Muammer Sabri

1982 Anayasası, 2010-2017 değişikliklerinin tünel bakışlı dava ve suistimalci anayasa zaviyesinden değerlendirilmesi

Muammer Sabri

  • 724

Bu yazımız aslında bir akademik makale denemesi...

Yazımızda 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikleri ve özellikle 2010 ile 2017 yılı değişikliklerini tünel bakışlı dava ve suistimalci anayasa kavramları bakımından değerlendirip etkilerini yorumlayacağız.

Buyurun;

 

Öz

 

Bu çalışmada 12 Eylül müdahalesinden sonra uygulamaya konulan 1982 Anayasası’nda yapılan değişiklikler ve özellikle 2010 ila 2017 yılındaki anayasa değişiklikleri ele alınacaktır. Sözü edilen anayasa ve değişiklikler “tünel bakışlı dava” ve “suistimalci anayasa” kavramları çerçevesinde değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Tünel Bakışlı Yargılama, Suistimalci Anayasa, Yargı Bağımsızlığı ve Tarafsızlığı, Kuvvetler Ayrılığı, Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Anayasa Mahkemesi.

 

Giriş

Kurucu iktidar yetkisini kullanan 12 Eylül müdahalesini gerçekleştiren komutanların hayata geçirdiği 1982 Anayasası’nın ne kadar demokratik olduğu 40 yıldır tartışılmaktadır. Bu anayasada 2010 ve 2017 yılında yapılan köklü değişiklikler de anayasa mantığı ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde irdelenmekte ve birçok akademik çalışmaya konu olmaktadır. Bu çalışmada söz konusu anayasa ve sonrasında yapılan anayasa değişiklikleri, “tünel bakışlı dava” ve “suistimalci anayasa” kavramları çerçevesinde ele alınacaktır. “anayasaya aykırılık”, “Anayasayı ihlâl”, “anayasal meşruiyet”, “Anayasaya Karşı Hile”, “anayasasızlaştıma” gibi kavramlarlar da bu çalışmanın temas ettiği kavramlar arasındadır.

 

 

1.KAVRAMSAL ÇERVE

1.1.Tünel Bakışlı Yargılama Kavramı

Uluslararası literatürde son dönemlerde gündeme gelen bir kavram olarak bilinmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin dolaşıma sokulan kavramlardan biridir.

 

Avukat İzettin Demir’in aktardığına (Demir, 2021) göre tünel bakışlı yargılama kimi uluslararası kaynaklar şöyle tanımlanmaktadır:

 “Kolluk, savcılık, mahkeme, Yargıtay’da bir zincirde oluşturulmuş, adli sistem dışından bu zincire ‘belli kişilerin suçlu bulunması ve mahkûm edilmesi’ talimatı verilerek bu zinciri oluşturan her halkada bulunan hâkim savcılar adil bir yargılama değil, daha baştan suçlu olarak damgaladıkları kişiyi mahkûm etmek için hareket ediyorsa, bu durumda önceden kararı verilmiş yargılamalara tünel bakışlı dava/yargılama denmektedir. Tünelin başından sonuna kadarki her aşamada, yani soruşturma kovuşturma ve temyiz evrelerinde tünelin sonundaki kişi hep suçlu görülmektedir, olaylar mutlaka kişinin mahkûm edilmesi üzerine kurgulanmaktadır.” (Findley & Scott, 2006)  (White, 2010) (Worth, 2018)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin bu tespitine bakıldığında ise zincirin bu halkasına Anayasa Mahkemesi de dâhil edilmiş bulunmaktadır. Adını “tünel bakışlı yargılama” olarak ifade etmese de AİHM, hak ihlalini yapan mahkemeleri zincirleme şeklinde saymak suretiyle, bu vahim durumu dile getirmiştir. (Demir, 2021)

1982 Anayasası 2010, 2017 değişikliklerinin tünel bakışlı dava ve suistimalci anayasa zaviyesinden değerlendirilmesi

Yeni Türk Ceza Kanunu’nun mimarlarından biri olan ve sekiz yıl İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlığı yapmış bulunan adı geçen Fakültenin Ceza Hukuku ve Kriminoloji Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Adem Sözüer ise Cumhuriyet gazetesindeki bir röportajında şu tanımı yapmıştır:

 “Kolluk, savcılık, mahkeme, Yargıtay’da bir zincirde oluşturulmuş, adli sistem dışından bu zincire ‘belli kişilerin suçlu bulunması ve mahkum edilmesi’ talimatı veriliyor. Bu zinciri oluşturan her halkada bulunan hâkim savcılar adil bir yargılama değil, daha baştan suçlu olarak damgaladıkları kişiyi mahkum etmek için hareket ediyor. Bu nedenle bu tür önceden kararı verilmiş yargılamalara tünel bakışlı dava diyoruz. Tünelin başından sonuna kadarki her aşamada, yani soruşturma kovuşturma ve temyiz evrelerinde tünelin sonundaki kişi hep suçlu görülmektedir, mutlaka mahkum edilecektir.” (Sözüer, 2018)

