Hakkı Öznur: Başbuğ Türkeş 'iftiranameyi' Nurettin Soyer'in yüzüne fırlattı

        Ülkücü fikir ve siyaset adamı, araştırmacı yazar  Hakkı Öznur'un 12  Eylül  darbesi ile ilgili yaptığı tarihi  açıklamasının  ikinci ve son bölümü

  • 2593

(İKİNCİ BÖLÜM )

        Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Ülkücü  Hareket’in  kanaat  önderlerinden Alperen kadroların ağabeyi, araştırmacı yazar  Hakkı Öznur’un 12  Eylül  darbesi ile ilgili yaptığı tarihi  açıklamasının  ikinci ve son bölümü: 

MHP DÜŞMANI BAŞSAVCI NURETTİN SOYER, MHP’Yİ KAPATTIRMAK İSTİYOR

Saat 02.30’du. İhtilal anonsu daha yapılmamıştı. Aynı saatlerde Bolu’daki komando tugayının Ankara’ya gönderilmiş olan taburundan bir “özel tim” Mamak Nizamiyesi’nden dışarı çıktı. Hedefi Bahçelievler’di.

MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık ve Başsavcı Nurettin Soyer ikilisinin MHP ve Ülkücü Hareket’e yönelik planlı ve programlı çalışmaları doğrultusunda, emirleri altındaki özel güçler devreye sokuldu ve karanlık MHP baskını böyle başlamıştı. 12 Eylül gecesi, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bünyesinde yer alan Başsavcı Nurettin Soyer’in emriyle POL-DER’li solcu polisler ve askerler, kanunsuz bir şekilde MHP Genel Merkezi’ni bastılar.

(BİRİNCİ BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN)

Hakkı Öznur: ABD ve NATO uşağı diktatör Evren, Türkeş'i infaz ettirmek istedi

 

 Genel Merkez’de vaktinden önce başlatılan arama Bolu Komando Tugayı’ndan gelen bir askerî timle polislerden oluşan karma bir ekip tarafından el fenerlerinin ışığı altında yürütüldü. Polislerin ekip şefi konumundaki Başkomiser Dürüst Oktay ile Zeki Kaman MHP camiasının tanıdığı isimlerdi. Emniyet teşkilatı içerisinde solcu polislerle kurduğu POL-DER isimli ideolojik örgütün lider kadrosu içerisinde yer alan ve tutumları nedeniyle ilgili makamlara sık sık şikâyet edilen bu polisler, Başsavcı Nurettin Soyer’in Mamak’ta kurduğu özel ekibin seçkin elemanlarıydı.

Hiçbir siyasi parti, MHP hariç, ihtilal gecesi aranmadı ve basılmadı. Ama MHP, gece saat 02.30’da asker-polis karışımı özel timler tarafından basıldı. MHP Genel Merkezi’nin baskınında başta Nurettin Soyer olmak üzere POL-DER’li Zeki Kaman ve Dürüst Oktay gibi özel tim görevlilerinin bulunması da bu baskının gerçek amacını ortaya koyuyordu

MHP Genel Merkezi’ne gece gelerek her türlü arama ve tarama işlerini yaparak kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Nurettin Soyer’in tek amacı, Milliyetçi Hareket’i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.

EVREN: “SOYER, ARKANDAYIM, İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN”

Hava Hâkim Albay Nurettin Soyer, 1980 başında darbeyi planlayanlar tarafından Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Başsavcılığı’na atanır.   Nurettin Soyer, Kenan Evren’i ve Konsey üyelerini ziyaret etmiştir. Ardından onlarla toplantı yapmıştır. Konseyin, başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin, Ülkücü kuruluşların yöneticilerinin tutuklanmaları taleplerini yerine getirecekti. Beşli çeteye, MHP aleyhine hazırladığı sahte delilleri, gerçek dışı düzmece haberleri göstermiş ve onların onayını almıştır. Evren’den cesaret alan Soyer, Konsey üyelerine “Sizin desteğiniz devam ettiği müddetçe Türkeş ve arkadaşları asla cezaevinden çıkamaz.” diyordu.

