Ölüler uyuyor değil mi?
Cemal İncesoyluer
- 1165
Küçük Melih öyle diyordu, şehit babasının yanında arkadaşıyla oynarken. Babasının Türk Bayrağına sarılı tabutunu ve fotoğrafını öpüp, “Ölüler uyuyor değil mi?”diyor, sonra da kuzenine dönüp, “Bu benim babam” diye haykırıyordu.
Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı Jandarma Komando Özel Harekat Tabur Komutanlığı’nda görevliyken geçici görevle Silopi’ye giden Kenan Yıldız, teröristlerce şehit edildi.
Şehit çocuğu Melih, 3yaşındaydı ve babasının ölmesini uyumak şeklinde algılıyordu.
Sanki babası, tabutta onunla saklambaç oynuyordu. Zaman zaman tabutun yanına gelip öpüyor, sonra yeniden kuzeniyle oyununa geri dönüyordu.
Cenazeye katılan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, namaz safında gözleri buğulu Melih’i izliyor, “Ölülerin uyumadığını” herkes gibi o da söyleyemiyordu.
Söylemiyordu çünkü, Melih henüz ölümü, ihaneti, kahpeliği, teröristi bilmiyordu.
Melih’in kuzenine “Bu benim babam” derken, belki de uhrevi bir mesajın ete kemiğe bürünmüş sözcüsü oluyordu.
Babası şehitti ve ölüler uyumazdı…
Silopi’deydi Astsubay Kenan Yıldız. Geçici bir görevle gitmişti.
PKK’lı teröristlerin bombalı saldırısında şehit düştü.
Polisimize, askerimize ve güvenlik güçlerimize saldıran, tuzak kuran ve ülkenin kaos içerisinde olması için aldıkları talimatlarla eylem yapan terör örgütleri, elbette amaçlarına ulaşamayacaklar.
Kenan Yıldız şehit olduysa, peşinden oğlu Melih geliyor.
2009’da Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun olan ve yaklaşık 5 yıldır da astsubay olarak görev yapan Kenan Yıldız, 33 yaşındaydı ve henüz 3 yaşındaki oğlu Melih’in babasıydı. Türkiye, çok badireler atlattı, çok zemheriler gördü.
Dışarıda kar yağıyor.
Şehit cenazeleri ve yoksul çocukları düşündükçe üşüyorum…
Yüreğimiz yanarken, tir tir titriyor ve üşüyorum…
Silopi’de, Sur’da, Nusaybin’de, Yüksekova’da, Kızıltepe’de ki askerlerimizi, polislerimizi, güvenlik güçlerimizi düşündükçe, sıtma tutmuş gibi üşüyorum…
Bu ülkenin tek bir çakıl taşı için dökülen bu oluk oluk kanların öfkesini, hıncını ve ilencini tam da yüreğimin ortasında duyarak, sol yanımdaki sızının acısını iliklerime kadar hissederek üşüyorum.
Melih’ izliyorum. Kuzeniyle babasının şehit tabutunun önünde kuzeniyle oynuyor.
Sonra gelip tabutu ve babasının fotoğrafını öpüyor.
Her şehit ocağında yumak yumak ateş, evlerde, yüreklerde yangın var.
Ölüler uyumuyor çocuğum. Zaten şehitler ölü değildir. Ölen bir lahza bedendir. Türkiye, yıllardır şehitlerin ruhlarıyla yaşıyor. Kahpelerin, kalleşlerin, satılmışların, alçakların kol gezdiği bu ülkede yaşıyoruz, çoktandır. Ölüler uyumuyor Melih. Baban uyumuyor. Şehitler uyumuyor çocuğum.
Üşüyorum…
Say ki, Muhsin Başkan gibi üşüyorum, say ki Ahmet Davutoğlu Hoca gibi acılar yüzüme çizgi çizgi yansıyor. Bilesin ki Melih, “O benim babam” dediğin adam, şerefli bir asker, münevver bir yiğit ve bütün mertebeleri arkasında bırakan bir şehittir.
Ölüm kalleştir, ölüm hep erkendir çocuğum.
Necip Fazıl Kısakürek, “Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” diyor.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun!
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
Belki Melih, baban uyumuyor ama, bilesin ki şehitler aslında ölmüyor.
Türk Milletinin duası Ona, şehidin şefaati de bizedir…