 

Prof. Dr. Sözüer Karar gazetesindeki bir başka röportajında bu terimi niçin gündeme getirdiğini ve bu terimin ne anlama geldiğini şöyle anlatmıştır:

“Ben yargı zincirini özellikle kumpas ve paralel yapının yönlendirmesi altındaki davalara ilişkin kullanmıştım. Bilindiği üzere Paralel Yapı mensupları, kolluk, savcılık, mahkeme ve Yargıtay ve HSK’ya ulaşan bir zincir oluşturmaktaydılar. Adli sistem dışından bu zincire “belli kişilerin suçlu bulunması ve mahkum edilmesi” talimatı verildiğinde, bu zincirin halkasında yer alan herkes adil bir yargılama faaliyeti değil, örgütün suçlu ilan ettiği kişilere yönelik bir tasfiye faaliyeti yapmaktaydılar. Bu tür görünüşte yargılama faaliyetini tünel bakışlı dava olarak adlandırmıştım. Çünkü tünelin başından sonuna kadar kişi hep bir suçlu gibi muamele görmekte, yargılamanın hiçbir aşamasında adil yargılama çıkışı bulunmamaktadır. İşte bundan dolayıdır ki ben, 28 Şubat ve Paralel Yapı dönemi dahil olmak üzere bu tür tünel bakışlı dava uygulamasının, yeniden yargılama sebebi olması gerektiğini öneriyorum.” (Sözüer, AYM kararını uygulamamak hukuku askıya almaktır, 2020)

 

1.2.Suistimalci (İstismarcı) Anayasacılık Kavramı

“Suistimalci anayasacılık (abusive constitutionalism)” kavramı, Florida State Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi David Landau’nun University of California Davis Law Review’ın 2013 Kasım sayısında yayınlanan aynı başlıklı makalesinde ortaya atılmış kavramdır. (Landau, 2013)

“Abusive constitutionalism” terimi Türkçeye “suistimalci anayasacılık” şeklinde çevrilebileceği gibi “istismarcı anayasacılık” şeklinde de çevrilebilir. (Oder, 2016)

David Landau, “suistimalci anayasacılık” kavramını şu şekilde tanımlıyor:

“Bu makale, suistimalci anayasacılık olarak isimlendirdiğim gittikçe önemi artan bir fenomeni tanımlar. Suistimalci anayasacılık, anayasal değişim mekanizmalarının –anayasada değişiklik yapılması ve anayasanın yeni bir anayasayla değiştirilmesi– demokrasiyi tahrip etmek amacıyla kullanılmasını içerir. Onlarca yıldan beri, askerî darbe gibi demokrasiyi devirmenin klasik metotları gözden düştüğü için, otoriter ve yarı-otoriter rejim kurmak için anayasal araçların kullanılması giderek yaygınlık kazanmıştır. İktidardaki güçlü başkanlar ve partiler, anayasal değişmeyi, onları görevlerinden almayı çok güçleştirecek ve onların iktidarlarını kullanılmasını denetlemeye yönelik mahkemeler gibi kurumları etkisiz hâle getirecek şekilde inşa etmektedirler. Bu şekilde biçimlendirilen anayasalar uzaktan hâlâ demokratikmiş gibi görünürler ve bu anayasalar, liberal demokratik anayasalarda bulunanlardan farksız pek çok unsur barındırırlar. Ama yakından bakıldığında, onlar, esasen demokratik düzeni yok etmek için tasarlanmışlardır”. (Landau, 2013)

“David Landau’nun dediği şey kısaca şu: Artık askerî darbe yoluyla demokratik rejimleri devirip otoriter rejim kurmanın modası geçti. Onun yerine artık demokratik rejimler anayasa değişikliği yoluyla ortadan kaldırılıyor. İktidardaki güçlü başkanlar, ustaca ve kurnazca plânlanmış anayasa değişiklikleri yoluyla kendilerinin görevde kalmasını sağlayacak bir anayasal sistem kurarlar. Özellikle anayasa değişikliği yoluyla kendilerini denetleyecek mahkemeler gibi organları etkisiz hâle getirirler. Bu şekilde yeniden biçimlendirilen anayasa, tam anlamıyla otoriter değildir; seçimler yapılmaya devam edilir. Uzaktan bakıldığında anayasa hâlâ demokratikmiş gibi görünür. Ama yakından bakıldığında, anayasanın, gerçekte demokratik düzeni yok etmek için anayasa değişiklikleri yoluyla yeniden tasarlandığı görülür. Landau’nun kullandığı “subtle” kelimesinin karşılığında Redhouse İngilizce-Türkçe Sözlüğünde “kurnaz, hilekar, ince, mahir, usta, gizli” kelimeleri veriliyor. (Bkz.: Redhouse İngilizce-Türkçe Sözlüğü, İstanbul, Redhouse Yayınevi, 17. Baskı, 1990, s.973.)” (Gözler, 2017)