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

Evren, Konsey üyelerinin de bulunduğu toplantıda askeri savcı Hava Albay Nurettin Soyer’e, sivil ve askeri savcılar bulmasını, üzerinde çalışması talimatını verdi. Soyer, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası için 20 sivil, 6 askeri savcı ile çalıştı. Bunlara verilen emir; MHP’nin kapatılması, MHP ve Ülkücü Hareket mensuplarının cezalandırılması ve cezaevlerinde uzun yıllar yatmalarıydı.

12 Eylül sonrası başbakanlık yapan emekli Oramiral Bülent Ulusu (18. Türkiye Başbakanı 21 Eylül 1980-13 Aralık 1983) Nurettin Soyer’in Konsey ile olan ilişkisini ve onlara MHP aleyhine yaptığı konuşmayı şöyle anlatmıştır:

“Savcı, Milli Güvenlik Kurulu’na yani Konsey’e MHP ile ilgili iddiaları anlatırken oradaydım, dinleyince dehşete kapıldık. Tam teşekküllü ameliyathane, cephanelikler, sandıklar dolusu silah, Genelkurmay’ı dinleyen teknik donanım vs. anlatılınca Konsey ‘Hemen dava açın’ dedi!”

SOYER:  EVREN VE SALTIK DESTEK VERDİ. YOKSA MHP DAVASI AÇILMAZDI.

Beşli Konsey’den aldığı güç ile Soyer ve arkadaşları MHP ve Ülkücü Kuruluşların yöneticileri başta olmak üzere ülkücüleri uyduruk senaryo,  düzmece belge ve yalancı şahitlerle tutuklamışlar zindanlara doldurmuşlardır. Askeri Savcı Soyer ve emrindeki asker-polis karışımı solcu çete, Beşli Konsey’i arkalarına alarak Mamak’ta her türlü hukuksuzluğu yapmışlardır.

Evren’in maşası Nurettin Soyer, Doğu Perinçek’in yazarlarından olduğu ve Aydınlıkçılar tarafından çıkarılan, haftalık “2000’e Doğru” dergisine,  MHP davasıyla ilgili yaptığı açıklamada, MHP Davası’nın açılması için en büyük desteği Kenan Evren’den gördüğünü bir kez daha itiraf etmiştir.  Yeminli Ülkücü düşmanı Soyer, 9 Ekim 1988 tarihli Perinçek’in dergisinde şunları ifade etmiştir:  “Şunu kesinlikle söyleyeyim: Ben olmasaydım MHP iddianamesi ve soruşturması çok yumuşak geçer giderdi. Onun için Türkeş Efendi bana “Komünist” diyor başka bir şey demiyor”.  Soyer, Türkeş ve arkadaşlarının idamla yargılanması için Evren- Saltık ikilisinden destek aldığını itiraf etmiştir.

SAVCI SOYER’İN ADAMI İŞKENCECİ POLİS ŞEFİ ZEKİ KAMAN:   TÜRKEŞ’İN DEFTERİNİ DÜRMEKLE MEŞGULÜZ

MHP Genel Merkezi’ne gece gelip her türlü arama ve tarama işlerini yaparak, kamuoyunda MHP’yi suçlu duruma düşürmek isteyen Soyer’in tek amacı, Milliyetçi Hareket’i 12 Eylül mahkemelerinde yargılamaktı.

Direkt Kenan Evren’e bağlı askeri savcılıkta, savcılık karakolu kurulmuştu. Bu karakolun yanında C-5 adlı işkence merkezi vardı. POL-DER’ li Polis şefleri Zeki Kaman, Dürüst Oktay burada Ülkücüler aleyhine özel çalışma yürütüyorlardı. MHP ve Ülkücü kuruluşlarla ilgili evraklar ülkücü düşmanı bu polis şefinin ve onunla birlikte çalışan polislerin elindeydi. Nurettin Soyer 12 kişiden oluşan Zeki Kaman ekibine Ülkücüleri gözaltına aldırıyor, işkence ettiriyordu. Bütün bu yaşananlar Soyer’in bilgi ve talimatıyla olmuştur.

