
Malikiyet ve Serbestiyet Devri'nin müjdecisi
Dr. Vehbi Kara
- 660
Tunus’ta başlayan Mısır, Yemen ve Libya’da devam eden halk hareketleri en sıkı diktatörlükleri dahi hak ile yeksan eyledi. Acımasızca kendi halkını sömüren ve her türlü zulmü reva gören yöneticiler ya ülke dışına kaçmış durumdalar ya da hâkim karşısında hesap vermeye başladılar.
Batılı ülkelerin demokrasiye geçmeye çalışan bu ülkelere destek vermiş olmaları, onların özgürlük mücadelesine leke düşürmez. Asıl lekeyi bu vahşî sömürü düzenini İslâm’a lâyık gören anlayış sergilemektedir. Lütfen 21. yüzyıla girdiğimiz şu günlerde Müslümanları ve Arapları kendi hak ve hukukunu bilmeyecek kadar küçük görmeyin ve onları aşağılamayın.
Hiç şüpheniz olmasın, Esad rejimi de yıkılacak ve akıttığı masum insanların kanlarının cezasını bu dünyada da çekecektir.
Komşu Arap ülkelerindeki bu uyanış hareketleri ile birlikte bütün dünyada hatta Türkiye’de dahi büyük değişiklikler meydana gelmektedir. Batı dünyası ve ABD büyük bir ekonomik kriz yaşamakta, devamlı surette karşılıksız para basarak krizin etkilerini hafifletmeye çalışmaktadırlar.
Fakat bu geçici tedbirler Kapitalist Batı toplumlarını kurtaramaz. Sel suları gibi önüne gelen her şeyi silip süpüren krize karşı belki bir iki yıl erteleme işlevi görür, o kadar. Zaten iktisatçılar 2013 yılı için bütün iplerin kopup ekonomik yıkımın en belirgin bir şekle gireceği yıl olarak iddialarda bulunuyorlar.
Evet, Bediüzzaman’ın “ecir” devri olarak tarif ettiği kapitalist ve sosyalist sistem çökmek üzeredir. Sosyalist düzenin sonrasında ortaya çıkacağı söylenen sınıfsız toplum yani komünizm, sömürü sisteminin en ağır şeklini hafızalarımıza kazımıştır. İşte Çin, en acımasız bir şekilde çok uluslu şirketlerin para hırsının kurbanı olmuş durumdadır.
Son iki yıl içerisinde tersane onarımları dolayısıyla üç-dört aya yakın bir süre Çin’de çalışmak zorunda kaldım. Gördüğüm acı gerçek şudur; ucuz işgücü dolayısıyla büyük sermaye grupları bu ülkeye akın etmiş her yeri soyup soğana çevirmeye başlamıştır. Zavallı Çinlilerin elinde kut-u lâyemut, yani ölmeyecek kadar bir şey kalmakta, çevre başta olmak üzere insanlar, canlı ve cansız bütün varlıklar acımasızca sömürülmektedirler.
2008 yılında başlayan ekonomik kriz dalga dalga bütün dünyaya yayılmaktadır. Büyük sermaye grupları devletlerin kendilerini kurtarmasını beklemekte, fakat zaten iflâsın eşiğine gelmiş olan hükümetler imdat çağrılarına cevap bile vermemektedirler.
Peki, bu ekonomik ve sosyal yangının sonucu ne olacaktır? Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade ederek cevap verelim;
“Mütenebbih [uyanmış] olan beşer, dinsiz olamaz; lasiyyemma [hususan] uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz… Herkeste Din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî [araştırma meyli] uyanmıştır. Demek ki istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl [iyi alâmet] vardır” (Münâzarât)
“Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye [aklî delillere] istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek” (Emirdağ Lâhikası)
“Ümitvâr olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm’ın sadası olacaktır.” (Sünuhat)
Bediüzzaman’ın müjdeleri sadece bu kadar değil, fırsat buldukça bu köşede bunları dile getirmeye çalışacağım. Lâkin halen yaşadığımız bu geçiş süreci biraz sancılı olacaktır. Nasıl ki insanlık eski devirlerde esirlik istememiş kanıyla parçalamıştır. Şimdi ecir olmuştur; onun yükünü çekmektedir. Fakat onu da parçalamaktadır.
“Devletler milletlerin hafif olan muharebesi, tabakat-ı beşerin şedid [şiddetli] olan harbine terk-i mevki ediyor”. Demek ki insanlar kölelikten ve esirlikten kurtulurken çok zahmet çekmişler, fakat malikiyet ve serbestlik dönemine geçerken daha şiddetli ve sancılı bir dönem geçireceklerdir. Sosyal sınıfların şiddetli mücadelesine şahit oluyoruz ve olacağız.
Bu kısımdaki konuları sür'atle geçelim zira bu geçiş dönemi çok su götürür, sonraki yazılarımıza erteleyip; malikiyet ve serbestiyet dönemi nasıl bir dönemdir onu da kısaca anlamaya çalışalım.
1- İktisadî manada malikiyet; halk çoğunluğunun küçük de olsa mülk sahibi olması, yani işyeri ve evinin sahibi olması, hatta tam bir serbestiyet içinde teşebbüs hürriyetinin genişlemesi olarak düşünebiliriz.
2- Siyasî manada; hak ve hürriyetlerin alabildiğince genişleyip kitleler içinde faydalanır hâle gelmesi, kısaca demokratikleşme olarak anlayabiliriz.
3- Hukukî manada; kişilerin sözleşme ile belirledikleri hukukun daha da önem kazanması, özel yargı organları (tahkim gibi) çok hukukluluk gündeme gelebilecektir.
4- Kültürel anlamda; çok kültürlülük, mahallî ve otantik kültürlerin önem kazanması, kültürler arası diyalog ve etkileşimin artması şeklinde görebiliriz.
Evet “İnsaniyet bir derece tecellî etti. Beşaret [müjde] veriyor ki: Asıl insaniyet-i kübrâ [en büyük insaniyet] olan İslâmiyet, sema-i müstakbelde [geleceğin semasında] ve Asya’nın cinanı [cennetleri/bahçeleri] üzerinde bulutsuz güneş gibi pertev-efşan [ışık saçan] olacaktır” vesselâm… İnşaallah.