 

Gözler’e göre David Landau söz konusu olguyu açıklamak için “suistimalci anayasacılık” terimini kullanıyorsa da,bu olguyu ifade etmek için “suistimalci anayasa değişikliği” terimi de kullanılabilir. Çünkü bu olguda esasen, Landau’nun makalesinde de belirtildiği gibi, “anayasa değişikliği mekanizmaları (mechanisms of constitutional change)” kötüye kullanılmaktadır.

 

 

2. ANAYASA VE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İNCELEMELERİ

2.1. 1982 Anayasası

 

12 Eylül darbesini gerçekleştiren komuta kademesinin hayata geçirdiği 1982 Anayasası, 40 yıldır tartışma konusudur. Ne kadar demokratik olduğu ve sonrasında yapılan anayasa değişikliklerinin niteliği siyasetin, toplumun ve akademi dünyasının değişmez maddelerindendir.

Anayasa hukukçuları 1982 Anayasası’nı özellikle suistimalci anayasa kavramı zaviyesinden incelemektedir.

Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Gözler, 12 Eylül Anayasası’na ilişkin bir inceleme makalesi kaleme almıştır.

 

“1982 Anayasası hâlâ yürürlükte mi?” sorusunu makalesine başlık olarak koymayı tercih eden Gözler, bunun nedenine ilişkin “Çünkü bu Anayasanın hâlâ yürürlükte olduğundan aşağıda açıklayacağım sebeplerden dolayı gerçekten şüphe duyuyorum.” demektedir.

Kendisini şüpheye düşüren sebepleri açıklamaya geçmeden AK Parti’li anayasa hukukçusu Ahmet İyimaya’nın bir konuşmasına dikkati çekmektedir. (Gözler, 1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme (Versiyon 4), 2016)

Dönemin TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve Anayasa Mutabakat Komisyonu üyesi olan ve geçmişte Anayasa Komisyonu Başkanlığı da yapmış olan İyimaya’nın 2 Nisan 2016 tarihinde yaptığı konuşmanın ilgili bölümü şöyle:

“1982 Anayasasının yürürlükten kaldırılması yeni anayasanın yapılmasından, yapılmış olmasından daha önemlidir. Giderek parti görüşü olmaksızın ifade etmeye mecburum ki, yeni anayasa yapmasak dahi bu parlamentonun kurucu iktidar yetkisi içerisinde yürürlükteki anayasayı yürürlükten kaldırması gerçek bir demokratik kazanım olacaktır. Çok önemli, 5 yıl, 2 yıl, 3 yıl anayasasız kalabiliriz, anayasal kurumlar var, anayasal kurumların bağlı olduğu yasalar yani organik yasa dediğimiz yasalar var, bu çok önemli. Ama akıllıca olanı, rasyonel olanı, yeni anayasayı da aynı zamanda, eş zamanlı olarak yürürlüğe koymaktır”. (İyimaya, 2016)

Ahmet İyimaya’nın sözleri karşısında ne kadar şaşırmış olsam da bu sözlerin spekülasyon olsun diye veya mizah kabilinden söylenmiş sözler olmadıklarını ve manidar olduklarını düşündüğünü aktaran Gözler, şu değerlendirmeyi yapmıştır:

“Örneğin 1982 Anayasasının yürürlükten kaldırılmasının yeni anayasanın yapılmasından da önemli olduğunun söylenmesi sanıyorum AKP iktidarının gerçek niyetinin güzel ve samimî bir itirafıdır. Keza ülkemizin 2 yıl, 3 yıl ve hatta 5 yıl süreyle “anayasasız” kalabileceği yolundaki düşünce4, benim ilk defa duyduğum, oldukça özgün bir düşünce olup, bugün içine girdiğimiz süreç ile çok güzel bir şekilde örtüşmektedir. Gerçi Ahmet İyimaya’nın söylediklerinden “anayasasızlık dönemi”ne TBMM’nin 1982 Anayasasını ilga etmesiyle gireceğimizi düşündüğü anlaşılmakla birlikte, kanımca, “anayasasızlık dönemi”  teriminin bir süredir içinden geçtiğimiz bu döneme isim olarak verilebileceğini düşünüyorum.”