Dönemin bir askeri yetkilisi, Savcı olmayan polis şefi, Zeki Kaman’ı Savcıların olduğu yerde görünce, “siz burada ne yapıyorsunuz? sizin burda ne işiniz var? diye sormuştu. Savcı Soyer’e ve Konsey’e güvenen Zeki Kaman ise cevaben  “Türkeş Amcanın defterini dürmekle meşgulüz” diyordu. Zeki Kaman denilen alçak bu cüreti Nurettin Soyer’den ve cunta rejiminden alıyordu. Hakim ve savcılardan olması gereken dosyalar POL-DER’li çetelerin elinde geziyordu.

MHP VE ÜLKÜCÜ DÜŞMANI SAVCI NURETTİN SOYER, 220 ÜLKÜCÜNÜN İDAMINI İSTEDİ

1978 Aralık ayında meydana gelen Kahramanmaraş olaylarından sonra 13 ilde Sıkıyönetim ilan edildi İktidarda olan CHP bu özel dönemde görev yapacak hakim ve savcılar için özel çalışma yürüttü. CHP’li Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık bu iş için Müşaviri  solcu Binbaşı  Hakim  Olcay Mis’i görevlendirdi. Sosyal demokrat-sosyalist- marksist görüşlere sahip kim varsa sıkıyönetimin yargı kadrosu yapıldı. Nurettin Soyer bunlardan biriydi. Dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı müfrit MHP karşıtı olan Nihat Özer kendisi gibi MHP ve Ülkücü düşmanı Soyer’i vakit geçirmeden başsavcı yaptı. 

 

Tabutluklara attılar, sürgünlere gönderdiler, idamlarla yargıladılar

‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’ ile 3 Mayıs 1944 olayları nedeniyle yapılan yargılamalar arasında büyük bir benzerlik vardı. 1944 yılının ardından 37 yıl geçtikten sonra 19 Ağustos 1981’de Mamak’ta yapılan ilk mahkemede milliyetçiler yine benzer iddialarla suçlanmıştı.

1944 yılında Türk milliyetçilerine kumpas kurdular. İddianameyi Çankaya Köşkü’nde hazırladılar. 12 Eylül 1980 sonrası açılan “MHP ve Ülkücü kuruluşlar davası”nın askeri savcısı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianame dedikleri iftiranameyi  Genelkurmay Karargahı’nda, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştır.

12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı.  Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı.29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan davada milliyetçi hareketin lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu 220 Ülkücünün idamı istenmiştir.587 sanıklı,   MHP ve ülkücü kuruluşlar davası iddianamesinin hazırlanması yedi ay on gün sürdü. Mütalaası bir yılda tamamlandı. 

KENAN  EVREN’İNİN   MAŞASI  , CUNTA  REJİMİNİN  ADAMI : NURETTİN SOYER

Dünyanın en insafsız, hukuktan en nasipsiz savcısı Nurettin Soyer, iddianame adlı itirafnameyi yazarken yardımcılarından biri Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu idi. Savcı Soyer, Uğur Mumcu gibi bazı solcu yazar ve gazetecilerle görüşüyor, onlardan MHP ve Ülkücüler aleyhine neler yapabilirizi  konuşuyordu.

MHP aleyhine yapılan haber ve yazı dizileri, 12 Eylül rejiminin dört elle sarıldığı malzemeler olmuştur.  12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında dönemin savcıları ve 12 Eylül darbecilerinin yayınladığı “Anarşi raporlarında” kaynak olarak Aydınlık gazetesi, TİKP’in basın bültenleri ve diğer dönemin Solcu gazete ve dergilerinden faydalanılmıştır.

