Varol Yüksel

ÜNİVERSİTE İMTİHANI HATIRASI...

Varol Yüksel

  • 1396

ÜNİVERSİTE İMTİHANI HATIRASI...

Üniversite imtihanının son aşamasını cumartesi günü yapılan sınavla bitiren küçük kızım, nihayet rahat bir nefes almaya başladı. 

Dile kolay yıllarca büyük emekler verilerek süren yoğun çalışmanın neticesinin bir kaç saate sığdırılan imtihanla ölçmeye çalışmak ne garip şey. (Bu bir başka yazının konusu olabilecek kadar derin bir mesele, şimdilik bu konuya temas etmeyeceğim)

İmtihan öncesinde bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Önce bir tespitte bulunayım: Gençlerimizin bizlerden daha zeki ve kabiliyetli olduklarını özellikle bilgisayar, akıllı cep telefonu kullanımındaki becerilerini sergileme konusunda rakip tanımadıklarını görüyorum. 

Gençlerin; bir konu üzerinde dikkatlerini yoğunlaştırma hususunda sıkıntıları olduklarını, teferrutla uğraşmadıklarını yüzeysel bilgilerle yetindiklerini ve detaya girmek istemediklerini görüyorum. Niye mi böyle düşünüyorum, arzedeyim...

Yetkililerin: "İmtihandan bir gün önce imtihana gireceğiniz okulu görmenizde, imtihandan bir saat önce okulunuzda hazır olmanızda fayda vardır" diye defalarca uyarlamalarına rağmen, imtihana geç kalanları görünce ister istemez çok üzülüyor insan.

Öğrenci sınava giriş belgesi bir sayfalık bir belge, üzerinde önemli notlar var. Bazı öğrencilerin bu bir sayfayı bile okumadan geldiklerini gördüm.

Bu belgenin yanında mutlaka kimliğinizi ibraz edecek nüfus cüzdanı veya pasaport olmalı diye belirtiliyor. Ancak Sürücü belgesinin kabul edilmemesini hala anlayabilmiş değilim. Bu konuda tartışmalar yaşandığına da şahit oldum.

Nüfus cüzdanını yanına almadan gelen ve bu yüzden sınava alınmayan öğrencilerin o an yaşadıkları sıkıntılı anlarını görmek çok üzücü oluyor. Sınava girmek için sadece giriş belgesinin yeterli olacağını sanan öğrenciler var. 

Öğrenciler sınav salonuna girmek için uzun bir kuyruğa girmişlerdi. Sıra kendisine gelen bir kız öğrenci kontrolden sonra sınav salonuna alınmadan hızlı adımlarla kuyruğun gerisine doğru panik halinde koşmaya başladı. Bir kaç dakika sonra nefes nefese tekrar geldi ve  uzun kuyruğun sonuna girerek yeniden sıranın kendisine gelmesini beklemeye başladı. Nihayet sıra kendisine geldi fakat yine sınav salonuna alınmadı. Girişin hemen yan tarafına geçti ve telaşla bileğine sıkıca sarılmış bulunan, iç içe geçerek karmakarışık duruma gelmiş olan bilekleri çıkarmaya çalıştı. Kördüğüm haline gelen bileklikleri çözmeye çalışırken canının acıdığını ve telaşla hareket ettiğinden bilekliklerden kurtulma işinin daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdiğini görüyordum. Dayanamayarak yanına yaklaştım,"kızım, rahat ol, telaşlanma, sakin ol, daha vakit var rahatlıkla yetişebilirsin" dedim. Bu sözlerim kızımızı bir nebze de olsa rahatlatmış olacak ki, titreyen elleriyle kördüğümü çözmeye devam etti.

"Biraz önce de, içeriye alınmadığını görmüştüm" dediğimde; "hiç sormayın, kendi nüfus cüzdanım yerine annemin nüfus cüzdanını almışım, ikisi de pembe ya, karışmış" dedi. Allahtan ailesi henüz ayrılmamışlar ve onları bulup kendi nüfus cüzdanını alarak tekrar kuyruğa girmişti. Ama bu seferde; "sınav salonuna, küpe, bileklik, kolye, anahtarlık vb. ile girilemez" kuralına takılmıştı. 

Nihayet üç adet bilekliği çıkarmayı başardı. Ama şimdi yeni bir sorun daha vardı, bu bileklikleri ne yapacaktı? Ailesi de yanında yoktu, yetkiler emanete de almıyorlardı. Manevi açıdan bir değeri var mı bilmiyorum ama Allahtan maddi açıdan pek değerli değillerdi. 

Kızımız yapacak bir şey olmayacağını düşündüğünden, çaresizlikten, bileklikleri çöp kutusuna atmaya hazırlanırken "kızım, onları bana ver, benim kızım da sınavda, ben burada olacağım, sana sınav çıkışında iade edeyim" dedim.  Bu teklifimi sevinerek kabul etti.

Beş-on dakika sonra bu sefer bir delikanlı; otomobilinin anahtarını bana doğru uzatarak; "amca, arabamın anahtarını size bırakabilir miyim?, sınava anahtarla almıyorlar" demez mi!

Biraz tereddüd etsem de anahtarı aldım. Gülerek; "Ya arabayı alıp gidersem" dedim. Genç; "amca, siz, o işi yapacak birisine benzemiyorsunuz" demez mi! 

Hiç tanımadığım birisinin -layık olmadığım halde- beni "emin" sıfatına layık biri olarak tercih etmesi hoşuma da gitmedi değil hani. 

Evet, şimdi üç adet bilekliğim ve bir arabam vardı.

İmtihan sonrası bir taraftan emanetleri sahiblerine teslim etmenin mutluluğunu yaşarken bir taraftan da gençlerimizin dikkatsizliğine üzülmeden kendimi alamadım.

Yazarın Diğer Yazıları