1982 Anayasasının hâlâ yürürlükte olduğu konusunda ciddi şüpheleri olduğunu bildiren Gözler, son birkaç yıldır şüphe uyandıran onlarca örnek yaşandığını belirtti. Gözler bu konudaki tespitlerini 12 başlıkta toplamıştır:

“Sokağa Çıkma Yasakları, Hükûmet Sistemi, Düşünce ve İfade Hürriyeti, Basın Hürriyeti, Basımevlerine El Konulması, Tabiî Hâkim İlkesi, Mahkemelerin Bağımsızlığı, Hâkimlik Teminatı, Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı, Yargı Kararlarına Uymama, Cumhurbaşkanının Tarafsızlığı.”

Gözler, bu başlıklar altında Anayasa’nın nasıl ihlal edildiğine ilişkin detaylı tespit ve açıklamalara izahatlara yer verir,

 

Gözler, makalesinin sonuç bölümünde şu değerlendirme ve tespiti yapmaktadır:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin şu an içinde bulunduğu sorun, kendi Anayasasına kendisinin uymaması sorunudur. 30 Mart 2016 tarihli gazetelerde “ABD uyardı: Anayasanıza uyun” şeklinde tüylerimi diken diken eden bir haber okudum. Haberin doğruluğundan şüphe ettim. İnternetten araştırdım. Gerçekten gördüm ki haber doğruymuş. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan E. Rice arasında 28 Mart 2016 tarihinde Beyaz Saray’da yapılan görüşme hakkında Beyaz Saray’dan yapılan aynı tarihli basın açıklamasında aynen şöyle denmektedir:

 ‘Büyükelçi Rice, Türk Hükümetine, Türk Anayasası’nda yer alan evrensel demokratik değerlere uygunluğun gözetilmesi çağrısında bulunmuştur.Yani Amerikalılar Türk Hükûmetine kendi Anayasanıza uyun demişler! Ben de aynı şeyi söylüyorum; üstelik üç defa: Anayasamıza uyun! Anayasamıza uyun! Anayasamıza uyun!’ ”  (Gözler, 1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme (Versiyon 4), 2016)

 

2.2.12 Eylül 2010 referandumu

Bu halk oylaması 12 Eylül Anayasası’nda yapılmış en köklü düzenlemeleri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla hem değişikliklerin hayata geçiriliş, hem de sonrasındaki 10 yıllık süreç büyük çalkantı ve tartışmaları beraberinde getirmiştir.

Bu referandumla hayata geçen düzenlemeler; hem tünel bakışlı yargı kavramı ile hem de suistimalci anayasa kavramıyla da incelenmeyi gerektirir.

Bu değişikliklerin “çok büyük demokrasi ve özgürlük ortamı” yaratacağı, dahası “12 Eylül darbecileri ile hesaplaşma” anlamı taşıdığı savunuldu. Aksini savunanlar ise “özgürlük düşmanı” ve “millet iradesi düşmanı” gibi yaftalarla yaftalandılar. “Yetmez ama evet” diyen bazı libareller de sonrasında demir parmaklıklarla tanıştı.

Bu konularda akademik çalışmalar yapanlardan biri de Prof. Dr. Kemal Gözler’dir. Makalesinde 16 Nisan 2017 tarihindeki anayasa değişikliği referandumu öncesinde bunun bir “suistimalci anayasa değişikliği” olup olmadığı sorusuna cevap arayan Gözler, öncesinde 12 Eylül 2010 tarihli halkoylamasıyla oylanan Anayasa değişikliğinin neden ve nasıl bir “suistimalci anayasa değişikliği” olduğunu göstermek istermek istediğini belirterek  “Çünkü üzerinden 6 yıl geçen bu değişikliğin tipik bir “suistimalci anayasa değişikliği” olduğu artık, bizzat iktidardakilerin kendi beyanlarıyla da ispatlanmıştır.” tespitini yapmaktadır:

“Önce 2010 Anayasa değişikliğinin nasıl sinsice yapıldığını hatırlayalım: Anayasa Değişikliğiyle toplam 26 maddede değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerin ikisi dışında neredeyse hepsi, temel hak ve hürriyetleri güçlendiren olumlu değişikliklerdir. Ancak genel olarak olumlu bakılan bu değişikliklerin arasına, çok değil, iki adet değişiklik (HSYK’nin ve Anayasa Mahkemesinin yapısının ve üye seçim usûlünün değiştirilmesi) sıkıştırılıvermiştir. Asıl amaç, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ve Anayasa Mahkemesinin yapısı ve üye seçim usûlünün değiştirilerek, yargının siyasî iktidar tarafından ele geçirilmesiydi. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin diğer değişiklikler bu amacı gizleyen kamuflajdı. 12 Eylül 2010 referandumu öncesi, bu değişikliklerin asıl amacının siyasî iktidarın yargıyı ele geçirmek olduğunu iddia edenler çıkmıştır[8]; ama sözlerini dinleyen olmamıştır; dahası da ileriyi gören bu bilim adamları “niyet okumacılık” ile suçlanmışlardır.