Bu iddianame hukukun rafa kaldırıldığı ideolojik bir rezalettir .İddianamede anlaşılmaz bir pervasızlıkla, kaynak belirtmeye bile gerek görülmeden bir Marksist’in eserinden satır satır alıntılar yapılmıştır. Böylelikle hukukî bir metin olma mecburiyeti bir tarafa bırakılarak, ideolojik bir suçlamaya dönüşen iddianame, MHP yöneticileri tarafından şiddetle eleştirildi. İddianamenin tutarsızlığı belgelerle, tarihî olaylarla ortaya konuldu.

Hakkı Öznur'un 'Ortadoğu'nun Cahşları' kitabına büyük ilgi

Darbeden hemen sonra bazı gazetelerde, “İyi ki 12 Eylül olmuş. Yoksa MHP, Türkiye’de büyük bir darbe ve katliam yapacaktı” haberleri çıkmıştı. Bu haberin arkasında, MHP aleyhine bilgilerin sızdırılmasında, yazdırılmasında, Cuntanın infaz aparatı Nurettin Soyer’in parmağı vardı.

MİLLİYETÇİ HAREKET’İN LİDERİ TÜRKEŞ CUNTA REJİMİNE VE CUNTANIN MAHKEMESİNE MEYDAN OKUDU

1944 yılında Çankaya Köşkü’nde, 12 Eylül sonrası Beşli Konsey-Evren-Saltık çalışma merkezinde Türk milliyetçilerine kumpaslar kurdular. Milliyetçi hareketin lideri Türkeş, bir ABD/NATO projesi olan 12 Eylül darbesine eğilmedi, küresel diktatör ABD’nin “Bizim Çocuklar” dediği “Beşli Çete”ye, cuntanın mahkemelerinde meydan okudu,

 Cunta Mahkemesi  üç kişiden oluşuyordu. Başkan Hava Albay İrfan Yücesan, duruşma Hâkimi Albay Vural Özenirler, Hv. Hâkim Yzb. Fahir Kayacan’dan oluşuyordu. Mamak mahkemesinde ilk sırada olan MHP lideri Alparslan Türkeş, yazmış olduğu kitaplarla kürsüye yürümüştür. Savcılık, iddianamede Türkeş’in kitaplarını tamamen çarpıtmış, alttan bir üsten bir kelime alıp birbirine katmış, suç delili olarak kullanmıştı. Türkeş savcının alıntı yaptığı kitapların sayfalarından savcının iddialarını, çarpıtmalarını tek tek çürütmüştü. Bu arada iddia makamını teşkil eden Hv. Hâkim Albay Nurettin Soyer, sesini çıkaramıyordu. Başbuğ Türkeş,  Masa başında hazırlanan yalanlarla, iftiralarla dolu 945 sayfalık düzmece iddianameyi, Mamak mahkemelerinde suratlarına fırlattı.

Milliyetçi Hareketin lideri  Türkeş mahkemelerin başladığı ilk günden itibaren iddia makamını,savcıları( Savcıların baş Soyer’i) en ağır bir dille eleştirdi. Mamak mahkemesinde  tarihi bir olay yaşanmıştır.  Diktatörün adamı , Konseyin Savcısı,  sol çevrelerin  yere göğe sığdıramadığı ve ülkücülere yaptığı zulümlerden dolayı alkışladığı sahip çıktıkları   Savcı  Nuretttin Soyer iftiralarla dolu iddianameyi okurken  Başbuğ Türkeş  “Biz 945 sayfalık ,baştan aşağı yalan ve iftira ile dolu olan bu iddianame ile idam istenerek buraya getirildik.” Ve  945 sayfalık iddianameyi eli ile havaya kaldırıp o gür sesi ile haykırdı:“ BU BİR İDDİANAME DEĞİL,İFTİRANAMEDİR!..”

Başbuğumuz Türkeş ne savcılık sorgusunda ne mahkemelerde başını öne eğmedi. Mahkemede iddianame denen iftiranameyi  defalarca kaldırıp heyete karşı salladı ve kürsüye vurdu.

