Varol Yüksel

SOSYAL BASKIYA DİRENME

Varol Yüksel

  • 1311

SOSYAL BASKIYA DİRENME...

Sosyal baskı veya mahalle baskısı dediğimiz hadisenin insanoğlunu ne denli etkilediğini, duygu ve düşünceleri ile fikirlerini özgürce ifade etmekte ne kadar zorlandığını bir önceki yazımda ifade etmeye çalışmıştım.

İnsanın içinde yaşadığı toplumun örf, adet, gelenek ve genel kabul görmüş değerlerine aykırı gelebilecek davranışlarına uyumlu olmayan bir tutum ve davranış biçimi geliştirmesi ve bunu ifade etmeye çalışması ne kadar da zordur.  

Zira bunu yapmanız halinde toplum tarafından dışlanmayı en başından itibaren göze almanız gerekecektir. 

Oysa toplumun genel inanış ve kabûlüne uygun bir davranış biçimini uygulamanız, sizin kendinizi daha rahat hissetmenizi sağlayacaktır. 

Ama toplumların değişmesi ve gelişmesini dağlayan en temel esaslardan bir tanesi belki de en önemlisi aynı fikirlerin defalarca tekrarlanmasından ziyade; bu fikir ve inanışların arkasında yatan sebepleri bulmak adına sorulan "neden", "niçin", " nasıl"  ve benzeri soruların cevaplarının tatmin edilebilir olmamasından kaynaklanan yeni arayışlarına yönelme çabası yatar.

Düşünen insanın akıl, fikir, ruh ve vicdan dünyasında bu cevapların kabul edilebilir seviyede olmaması sebebiyle, insan olup bitenleri sorgulamaya başlar.

Küçük çaplı başlayan bu sorgulama toplum tarafından başlangıçta pek yadırganmaz ve garipsenmez. Kafa sallanıp geçilir, meczup denilir geçilir, boşver ya denilir önemsenmez.

Sorgulayan insanın karakteri, şahsiyeti zayıfsa ve omurgalı bir tutum sergileyemiyorsa, fikir ve düşüncelerini sağlam bir temele oturtamıyorsa bu çabalarının pek de olumlu bir neticeye götürmesi beklenmez, akim kalır, söner, kuvvet bulmaz. 

Toplum tarafından önceden şahsiyetiyle kabul gören, sağlam ve karakterli duruşu ile beğenilen, sözüne-özüne güvenilen, davranışlarında hile ve aldatma bulunmayan yani güzel ahlakın en ulvi numunelerini bünyesinde barındıran, fikirlerini sağlam bir temele oturtarak insanları zorlamadan ikna etmeye çalışan bir şahsı da ötekileştirmek, kabul etmemek, dışlamak da bir hayli zor olsa gerek.

Toplum; alışılagelmiş fikirlerini sarsan, alışkanlıklarını değiştirmeyi gerektiren, inançlarını sorgulayan, düşüncelerinin temellerini sarsan bu yeni fikirlere karşı savunma reflekslerini göstermede gecikmez. 

Bu aşamada toplum; yeni fikir ve düşünce sahibini önce şahsiyetiyle, ırkıyla, ahlakıyla, zaaflarıyla uğraşmaya, fikirlerini basitleştirmeye çalışarak süratle toplumdan dışlamaya, ötekileştirmeye ve izole etmeye çalışır. Hele hele bu yeni fikirler çıkarlarına, menfaatlerine ve ticaretlerine zarar verecek hale gelmeye başlamışsa bu süreç daha da hızlanacaktır. 

Bütün bunlara en güzel örnek olarak Peygamber Efendimizi gösterebiliriz. Başlangıçta efendimizi Muhammedül Emin diye isimlendirilen, emanetlerini gözlerini kırpmadan teslim eden Cahiliye toplumu, efendimizin düşünce sistemlerinin temelini sarsan, sorgulayan sorularına cevap veremedikleri zaman ne yapacaklarını şaşırmışlardır. 

Tarih boyunca yapılageldiği gibi, bu cahiliye toplumu da; efendimizi meczuplukla suçlamışlar, boykot uygulamışlar, Medine'ye hicret etmeye zorlamışlar, doğup büyüdüğü vatanından dışarıya atmışlar, gösterdiği mucizelere sihir diye karşı çıkmışlar ve akla gelmeyecek nice eziyetlerde bulunmuşlardır. 

Kız evladlarını diri diri toprağa gömmekten çekinmeyen, şirkin zirvelerinde dolaşan, kendi eliyle hamurdan yaptığı putu karnı acıkınca yeme gibi fikir ve inanç perişanlığı sergileyen inatçı bir kavmi; insanlığın şeref sayfalarının şahikalarda gezen  bir kavme dönüştüren efendimize selam olsun...

iPad'imden gönderildi

Yazarın Diğer Yazıları