2010 Anayasa değişikliğinin nasıl ustaca ve kurnazca yapıldığını anlamak için, oylanacak Anayasa değişikliği lehine yapılan “yetmez, ama evet” propagandasını hatırlamak bile yeterlidir. Bu ve benzeri söylemlerle pek çok iyi niyetli ve samimî aydının Anayasa değişikliğini desteklemesi sağlanmıştır. Maalesef bu aydınlardan bazıları günümüzde hapistedir. Hâliyle bu, bu iyi niyetli aydınların değil, onların saffetini kötüye kullananların suçudur.” (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

Gözler’e göre 2010 Anayasa değişikliği döneminde “daha pek çok kurnazca metot kullanılmış ve Anayasa değişikliği sanki 12 Eylül 1980 hükûmet darbesiyle bir hesaplaşmaymış gibi sunulmuştur. Hatta referandumun tarihi bile, bir “rastlantı” sonucu “12 Eylül 2010” olarak seçilmiştir.

2010 Anayasa değişikliğinde HSYK’nin yapısı ve üye seçim usûlünün değiştirilmesi, izleyen yıllarda ülke için felaket doğurduğuna işaret ediyor Gözler:

“Yapılan Anayasa değişikliği sayesinde HSYK’yao zamanlar kendilerine “Gülen Cemaati”, şimdi de “FETÖ/PDY” denen bir grup hâkim olmuştur. 2010 Anayasa değişikliği ile HSYK’nin yapısının değiştirilmesi ve yeni üyelerinin seçilmesinin büyük bir hata olduğu, izleyen yıllarda bizzat Adalet ve Kalkınma Partili siyasetçiler tarafından açıkça dile getirilmiştir.” (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

Gözler, bu durama örnek olarak 16 Haziran 2016 tarihinde TBMM Adalet Komisyonu Başkanvekili Hakkı Köylü’nin 2010’da HSYK’nın üyelerin değiştirilmesini “bir kaza” olarak nitelendirmesini gösteriyor.

2010 referandumu hakkında yapılmış en ilginç ve samimî açıklamanın Başbakan Binali Yıldırım’ın 26 Ocak 2017 tarihinde yaptığı şu açıklama olduğuna da işaret ediyor Gözler:

“Bir tehlikeyi bertaraf ederken farkında olmadan başka bir tehlikenin kapımızı çaldığının farkına varamadık. Bizim memlekette bir tabir vardır; ‘Tatarından kurtardık, beterine rastladık’. FETÖ’cüler sinsice 2010 referandumundan sonra yürüttükleri faaliyetleri aleni hale getirmiş, yargıyı kendi kirli emelleri doğrultusunda kullanma durumuna gelmiştir” (Başbakan Yıldırım'dan itiraf gibi referandum açıklaması: 2010'da beterine rastladık, 2017)

Başbakan’ın da “FETÖ’cülerin sinsice… yargıyı kendi kirli emelleri doğrultusunda kullanma durumu”nun 2010 referandumundan sonra olduğunu söylemediğine işaret eden Gözler, oysa 12 Eylül 2010 referandumundan önceki günlerde aynı şeyi söyleyenler ve bu konuda iyi niyetle uyarıda bulunanların da olduğunu ancak bunlara kimse itibar etmediğini hatırlattı.

2010’daki düzenleme sonrasında Türk Anayasa Mahkemesi ile liberal demokrasilerdeki anayasa mahkemeleri arasında; Türk Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile liberal demokrasilerdeki hâkimler yüksek kurulları arasında çok büyük bir fark olduğu hemen görüldüğünü bildiren Gözler, “Liberal demokrasilerdeki bu kurumlar, yargı bağımsızlığını, hukuk devletini, kuvvetler ayrılığı ilkesini ve nihayette liberal demokrasinin temel ilkelerini korurken, Türkiye’de 2010’dan sonra bu kurumların bu fonksiyonu ifa edebildiklerini söylemek çok zordur.” değerlendirmesini yapmakta. (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

“Bu şekilde biçimlendirilen anayasalar uzaktan hâlâ demokratikmiş gibi görünürler ve bu anayasalar, liberal demokratik anayasalarda bulunanlardan farksız pek çok unsur barındırlar. Ama yakından bakıldığında, onlar, esasen demokratik düzeni yok etmek için tasarlanmışlardır?”  (Landau, 2013)

“Suistimalci anayasa” terimininin isim babası David Landau’nun bu sözleri Gözler’e göre Türkiye’deki 2010 Anayasa değişikliklerine ne kadar da çok uyuyor.

2010 yılında Türkiye’de yaşanan –David Landau’nun ifadelerini Türkiye’ye uyarlayan– şu şekilde ifade edilebilir Gözler’e göre: “Sinsice yapılmış değişiklikler ile anayasal düzen yeniden biçimlendirilmiştir (…rework the constitutional order with subtle changes…)”. “Neticede ortaya çıkan yeni rejim, eskisine nazaran apaçık bir şekilde daha az demokratiktir (…are significantly less democratic than they were previously)”  (Landau, 2013)

“2010’da “yetmez ama evet” diye gerçekleştirilen Anayasa değişikliğiyle, özellikle yargı bağımsızlığının ortadan kalkması ve yargının bir gruba teslim edilmesiyle Türkiye’de demokrasi güçlenmemiş, tam tersine zayıflamıştır. Bizzat iktidarın kendisi 2010 değişikliğinden sonra “kazaya uğradıklarını”, yargıya bir “paralel yapı”nın hâkim olduğunu söylüyor. Neticede 2010 değişikliğiyle Türkiye’de demokrasi artmadı; Türkiye’de aksak topal yürüyen demokrasi, daha da darbe aldı.” (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

Aslında “tünel bakışlı yargı” zaviyesinden konuyu irdeleyen aydın ve hukukçular,  “özgürlükleri genişletecek” propagandası yapılan bu referandumun, Türkiye demokrasisinde büyük yaralar açacağını o günden görebilen ender kişilerden olmuşlardı.

 

2.3. 16 Nisan 2017 referandumu

Tıpkı 12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliğinin “suistimalci anayasa” niteliğine haiz olduğuna ilişkin tespitlerden yola çıkan anayasa hukukçuları, 16 Nisan 2017 tarihindeki anayasa referandumu öncesinde de benzer eleştiri ve endişeleri dile getirdiler.

“Kanımca sadece 2010’daki Anayasa değişikliği değil, bugün de 2017’de de, ustaca ve kurnazca hazırlanmış bir Anayasa değişikliği ile karşı karşıyayız. 2017 Anayasa değişikliği de bir “suistimalci anayasa değişikliği” olabilir.” (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

En temel eleştiri ise 2017’de getirilen ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistemin aslında bir başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi olmadığı bir “Kuvvetler Birliği” sistemi olduğu yönünde idi:

“Kamuoyunda Anayasa değişikliği üzerine yapılan tartışma hükûmet sistemi üzerinden dönüyor. Halka parlâmenter hükûmet sisteminin terk edileceği, onun yerine “başkanlık sistemi”nin veya “Türk tipi başkanlık sistemi”nin veya “Cumhurbaşkanlığı sistemi”nin geleceği söyleniyor.

(…) Anayasa Değişikliği Kanunuyla teklif edilen hükûmet sisteminin “başkanlık sistemi” veya “Türk tipi başkanlık sistemi”yle uzaktan yakında bir ilgisi yok. “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” diye bir sistem ise zaten literatürde duyulmuş bir sistem değil.

Önerilen sistem gerçekte “kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleştiği kuvvetler birliği sistemi”dir. Ama halka bu husus dürüstçe söylenmiyor; “başkanlık sistemi” veya “cumhurbaşkanı sistemi” diye etiketlenip, gerçekte bir kuvvetler birliği sistemi halka pazarlanıyor. Neticede bu Anayasa değişikliği halk tarafından onaylanırsa, bir başkanlık sistemi değil, gerçekte bütün kuvvetlerin Cumhurbaşkanının elinde toplanacağı bir kuvvetler birliği sistemi kurulacak. Böylece, demokrasi güçlenmeyecek, tersine siyasî iktidarın gücü daha da artmış, iktidar süresi daha da uzamış olacak. Bu tipik bir suistimalci anayasacılık örneğidir.” (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

Gözler, 12 Eylül 2010 referandumunda izlenen yolun bu referandumda da izlendiği kanaatinde:

“Bu noktada 12 Eylül 2010 referandumu Bu amaç doğrultusunda da yine ustaca ve kurnazca yöntemler kullanılıyor. Bu yöntemler sadece “Evet” oyu lehine yapılan ve gerçek dışı beyan ve iddiaları[14] içeren propagandadan ibaret değil. Bu sinsi yöntemler, bizzat Anayasa Değişikliği Kanununun kendi metninde de var. Yukarıda açıklandığı gibi 2010 Anayasa değişikliğinin asıl amacı yargıyı ele geçirmek iken, bu amacı kamufle etmek için, değişiklik paketinin içine pek çok kişinin destekleyebileceği değişiklikler de katılmıştı. Aynı yöntem 16 Nisan’da referanduma sunulan Anayasa Değişikliği Kanununda kısmen de olsa kullanılmıştır. Örneğin Anayasa Değişikliği Kanununun 1’inci maddesinde mahkemelerin “tarafsızlığı”na ilişkin bir hüküm getirilmektedir. Oysa Anayasa Değişikliği Teklifinin kendisi HSYK’nin üyelerini seçme yetkisini Cumhurbaşkanına ve TBMM’ye veriyor. Yine Anayasa Değişikliği Kanunuyla milletvekili seçilme yaşı 18’e indirilmektedir. Bu tür değişiklikler “pazarcı taktiği” değişiklikleridir. Pazarcının çürük domatesleri poşete doldurmadan önce sizin gözünüzün içine soka soka bir iki güzel domatesi poşete atmasına benzer.

Hatta suistimalci anayasacılığın taktiklerine karşı, pazarcıların taktiklerine karşı gösterilen dikkatten daha fazlasını göstermek gerekir. Suistimalci anayasacıların asıl değişiklik, en önemli değişiklik olarak öne sürdükleri değişiklik pekâlâ asıl değişiklik olmayabilir. Bu değişikliği asıl amaçlarını kamufle etmek, muhaliflere hedef şaşırmak için kullanıyor olabilirler. Bu açıdan 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa Değişikliği Kanununda şüphe çeken üç değişiklik var. İnsanın aklına, acaba bu Anayasa değişikliğinin gerçek amacı hükûmet sistemini değiştirmek değil, yoksa “HSYK’ye hâkim olmak”, “Başbakan ve bakanları cezaî sorumluluklarını sıfırlamak” veya “partili Cumhurbaşkanlığının önünü açmak” mı olduğu sorusu geliyor.”

Gözler makalesinde şu soru işaretlerini de tartışıyor.

Başlıkları aktarmakla yetinelim:

“1. Anayasa Değişikliği Teklifinin Gerçek Amacı, HSYK’yi Yeniden Dizayn Etmek Olabilir mi?

2. Anayasa Değişikliği Teklifinin Gerçek Amacı, 2002’den Beri Başbakanlık veya Bakanlık Yapmış Siyasetçilerin Cezaî Sorumluğunu “Sıfırlamak” Olabilir mi?

3. Anayasa Değişikliği Teklifinin Gerçek Amacı, “Partili Cumhurbaşkanlığı”nın Yolunu Açmak Olabilir mi?”

Gözler, 16 Nisan 2017 referandumundan önce kaleme aldığı makalesinde çekince ve itiraz noktasını şöyle belirtiyor:

 

“Kanımızca, 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa değişikliğinin gerçek amacının başkanlık sitemi kurmak olmadığı, gerçek amacının, HSYK’yi tekrar dizayn etmek, 2002’den beri görev yapan Başbakan ve bakanların cezaî sorumluluklarını sıfırlamak ve “partili Cumhurbaşkanlığı”na bir an önce geçmek olduğu iddiaları, tartışılması gereken ciddi iddialardır.

Ne var ki, 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa Değişikliğinin bir suistimalci anayasa değişikliği olduğu yolundaki yukarıdaki iddiaları bugün ispatlamamız mümkün değil. Şu an ne söylesek “niyet okumacılık” ile itham edileceğiz. Bu iddiaların ispatlanabilmesi için, 2010 Anayasa değişikliğinde olduğu gibi, bu değişikliğin birkaç yıl uygulanıp, sonuçlarının görülmesi gerekecektir. 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa değişikliğinin bir suistimalci anayasa değişikliği olup olmadığı iddiası o zaman ispatlanmış olacaktır.

Yukarıda açıklandığı gibi, 16 Nisan’da oylayacağımız Anayasa değişikliğinin bir suistimalci anayasa değişikliği olduğu konusunda ciddi kuşkular vardır. Bugün ne söylesek, “niyet okumacılık” ile suçlanacağız. Bu kuşkuların doğru olup olmadığını, Anayasa Değişikliği Kanunu 16 Nisan’da kabul edilirse, birkaç yıl uygulandıktan sonra, hep birlikte göreceğiz. Ancak bu kuşkular doğru ise o zaman iş işten çoktan geçmiş olacak.”

Gözler’in makaleyi yazdığı tarihin ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirildiği söz konusu referandumun hayata geçirilmesinin üzerinden neredeyse 4 yıl geçti. Zaman Gözler’in endişe ve eleştirilerini haklı çıkardı.

 

SONUÇ

Anayasaların varlık sebebi, devlet iktidarını sınırlandırmak ve devlet karşısında vatandaşların hak ve hürriyetlerini güvence altına almaktır. Bu amaçlarla değil, tersine iktidarı güçlendirmek ve iktidardakilerin görev süresini uzatmak için yapılan her anayasa değişikliği, bir “suistimalci anayasa değişikliği”dir. (Gözler, 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir?, 2017)

Hem 12 Eylül 2010 referandumu hem de 16 Nisan 2017 referandumuyla getirilen değişikliklere ve mevcut uygulamalara bakıldığında her iki  düzenlemenin de “suistimalci anayasa değişikliği” sınıfına girdiği görülebilecektir.

“Hukuk reformu” olarak gösterilen her iki anayasa değişikliğiyle getirilen düzenlemelerin yargı mekanizmalarını nasıl iğdiş ettiği, “tünel bakışlı yargılama” kavramıyla bakıldığında da sonucu önceden belli “hukuk garabeti” niteliğindeki karar ve uygulamalara kapı açtığı izahtan varestedir. Hem FETÖ’nün yargıyı büyük oranda etkisi altına aldığı dönemdeki uygulamalar ortadadır Hem de kimi anayasa hukukçularının “Kuvvetler Birliği” olarak nitelendirdiği son dönemdeki siyasi, idari ve hukuki düzen/atmosferi, “anayasasızlaşma” ve “suistimalci anayasa” dışındaki kavramlarla açıklayabilmek pek mümkün görünmemektedir.

 

Kaynakça

Adalet Komisyonu. (2016, Haziran 16). https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_ tutanaklari.goruntule?pTutanakId=1670 adresinden alındı

Başbakan Yıldırım'dan itiraf gibi referandum açıklaması: 2010'da beterine rastladık. (2017, Ocak 26). http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/665914/ Basbakan_Yildirim_dan_itiraf_gibi_referandum_ aciklamasi__2010_da_beterine_rastladik.html. adresinden alındı

Demir, İ. (2021, Ocak 12). Terör örgütü üyeliği iddiası kapsamında mülkiyet hakkı ihlali ve anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkı. Hukukihaber.net: https://www.hukukihaber.net/makale/teror-orgutu-uyeligi-iddiasi-kapsaminda-mulkiyet-hakki-ihlali-h440091.html adresinden alındı

Findley, K., & Scott, M. (2006, Haziran 23). The Multiple Dimensions of Tunnel Vision in Criminal Cases Framed for Murder by His Own DNA. https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=911240 adresinden alındı

Gözler, K. (2016, Haziran 1). 1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme (Versiyon 4). www.anayasa.gen.tr/anayasasizlastirma-v4.pdf ( adresinden alındı

Gözler, K. (2017, Mart 1). 16 Nisan'da Oylayacağımız Anayasa Değişikliği Bir 'Suistimalci Anayasa Değişikliği' midir? https://www.anayasa.gen.tr/suistimalci.htm adresinden alındı

Gözler, K. (2017, Mart 1). 16 Nisan’da oylayacağımız anayasa değişikliği bir “suistimalci anayasa değişikliği” midir? https://www.anayasa.gen.tr/suistimalci.htm adresinden alındı

İyimaya, A. (2016, Nisan 2). AK Partili Ahmet İyimaya: 5 yıl anayasasız kalabiliriz. http://www.milliyet.com.tr/ak-partili-ahmet-iyimaya5/siyaset/detay/2220197/default.htm adresinden alındı

Landau, D. (2013). University of California Davis Law Review (http://lawreview.law.ucdavis. edu/issues/47/1/Articles/47-1_Landau.pdf), 47(1).

Oder, B. E. (2016). Anayasa Nedir? Anayasacılık Nedir? İ. Ö. Kaboğlu içinde, Türkiye’nin Anayasa Gündemi (s. 15). İstanbul: İletişim Yayınları.

Sözüer, P. D. (2018, Ekim 1). Affın sonu kaos. (H. Köse, Röportaj Yapan)

Sözüer, P. D. (2020, Şubat 3). AYM kararını uygulamamak hukuku askıya almaktır. (T. Akyol, Röportaj Yapan)

White, M. D. (2010, Mayıs 25). Tunnel Vision in the Criminal Justice System. https://www.psychologytoday.com/us/blog/maybe-its-just-me/201005/tunnel-vision-in-the-criminal-justice-system adresinden alındı

Worth, K. (2018, Nisan 18). Framed for Murder by His Own DNA. https://www.wired.com/story/dna-transfer-framed-murder/ adresinden alındı

 

Yazarın Diğer Yazıları