşkanını daha farklı konumlandırıyor. Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanları halk tarafından seçilmez. Cumhuriyet tarihimizde ilk defa cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmiştir. Üstelik Sayın Erdoğan, seçilmeden önce nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını çok açık ve net olarak ifade etmiştir. Aslında; Atatürk, İnönü, Özal ve Demirel haricindeki cumhurbaşkanları noter görevi misali o makamlarda bulunmuşlardır. Atatürk ve İnönü dönemleri için fiili başkanlıktan söz edilebilir. Özal ve Demirel ise bugün Erdoğan’ın yaptıklarını yapmak istemişlerdi ancak partileri altlarından kaymıştı.

AK parti olağan kurultayında yerini sağlamlaştıran Ahmet Davutoğlu, meydanlarda da kalıcı olduğunu göstermiş, seçmene güven vermiştir. Seçmene daha samimi davranışlar sergilemiştir.

İleride daha geniş bir değerlendirme yapacağız ancak son olarak şunu söyleyebiliriz; PKK terör örgütü kahbece askerlerimizi, polislerimizi ve vatandaşlarımızı şehit ederken kınamayan HDP ile her şeye “hayır” diyen MHP de AK partiye hizmet etmiştir.

MHP niçin hezimete uğradı? 7 Haziran seçimlerinde yüzde 16.3 oy alarak 80 milletvekili çıkartan MHP zafer çığlıkları atarken, eski MHP’li milletvekili Sinan Oğan, “Bu başarı değil, başarısızlıktır. 50 küsur yıldır Türk milliyetçiliğini temsil eden bir parti ile dünün terör örgütü ile bağlantılı Kürtçü partisi aynı milletvekilini çıkartıyorsa başarıdan söz edemeyiz” mealinde sözler sarf ettiğinde partisinden ihraç ediliyordu. MHP tabanı da bu neticeyi, başarı olarak görmüyordu. Üstelik HDP ile aynı sayıda (80) milletvekili çıkartmış olmayı içlerine sindiremiyorlardı. Yine de, 7 Haziran seçimleri sonrası AK parti ile yapılacak bir koalisyonu teselli olarak görmüştü. MHP tabanı artık, partilerini iktidarda görmek istiyordu. Milletvekilleri dahi kendi aralarında yaptıkları konuşmalarında iktidar ortağı olmayı istiyorlardı. Çünkü onlar da yorulmuşlardı, muhalefet partisi milletvekili olarak seçmenlerinin en basit isteklerine karşılık veremiyorlardı. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli ise hiçbir ciddi pazarlık yapmadan, AK partini koalisyon teklifini elinin tersiyle geri çeviriyordu. Denilebilir ki, MHP koalisyon teklifine evet dese dahi yine de bir “tekrar seçim” olacaktı. Doğrudur, ancak her şeye hayır diyen bir MHP algısı olmayacaktı. Bu 5 aylık süreci MHP gerçekten çok kötü kullandı. MHP seçmeni de biliyordu ki, özellikle mevcut yönetimle partilerinin tek başına iktidar olamayacağını.  Genel Başkanlarının da, “millet bize muhalefet görevi verdi, hükümeti AKP ile CHP kursun” açıklaması ile çok kötü bir düş kırıklığı yaşadı. Seçmen anlamıştı ki MHP hiçbir zaman iktidar olamayacaktı. Çözüm süreci ülkücüleri tedirgin eden en önemli meseleyken, dışarıda kalarak bu hususta bir şeyler yapmak da mümkün değildi. HDP’yi hükümete taşımak için can atan CHP ile AKP’nin hükümet kurması demek, çözüm sürecinin daha da kötü şartlarda devam etmesi demekti. Çözüm sürecine karşıysan, hükümete girerek bir şeyler yaparsın değil mi?

