ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun ağzından çıkan şu sözleri bir kenara not edin: “Rehineler saldırılar ortasında serbest bırakılamaz.” Peki, o saldırıları kim başlattı? İsrail… Kimin desteğiyle? ABD’nin…
Bugün “rehine-mahkûm takası” pazarlığı yapılıyor. Trump’ın sunduğu 20 maddelik plan Netanyahu tarafından kabul edildi, Hamas da kısmen onayladı. Ama mesele burada bitmiyor. Çünkü geçmişte de gördük: Ortadoğu’da hiçbir plan, kâğıt üzerinde yazıldığı gibi işlemez.
Hatırlatalım… 2000’de Camp David görüşmeleri. Clinton, Barak, Arafat… Fotoğraflar, basın toplantıları, verilen vaatler. Ne oldu? Hüsran! Bugün yeniden aynı sahneyi izliyoruz. Farklı oyuncularla, aynı senaryo…
Trump, Erdoğan’a “Senin için çok şey yaptım, sıra sende” diyor. Açık tehdit mi, dostane rica mı? Diplomasi literatüründe böyle cümlelerin karşılığı bellidir: Hatırlatma. Yani, “borçlusun.” Erdoğan ise “adil ve kalıcı barış için katkı vermeye devam edeceğiz” diyerek sürecin yanında duruyor.
Ama içeride bambaşka tartışmalar. Fatih Erbakan sert çıkıyor: “Şeytani plan.” Ahmet Davutoğlu, “İki yıldır soykırımı durdurmadılar, şimdi yeni-sömürgeci plan” diyor. CHP, Aliya İzzetbegoviç’in sözüyle özetliyor: “En kötü barış bile savaştan iyidir.”
Şimdi soralım: Bu plan Türkiye’nin çıkarlarıyla ne kadar örtüşüyor? ORSAM’dan Dr. Oytun Orhan yanıtlıyor: “Gazze’de işgalin sona ermesi Türkiye’nin önceliği. İsrail askerlerinin çekileceği maddesi Ankara’yı memnun eder.” Ancak risk büyük: Zaman çizelgesi yok, yol haritası belirsiz. Uygulama aşamasında kim, nasıl denetleyecek?
ABD’nin kurmayı düşündüğü Uluslararası İstikrar Gücü’nü hatırlayın. Kimlerden oluşacak? Türkiye dahil mi olacak? Osmanlı mirasına yapılan göndermeler İsrail’i rahatsız etmişti; bu kez nasıl karşılanır?
Unutmayın: İsrail bombardımanı hâlâ sürüyor. Trump “saldırılar geçici olarak durdu” dese de, Gazze’den yükselen dumanlar yalanlamıyor mu?
Sonuç? Bugün “rehine takası” diye pazarlanan şey, yarın bambaşka bir tabloya dönüşebilir. Tarih bize bunu defalarca gösterdi. O yüzden mesele sadece Gazze değil; Türkiye’nin nasıl bir yol seçeceği… Sorulması gereken soru şu: Ankara, Washington’un oyun planında figüran mı olacak; yoksa kendi bağımsız hamlesini mi yapacak?