TÜRKEŞ NE SAVCILIK SORGUSUNDA NE MAHKEMELERDE BAŞINI ÖNE EĞMEDİ

Milliyetçi Hareketin lideri Türkeş14 Ekim 1981’de yapılan duruşmada suçlamalara karşı savunmasına şu cümlelerle başlıyordu: 

“Bir siyasi davanın, idam talebiyle yargılanan bir numaralı sanığı olarak burada bulunuyorum. Hakkımızdaki iddianameyi dinledik. Talep edilen cezaları öğrendik. Şimdi de usûl gereği bize söz verilmiş bulunuyor. Sizlerden tek bir ricam var: Sözlerimi kesmeden dinleyiniz. Karşınızda sizlerin şu anda tanıdığınız üniformayı 37 yıl şerefle taşımış, Türkiye´nin son yirmi yıllık tarihi içinde emsali görülmedik düşmanlıkların ve emsalsiz sevgi bağlılıkların hedefi olmuş, bu dünyanın bin türlü kahır ve mihnetinden geçmiş bir insan konuşuyor.

Hakkı Öznur'un 'Ortadoğu'nun Cahşları' kitabına büyük ilgi

Ben ve arkadaşlarım kanunların suç saydığı fiilleri işlediğimiz tesbit edildiği için bulunmuyoruz. Suçumuz sonradan icat edilmeye çalışılan, çöp sepetlerinden çıkarılan kağıt parçaları delil yapılarak, insanlık dışı işkencelerle ifade ve itiraflar temin edilerek, hazırlanmış, her noktası ciddiyet ve hukuki mesnetten mahrum şu iddianame ortaya konmuştur. Bu iddianame baştan aşağı yalan ve iftiradan ibarettir. Benim bütün hayatım demeçlerim, icraatım bu iddiaları baştan aşağı reddedişten ibarettir.

Sayın hâkimler, cumhuriyet tarihimizin en önemli davasına bakıyorsunuz; siz bizi yargılıyorsunuz tarih ise bizi olduğu gibi, sizi de iddia makamını işgal eden bu zevatı da yargılayacak ve hüküm verecektir… Ben de dâhil 220 kişinin idamı 367 kişi için de muhtelif ağır cezalar istenmektedir. Türk tarihinde hiçbir savcı bu kadar idam cezası talebinde bulunmamış, bu kadar mesnetsiz suçlamalarla bu derece sorumsuz iddianame tanzim etmemiştir. 2. Dünya Harbi’nin savaş suçluları bile,   galiplerin mahkemelerinde yargılanırken haklarında bu kadar ağır ve çok cezalar talep edilmemiştir.

Alparslan Türkeş, 12 Eylül 1980 darbe sonrası idamla yargılandığı “MHP ve Ülkücü kuruluşlar” davasında Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi Kıdemli Hâkimliğine sunduğu savunmasında; “Milliyetçi hareket, siyasi hayatta her zaman ‘hak, hukuk, adalet’ demiştir. Milliyetçiliğimiz milletten ve adaletten yana olmaktır. Haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara daima karşı çıktık. Haksızlık ve adaletsizlik, zulüm demektir. Ülkeler küfür ile yıkılmaz ama zulüm ile yıkılır. Milletimizin hizmetinde olmaya daima gayret ettik.” demiştir.

3 Mayıs 1944’te, 19 Ağustos 1981’de Mamak mahkemelerinde Türk milliyetçileri ‘hak, hukuk, adalet’ diyerek tarih yazmışlardır,  destan yazmışlardır.

ÜLKÜCÜLER CUNTA REJİMİNE İSTİKLAL MARŞI’YLA CEVAP VERDİ

Türk ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği MHP Ülkücü kuruluşlar davası, 19 Ağustos 1981 günü Mamak Cezaevi’nde bulunan bir askeri mahkemede başladı. İlk duruşma başlarken fevkalade anlamlı bir olay yaşandı.