Sayın Erdoğan’a “diktatör” diyen Sayın Bahçeli partisinde ortak aklı hiç kullanmadı. Öne çıkanları partisinden uzaklaştırdı. Partisinden, o kadar önemli isimleri sırf eleştirilerinden dolayı uzaklaştırıldı ki, hiç kimse genel başkanlarının hoşuna gitmeyen düşüncelerini ifade etmeye cesaret edemedi. Sadece en sonuncusunu örnek verelim; Meral Akşener’in isminin basında TBMM başkanlığı için geçmesi, Sayın Bahçeli’yi kızdırmaya yetiyordu. “Bu şekilde söylenen isimlerden hiç hoşlanmam, ismi geçeni de devre dışı tutarım. Meral Akşener’i eğer çok sık kullanırsanız, o devre dışı kalır haberiniz olsun.” Ve Meral Akşener devre dışı bırakılıyor. Bu kadar basit mi yani?

Alparslan Türkeş zamanında MHP bir proje partisiydi. Ancak MHP bu özelliğinden süratle uzaklaştığı gibi vaatler partisi bile olamadı. Bugüne baktığımızda Türkiye’de bir proje parti mevcut da değil. MHP’nin süratle, Türkiye’nin bütün meselelerine projeler üreterek kendi hüviyetine dönmesi gerekir. Bunu yaparken de; bilim, siyaset, fikir adamlarının ortak aklından istifade etmesi gerekir.

Tekrar seçime gidileceği kesinleşmişken, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun; “Gelin bu işi Cumhurbaşkanına bırakmayalım, parlamentodan erken seçim kararı alalım ve birlikte erken seçim hükümeti kuralım. Hatta siz nasıl istiyorsanız hükümeti öyle kuralım.” Sayın Bahçeli buna da ”hayır” dedi. AKP ile HDP’nin aynı hükümette yer alması için gayret gösterdi. Nihayetinde, HDP’li 2 bakanın yer aldığı tekrar seçim hükümeti kuruldu. Cumhuriyet döneminin 25’inci isyan hareketi olan PKK’nın, siyasi kanadının meşruiyeti teyit edilmiş oldu.  Bahçeli; “AKP- PKK el ele erken seçime” diyebilmek, bu propagandadan oy devşirebilmek için, Türkiye’yi bu noktaya sürükledi. AK parti ne yaptı, bir karşı hamle ile MHP’nin kurucu lideri Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş’i partiden kopartarak bakan yaptı.  Tuğrul Türkeş çok ağır eleştirildi, sosyal medyada hain ilan edildi. İyi de adama sorarlar, Tuğrul Türkeş’i 60 yıldır tanıyamadınız mı? Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirirken, milletvekilliği seçimlerinde, 3 defa listenin en başına ismini yazarak, “ben bu adama kefilim” derken iyiydi de bakanlık teklifini kabul edince mi kötü oldu? Bir yerde, MHP’nin bu hamlesi de geri tepmiş, aleyhine olmuştu.

Seçim sandıklarının tamamının açılmasının ardından bu gece Sayın Bahçelinin yaptığı yazılı açıklamalar da hata da ısrarı gösteriyor. AKP’ye oy verenlere de ağır ithamlar var, hâlbuki gelecekteki tüm seçimlerde MHP’ye rey verecek seçmen kitlesi, o yüzde 50’nin içindedir. Niçin ileride sana oy verebilecek olanları senden uzaklaştırıyorsun?

            MHP ile ilgili son söz, 1999 yılından bu yana sürekli seçim kaybeden Sayın Bahçeli ile MHP’nin seçim kazanması gayrı mümkün gözükmüyor. Bir kan değişim, yönetim değişimi gerekiyor. AKP’nin tek alternatifi, MHP’nin tek başına iktidarı olabilir. Devletin içinde ve kenarında, ülkeyi çok iyi yönetebilecek önemli bir ülkücü kadronun hazır olduğuna inanıyorum. 

            Sosyal medyada fanatik ülkücü bir öğretmen şöyle feryat ediyor; “48 yaşıma geldim... Aha da hayat bitiyor... Biz ne zaman iktidar olacağız Allah aşkına... Bir süreç bu kadar kötü mü yönetilir. Yazık bu insanlara....Birilerinin artık kimseyi hain ilan etmeden ülkücüye yakışır bir şekilde asilce bir davranış göstermesi gerekmiyor mu...Ülkücüler bunu hiç mi hak etmiyor...Kimseyi suçlamak gibi bir niyetim yok ama yıllardır uğraşıyoruz ,didiniyoruz ,eziliyoruz....Açın artık şu partinin önünü kardeşim....Kan değişikliği şart....”

