Fransa’da hükümet kurmak, Paris sokaklarında scooter’la gitmek kadar riskli bir işmiş meğer. Bir virajı alamadınız mı, “paf!” istifa geliyor. Daha kabinenin isimleri matbaadan çıkmadan Başbakan Sébastien Lecornu “pardon, ben yokum” deyip Elysée Sarayı’na anahtarı bırakmış. 26 gün… Evet, yanlış okumadınız, yirmi altı! Hani şu “modern Fransa tarihinin en kısa ömürlü hükümeti” unvanı da bonus olarak geliyor yanında.
Macron’un moralini düşünemiyorum. Adamın elinde üç seçenek varmış:
1️⃣ Yeni bir başbakan atamak,
2️⃣ Ulusal Meclis’i feshetmek,
3️⃣ Ya da kendisi istifa etmek.
Tahmin edin hangisi “en düşük ihtimal”? Tabii ki üçüncü. Yani Macron, “gitmek mi, ben mi?” diyormuş adeta. Onun planı belli: 2027’ye kadar “bu gemiyi ben yüzdüreceğim.” Gemi dediysek… biraz su alıyor, biraz sağa sola yalpalıyor ama kaptan direksiyonda, ne de olsa “Jupiter” lakabını boşuna almadı kendisi.
“Kabine” dedikleri şey, Bayrou’nun fotokopisi çıktı
Meclis’teki muhalefet partileri Lecornu’nun kabinesine bakınca “Bayrou’nunkiyle aynı!” demiş. Eh, biraz haklılar. Fransa’da siyaset artık “yeniden ısıtılmış yemek” seviyesine geldi. François Bayrou’nun hükümeti dokuz ayda düşmüştü, Lecornu’nunki ise dokuz gün bile sürmedi neredeyse. Yani biri “erken doğum”, diğeri “düşük”…
Macron’un son umudu olan Lecornu, istifa ederken de dayanamadı, muhalefete bir iğne batırdı:
“Mutlak çoğunluğa sahipmiş gibi davranan partizan iştahlar!”
Ne güzel laf. “Biraz egolarınızı bırakın” dedi ama kim dinler? Fransa’da siyasetçiler egolarını bıraksa, ellerinde yalnız kahve fincanı kalır.
Bir ülkenin ekonomisi değil, sabrı eriyor
Fransa’nın bütçe açığı GSYH’nin yüzde 5,8’i, kamu borcu yüzde 114’ü bulmuş. Yani Yunanistan ve İtalya’dan sonra Euro Bölgesi’nin üçüncü en borçlu ülkesi. Kişi başına yaklaşık 50 bin avro borç düşüyor.
Düşünün, her Fransız doğar doğmaz “bonjour!” derken cebine bir fatura koyuyorlar.
Paris Borsası da Lecornu’nun istifasıyla birlikte hemen tepki vermiş: “pat” diye düşüş. Borsa diyor ki: “Yeter artık! Her ay yeni bir başbakanla tanışmaktan sıkıldım.”
Marine Le Pen sahneye çıkıyor: “Bu şaka yeterince uzadı”
Evet, Fransa’nın değişmeyen refleksi: krizi gördü mü Marine Le Pen hemen devreye girer. Bu kez de “seçimlere gidelim” demiş, “bu şaka yeterince uzadı.”
Doğrusu, haklı gibi ama onun kazandığı bir seçim de Fransa için başka bir trajedi olur. Yani bir tarafta “bitmeyen Macron sezonu”, diğer tarafta “aşırı sağın yükselişi.” Hangisini seçseniz diğerinden şikâyet edecek bir Fransız bulursunuz zaten.
Asılı Parlamentonun Asılı Kaderi
Macron’un Temmuz 2024’te yaptığı erken seçimden sonra ortaya çıkan tablo tam bir karmaşa:
Sol, sağ, merkez, aşırı sol, aşırı sağ… hepsi Meclis’te ama hiçbiri yasa geçiremiyor.
Bir yasa tasarısı geliyor, herkes “niye bizimki değil?” diye küsüyor.
Sonuç: ülke yönetilmiyor ama herkes yönetiyor gibi davranıyor.
Michel Barnier üç ay dayanmıştı, François Bayrou dokuz ay, Lecornu 26 gün…
Bu tempoya bakılırsa bir sonraki başbakanın ömrü Netflix dizisi bölümü kadar olacak.
Belki de Fransa’da başbakanlık artık haftalık abonelikle verilmeli.
Macron’un “48 saatlik planı”
Elysée Sarayı’ndan yapılan açıklamaya göre, Macron Lecornu’ya “çarşamba akşamına kadar müzakereleri yürütme” görevi vermiş.
Yani istifa etti ama hâlâ müzakere ediyor.
Bizde olsa bu durumu şöyle özetlerdik:
“İstifa etti ama görevine devam ediyor.”
Fransa’nın bürokratik inceliği işte. Bırakırken bile kibarca bırakıyorlar.
Peki şimdi ne olacak?
Macron’un önünde üç yol var, ama üçünü de yürümek zor.
Yeni bir başbakan bulsa, o da 15 gün sonra “ben de gidiyorum” diyebilir.
Meclisi feshetse, Marine Le Pen sandıktan el sallayabilir.
İstifa etse… yok, o olmaz. Macron’un karakterine ters.
Kendisi Jupiter, göklerden inmeyi sevmez.
Son söz
Fransa’da hükümet kurmak artık hızlı tüketim ürünü gibi: raf ömrü kısa, tadı geçici, etkisi sınırlı.
Ama yine de kimse pes etmiyor, herkes “ben olsam daha iyi yaparım” diyor.
Eh, biz de uzaktan kahvemizi yudumluyor, bir sonraki başbakanın kim olacağını tahmin etmeye çalışıyoruz.
Tahminim mi?
Adı henüz açıklanmadı ama süresi belli: maksimum bir ay.