Mahkeme başlamadan evvel MHP ve Ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan Ülkücüler, ABD uşağı12 Eylülcülere tarihi bir ders vermek amacıyla bir plan yaptılar. Planın mimarı Muhsin Yazıcıoğlu’ydu. Muhsin Başkan 12 Eylül cuntasının bütün zulümlerine karşı Ülkücülerin ayakta ve dimdik olduğunu göstermek için mahkeme salonuna gelirken bütün Ülkücülere bir mesaj gönderdi: “İstiklal Marşı” okunacaktı.

Olay röportaj! Muhsin Yazıcıoğlu ölüme nasıl gitti? MİT'çinin şok telefonu

Muhsin Yazıcıoğlu’nun mesajı anında salonda herkese ulaştı. Başbuğ Türkeş salona girdikten hemen sonra herkes ayağa kalktı, Başta hareketin lideri Türkeş olmak üzere bütün Ülkücüler, avukatlar ve duruşmayı izlemeye gelen aileler dahil herkes, hep beraber İstiklal Marşı’nı söylüyordu.

Mahkeme heyeti ve savcılar, donakaldı. Şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar, mecburen hepsi hazır ola geçmişti. Hep bir ağızdan İstiklal Marşı okumaya başladılar. O an müthiş bir andı. Herkes apışıp kalmıştı, böyle hareketi beklemeyen Mamak Hapishane Müdürü Albay Raci Tetik komaya girmişti. Hakimler ve savcılar şaşkın, askerler donmuş kalmışlardı. O gün mahkeme salonunda yükselen İstiklal Marşı ertesi gün Türkiye’nin gündemine oturmuştu.

Hakkı Öznur: Yaşasın 3 Mayıs, kahrolsun tek parti diktatörlüğü!

İdamla yargılanan isimlerden biri olan Nevzat Kösoğlu da o günü şöyle anlatıyor:

“Savcılık idamımızı istiyor. Duruşmaların başladığı gün bizi mahkemeye götürecekler. O akşam çok sıkıntı çektik. Sıkıntının sebebi de yarın bizi mahkemeye götürürken ellerimize kelepçe vuracaklar mı, vurmayacaklar mı? Vururlarsa biz ne yapacağız?

Sabahleyin kalktık, giyindik. Önde Türkeş, bekliyoruz. Salondan çıkıp merdivenlere girerken kelepçe vuruldu vuruldu, yoksa yok, diye düşünüyoruz. Kelepçe vurulmadı. Herkes rahatladı. Gittik, ama bizi bu sefer kapalı cezaevi arabalarına koydular, küçük pencereli. O fazla da önemli değildi bizim için, kelepçe işinden kurtulunca. Mamak'a gittik. İstiklal Marşı söylenecek diye evvelden kararlaştırılmış.

İçeriye de avukatlar vasıtasıyla haber verilmiş. Orada Türkeş'in mahkeme salonuna girmesiyle birlikte 587 sanık ve onlarca avukat tarafından İstiklal Marşı okunmaya başlandı. O anda ortalık biraz sarsıldı. Mahkeme filan böyle bir şey beklemiyordu. Böyle bir usul yok. Ama müdahale de edemediler. Mecburen onlar da dinlediler. Bir bakıma bizim oradaki ilk golümüzdü.”

İdamla yargılanan bir MHP yöneticisi yine duygularını anılarında şöyle anlatıyor:

“Tüylerimiz diken diken  olmuştu. O salondaki insanları o anda kurşuna dizseniz işlemezdi. Dakika bir gol bir.  Mahkeme heyetini darmadağın ettik. Savcıların eli ayağı birbirine girdi. İnanılmaz bir sahneydi. Marş bitince herkes ağlamaya başladı.”

Hakkı Öznur: Yaşasın 3 Mayıs, kahrolsun tek parti diktatörlüğü!

12 Eylülcüler hemen basına sansür uygulayarak davayla ilgili haberlerin yayınlanmasına izin vermediler. Haberleri görevlendirdikleri askerlerle kontrol etmeye başladılar. İstiklal Marşı olayından sonra Ülkücüler, İstiklal Marşı’nı söyledikleri için cezaevinde toplu olarak dayak yemişlerdi, ama seslerini her yere duyurmuşlardı. Askeri rejim ülkücülerin bu gövde gösterisi karşısında ilk duruşmadan sonra mahkûm sevkiyatındaki koşulları iyice sıklaştırmıştı.

NEVZAT KÖSOĞLU,  ZALİM CEZAEVİ KOMUTANI RACİ TETİK’İ SALONDAN KOVDU

12 Eylül öncesi MHP Erzurum milletvekili ve Genel Sekreter Yardımcısı olan Kıblesi dosdoğru, iman ve ahlak abidesi bir kültür ve fikir adamı mütefekkir, ülkü adamı, dava adamı Nevzat Kösoğlu Mamak mahkemesinin ilk gününde salon içinde gestapo subayı gibi gezen, sağa sola sataşan, korku havası vermeye çalışan, mahkeme salonunu cezaevi sanan Mamak Cezaevi Komutanı Raci Tetik’e, sesinin çıkabildiği kadar “Burası mahkeme salonudur buralarda dolaşamazsın derhal salonu terk edin. İşte bu faşizmdir.” diye bağırıyordu. Fırçayı yiyen,  işkenceci ,sadist Albay  Raci Tetik mahkeme salonunu terk eder.

Mamak mahkemelerinde dik duruşuyla, tavrıyla tarih yazan ağabeylerimizden,  Nevzat Kösoğlu, ardından Hâkimler heyetine dönerek söz ister mikrofona gelir ve şu tarihi sözleri söyler:

“Bizi Faşistlikle suçluyor ve hak etmediğimiz isnatlarla yargılıyorsunuz. Oysa mahkeme salonunda yaşananlar, cezaevi komutanlığını yapan şahsın fütursuzca dolaşabilmesi, askerlerin silahlarını sanıklara tevcih etmeleri hukukun hakim olduğu bir düzende asla yaşanmaması gereken hallerdir. Esas faşizm budur. Önlenmesini talep ediyorum.”

MHP bir milli duruşu, milli şuuru ve milli tavrı temsil ediyordu. Tarih şâhittir ki ülkücüler, 12 Eylül'e boyun eğmediler.

DİKTATÖR’ÜN CENAZESİNE BİR AVUÇ İŞBİRLİKÇİ, TÜRKEŞ VE YAZICIOĞLU’NUN CENAZESİNE MİLYONLAR KATILDI

NATO’nun çift şapkalı generali, Teksaslı kovboy Bernard Rogers’in yakın dostu, Pentagon’un en büyük işbirlikçisi, 12 Eylül cuntasının şefi, katil, diktatör Kenan Evren, 9 Mayıs 2015 günü bu dünyadan hesap veremeden gitmiştir. Kenan Evren’in cenazesi diktatörleri örnek alanlara, onlara özenenlere ibret olsun! Katil Evren, musalla taşında tek başınaydı. Yanında sadece ikbal günlerinde beraber olduğu bir avuç yardakçısı vardı. Cenazede millet yoktu. Devlet ise milletin tepkisinden çekinmişti. Kenan Evren, eceliyle öldü. Kenan Evren’in ölümüne üç beş yandaşı dışında kimse üzülmedi. Milletimiz sadece bu dünyada yaptıklarının hesabını vermeden gittiğine üzüldü.

Devlet başkanlığı döneminde bir milyona yakın insanın işkenceden geçmesini, yüzlercesinin işkencede katledilmesini ve 50 kişinin idamını onaylayan diktatör Kenan Evren, Türkiye’ye tam bir cehennem yaşattı. Devlet tören yapsa da diktatör Evren’in durumu değişmeyecektir. Yüz binlerce insanın ‘ah’ını üzerinde bulunduran birine devlet töreni yapılması, 12 Eylül rejiminin devam ettiğini gösterir.

12 Eylül darbesine övgüler dizen kartel medyasının, Evren öldükten sonra arkasından “kötü bilirdik” demesi, tam bir takiyyedir. Hepsi, yıllarca diktatöre ve onun kanlı rejimine sahip çıkmışlardır. Kenan Evren, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin cunta şefi olarak Türkiye’nin en kanlı dönemine imza atmış, eline halkın kanı bulaşmış, Amerikan emperyalizmine son nefesine kadar hizmet etmiş bir caniydi.

ABD uşağı Kenan Evren   Cunta rejiminin korumasındaki zalim ,yezid  ruhlu Raci Tetik   Cunta rejiminin savcısı Nurettin Soyer vb. hesap vermeden öldüler.  Zulüm hiçbir zaman pâyidâr olmaz, sonu zevâldir. Zulmü yapan kim olursa olsun cezasını çeker.  Cenâb-ı Hak: “Muhakkak ki, zâlimler iflâh olmaz” buyurur. Zâlimlerin sonu helâk olmaktır. Târih zulümleri sebebiyle helâk edilen insan ve toplumlar mezarlığı hâlindedir. Ahirette zalimler zifirî karanlıklar içinde kalacaklar, çevrelerini göremeyeceklerdir. Zifirî karanlıklar içinde kalmak onlara büyük bir sıkıntı ve işkence verecektir.

Diktatörlerde  firavunlar da, krallar da, kraliçeler de ölür ve kan kusturdukları mazlumların hesabını zerresine kadar verecekler. Kenan Evren ve onun gibi zalimlerin  gideceği yer  cehennemdir. ilâ-cehenneme zümerâ, . Ateşleri bol  olsun , Darısı Cümle çağdaş diktatörlere,  firavunlara,  zalim Esad  , zalim Şi Çinping ve  şürekâsına.

Hakkı Öznur: Yaşasın 3 Mayıs, kahrolsun tek parti diktatörlüğü!

ABD/NATO işbirlikçisi cunta rejimi tarafından tutuklanan, idamları istenen, uzun yıllar cezaevinde yatan iki büyük lider; Başbuğ Alparslan Türkeş’in ve şehit lider Muhsin Başkan’ın cenaze törenine yüz binler, milyonlar katılmıştır. Milletimiz iki büyük lideri dualarla, tekbirlerle, sevgi seli ile sonsuzluğun sahibine uğurlamışlardır. Kenan Evren gibi diktatörler, yalnız ölür. Nefretle anılırlar. Milletine, devletine, vatanına, davasına hizmet etmiş; milletin inanç ve değerlerine bağlı milletin adamlarına, millet önderlerine ise aziz millet sahip çıkar, bağrına basar ve onları daima rahmetle, minnetle  saygıyla anar,

Buhranlı ve zor dönemlerde Türk milletine istikamet veren, yol gösteren iki büyük lideri, rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’i şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nu  tüm şehitlerimizi   ve Hakk’a yürüyen aziz dava ve yol arkadaşlarımızı rahmetle, minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Ruhları şad, mekânları cennet olsun. Onları asla unutmadık ve unutmayacağız. Bu aziz millet, kendisine hizmet edenleri, şehitlerini, kahramanlarını asla unutmaz.

 “İLA CEHENNEME ZÜMERA” AYETİNİN AÇIKLAMASI

 ‘Gerçekleri inkâr etmiş olanlar gruplar halinde cehenneme sevkedilecek; nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak; bekçileri onlara, “İçinizden, size rabbinizin âyetlerini okuyup duyuran ve böyle bir günle karşılaşacağınızı bildirerek sizi uyaran bir elçi gelmedi mi?” diye soracak; onlar da “Evet geldi” diyecekler. Ama inkârcılar için artık azap hükmü kesinleşmiştir’. ‘Onlara, “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!” denilecek. (Vaktiyle) ululuk taslamış olanların kalacağı (bu) yer ne kötü!’. (Zümer Suresi, 71-72)

Bakmadan Geçme