CHP’ye gelince, Sayın Kılıçtaroğlu’nun sandıkların tamamının açılması sonrası yaptığı açıklamalarda kazandıklarını iddia etti. Ana muhalefet partisi, Atatürk’ün kurduğu parti, aldığı oy yüzde 25.4, oylarını yüzde yarım artırmış, milletvekili sayısını da 2 artırmış, yani 132 den 134 de çıkartmış. İller bazında yapılacak çalışmalarda görülecektir ki, CHP de kaybedenler arasındadır. Üstelik 13 yıldır, bir ana muhalefet partisini oylarını artıramaması, yüzde 25’e takılı kalması en büyük başarısızlıktır. Başka ülkelerde bunun örneği yoktur. Vaatlerle, daha önce kendisine oy vermemiş olan bir kitleden oy alırken, PKK konusunda hassasiyeti olan CHP’li bir kesim den oy kaybına uğramıştır. Neticede, vaatlerden gelen oylar ile PKK terör örgütüne, HDP’ye karşı kızgın olup oy vermeyen CHP’lilerin oyları birbirini dengelemiştir.7 Haziran seçimleri sonrası CHP’nin, PKK’nın uzantısı HDP ile koalisyon kurmak için yaptığı çabalar, Atatürk’ün kurduğu partiye hiç yakışmamıştır. Bu durum CHP’li pek çok seçmeni rahatsız etmiştir. Aslında Kılıçtaroğlu, daha sonra Ahmet Davutoğlu ile yaptığı koalisyon görüşmelerinde çok da uzlaşmacı bir tavır sergilemiştir. Bu tavır dahi CHP’ye kazandırmıştır. Aslında CHP’nin yüzde 25 e takılı kalmasının sebepleri çok daha derinlerde yatıyor. Türkiye’nin şiddetle bir sosyal demokrat partiye ihtiyacı olmasına rağmen, CHP hiçbir zaman gerçek manada sosyal demokrat bir parti olamamıştır. Sosyal demokrasiyi, milletin inançlarına, kültürüne şaşı bakmak olduğunu zannetmişler. Kılıçtaroğlu, bu durumu düzeltmek için çok çaba harcadığını da biliyoruz ancak partinin diğer politbüro!!! üyeleri buna imkan vermemiştir. CHP’yi daha detaylı değerlendirmek üzere burada noktayı kayalım. Ancak bilelim ki bu seçimin mağluplarından biri de CHP dir.

7 Haziran seçimleri sonrası, PKK çözüm sürecini bozmuş; askerlerimizi, polislerimizi ve vatandaşlarımızı kahbece şehit ettikçe, HDP’den en ufak kınama gelmemiştir. Memleketini seven vatan evlatları HDP’nin ne olduğunu anlamıştır. HDP bir şer ittifakıdır, sadece bir Kürt partisi değildir. Türkiye’yi sevmeyen düşman unsurların, dönme devşirmelerin de adresi olmuştur. Ayrıca, AKP düşmanlığı Fetullah Gülen Cemaatini bile HDP’ye oy vermeye yöneltmiştir. Türkiye’deki dönme- devşirme takımı yazar- çizerler alenen HDP’ye oy vereceklerini ilan etmişler ve HDP’nin propagandasını yapmışlardır. Medyanın çok büyük desteğine rağmen HDP zar- zor barajı aşabilmiştir. Buna rağmen, terör örgütünün uzantısı olduğu ve hiçbir zaman Türkiye partisi olamayacağı anlaşılmıştır. Özellikle, Güneydoğudaki seçmen rahat oy verme imkânına kavuştuğunda, terör örgütünün beli kırıldığında, bu haliyle HDP hiçbir zaman barajı aşamayacaktır.

Sıcağı sıcağına kısa bir seçim analizi yaptık. Özellikle, MHP’nin Türkiye’nin geleceği için çok önemli olduğunu düşündüğüm için üzerinde biraz fazla durdum. Atatürk’ün kurduğu parti CHP’nin de Türkiye için önemli bir aktör olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle ilerde daha detaylı bir analiz yapmayı umut ediyorum.

Seçimin galibini tebrik edelim, ve bu seçim sonuçlarının da milletimize hayırlı olmasını dileyelim.

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları