Memur Sen Ankara'dan 'Hz. Muhammed (sav) 1445. Yaşında' Etkinliği
Memur-Sen Ankara İl Başkanı Mustafa Kır: Bedevi bir toplumdan medeni bir toplum, birbiriyle savaşan toplumdan barış içinde yaşayan bir toplum inşa eden hz. Muhammed'e s.a.v selam olsun!dedi.
Memur Sen Ankara İl Temsilciliği tarafından organize edilen, “Hz. Muhammed (sav) 1445. Yaşında” programı yoğun katılımla M.E.B Şura salonunda yapıldı. Programa Memur Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Ankara Milli Eğitim Müdürü Erol Bozkurt, Birlik Haber-Sen Genel Başkanı Ömer Budak, Memur Sen Ankara İl Temsilcisi Mustafa Kır, üyeler ve çok sayıda davetli katıldı. Programda Kültür Bakanlığına bağlı Konya Türk Tasavvuf Müziği bir konser verdi. Mevlid-i Şerifi farklı bir tarzda seslendiren koronun icrası salondan büyük alkış aldı.Konserden önce Memur Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Memur Sen il Başkanı Mustafa Kır salonu dolduran dinleyicilere hitap etti. Memur SenAnkara İl Başkanı Mustafa Kır'ın konuşması
Abdullah'ın yetimi,Amine'nin öksüzü,Tevhit ve Vahdet medeniyetinin öncüsü;Hz. Muhammed (S.A.V) 'in 1445.Doğum yılını idrak ediyoruz. Bizi Peygamberimize ümmet olma şerefiyle şereflendiren Allah'a hamdediyorum. O'nun Resulüne, Aline, Ashabına Tabiine, Tebe-i tabiine ve bütün inananlara salat ve selam gönderiyorum.
Memur Sen Ankara İl Başkanlığı olarak tertiplediğimiz; Kutlu Doğum programımızı onurlandıran Memur Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanımızı bay ve bayan aziz misafirlerimizi,en kalbi duygularımla selamlıyorum. Programın hazırlanmasında emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Gecemizin feyizli ve bereketli geçmesini, hayırla başlayıp hayırla bitmesini temenni ediyorum Peygamberimizin doğum gününü içine alan 14-20 Nisan tarihleri arası; 1989 yılından beri “Kutlu Doğum Haftası” olarak anılmakta,süreç içerisinde tertiplenen etkinliklerle Peygamberimiz çeşitli yönleriyle tanıtılmaya çalışılmaktadır.Bu programların amacı Peygamberin anılmasını bir haftaya hasretmek olmayıp, O'nun hayatının tamamını anlamaya, yaşamaya ve yaşatmaya yönelik olmalıdır. Çünkü peygamber; Canlı bir Kur'an, yaşayan bir İslam'dır. Onun doğumundan itibaren 63 yıllık hayatının her zerresinde bütün insanlığın yolunu aydınlatacak kurtuluş reçeteleri mevcuttur.
Peygamberimiz “Cahiliye” adı verilen bir devirde; putların ilah edinildiği, kötülüklerin her tarafı kapladığı, güçlünün zayıfı ezdiği; savaşın, zulüm ve şiddetin eksik olmadığı, kız çocuklarının diri, diri toprağa gömüldüğü, kadınların insan muamelesi görmediği bir çağda; içki kumar, fuhuş, faizcilik, tefecilik,kabilecilik, ırkçılık,kan davası gibi kötülüklerin tavan yaptığı bir dönemde insanları kula kul olma zilletinden Allah’a kul olma izzetine ulaştırmak, küfür ve şirkin karanlığından iman aydınlığına kavuşturmak için, bütün insanlığa Yüce Allah tarafından bir lütuf ve bir rahmet olarak gönderilmiştir.
Doğumundan önce babasını, 6 yaşlarında da anasını kaybeden Peygamberimiz çocuk yaşta öksüz ve yetim kalmasına rağmen Cahiliye adetlerinden ve onların pisliklerinden uzak bir şekilde Dedesi Abdulmuttalibin yanında büyümüş,Amcası Ebu talibin yanında yetişmiştir.Delikanlılık yıllarında çobanlık yapmıştır, Kabe hakemliğinin yanında Peygamberlik gelmeden önce haksızlıkları önlemek amacıyla kurulan Hilfu'l Fudul adı verilen Erdemliler hareketinin içinde bulunmuştur.Çocukluğundan itibaren yalan söylemediği,doğruluktan ayrılmadığı,adaletten sapmadığı için kendisine Muhammed'ül Emin denilmiştir.Gençlik yıllarında Hz. Hatice Validemiz ile ticaret ortaklığı yaparken onunla evlenmiştir.40 yaşlarında kendisine Allah tarafından Peygamberlik verildikten sonra Ashaptan Erkam Bin Ebil Erkam'ın evi olan Dar'ül İslam'da Allah'tan aldığı emirleri gizlice tebliğ etmeye başlamıştır.Peygamber ve arkadaşları Allah'ın emriyle İslam'ı açıktan anlatmaya başlayınca çeşitli baskılara, boykotlara, katlanılması imkansız işkencelere tabi tutulmuşlardır. Nihayet yapılan bu zulüm ve işkenceler karşısında İmandan aksiyona geçirilemeyen İslam davasını yaymak için dostu Hz. Ebu Bekir ile birlikte Miladi 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicret etmek zorunda bırakılmışlardır.
Peygamberimizin Hicreti; Müşriklerin zulüm ve işkencesi karşısında yılgınlık gösterip başka bir yere kaçış olayı değildir.Allah rızası için maldan, candan, vatandan feragat edebilmenin, kötülükleri iyiliğe,düşmanlıkları kardeşliğe, şirki tevhide,Tevhidi vahdete dönüştürecek kutlu yolculuğun adıdır. Onun için Mekkeli Müşriklerin zulüm ve işkencesi Hicreti, Hicret; Medine İslam devletini,Medine İslam Devleti Mekke'nin fethini;Mekke’nin fethi de İslam dininin Cihanşümul bir din olmasının yolunu açmıştır.
Mekkeli Müşriklere "Lailahe İllallah deyin Kisra'nın sarayları sizin olsun" dediğinde kendisiyle alay edilen ve hicrete zorlanan Hz. Muhammed (S.A.V ) Hicretten 8 yıl sonra adil bir devlet adamı ve muzaffer bir komutan olarak Mekke'ye dönmüştür. Bu dönüş kaba kuvvetin,kinin,intikamın dönüşü değildir. İmanın, sabrın, merhametin, tevazünün, edebin, iffetin, hikmetin, adaletin, sevginin hoşgörünün, uzlaşının,barışın ve kardeşliğin dönüşüdür.
Bu dönüş;Yasirlerin, Ammarların,Sümeyyelerin,Habbab Bin Eretlerin,Bilali Habeşilerin, İki güzellikten birisi olacak ya zafer ya şahadet diyen Abdullah Bin Revahaların, Gerdek gecesinde hanımını terk edip Uhut savaşında şahadet şerbetini içen genç Hanzalaların, Musab Bin Ümeyirlerin zulüm ve işkencelere sarsılmaz bir irade ile direnişlerinin dönüşüdür. Bu dönüş Canlarını,mallarını cennet karşılığında feda eden kutlu sahabenin dönüşüdür. Bu gün İslam coğrafyasında zulüm ve işkenceye maruz kalan,hürriyetleri, kısıtlanan, ırz ve namusları kirletilen, zorla memleketlerinden çıkarılan ezilmiş milletlerin Peygamberin hicretinden;Tevhit inancını vahdete dönüştürmesinden alacakları dersler vardır.
Yeni bir anayasa'nın yeni bir devlet demek olduğunu bilen peygamberimiz S.A.V Mekke'den Medine'ye hicretlerinden hemen sonra Medine ve çevresinde yaşayan birbirine düşman olan Yahudi, Hıristiyan ve Müşrik Arapların terörle karışık geleneklerini sonlandırmak amacıyla; hak ve sorumlulukları ihtiva eden,can,mal güvenliğini,ırz ve namus emniyetini,ifade ve inanma hürriyetini,sosyal güvence haklarını garanti altına alan, din farkı gözetmeksizin herkesi eşit vatandaş sayan 47 maddelik insanlık tarihinin ilk yazılı Anayasasını yapmak suretiyle Medine İslam devletini kurmuş, savaş içinde yaşamayı adet edinen bir toplumdan barış içinde yaşayan güvenli bir toplum inşa etmeyi başarmıştır.Bu gün yarım asrı aşan süreden beri "uzlaşamıyoruz,anlaşamıyoruz" paranoyasına sığınarak bu milleti darbe anayasalarına mahkum eden, Yeni bir Anayasa yapamayan TBMM'nin Sayın üyelerinin Hz. Muhammed'in zıtlıklar içinde yaşayan bir toplumu ortak noktada buluşturan siyasi dehasından çıkaracakları dersler vardır.
Geçmişleri birbirlerine kin ve nefret dolu Evs ve Hazrec kabileleri arasında tam 120 yıl devam eden kabile savaşlarını; gönüllere girerek,zihinleri fethederek, Allah korkusunu, Ahret inancını kalplere yerleştirerek, dostluk ve İslam kardeşliği ile sonuçlandırmasından, bedevi bir toplumdan Medeni bir toplum İnşa etmesinden, Halen ülkemizde ve İslam coğrafyasının bir çok bölgesinde Kürt Türk,Arap,Alevi,Sünni gibi ırkçı ve mezhepçi çatışmaların durdurulabilmesinde ve terörün sonlandırılabilmesinde devletlerin,hükümetlerin Peygamberimizin takip ettiği yol ve metottan alacakları dersler vardır.
"Bende sizin gibi bir beşerim." Ben kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum.diyerek" kendisini insanlardan farklı ve üstün görmeyen;"Ey İnsanlar kimin benim üzerimde bir hakkı varsa gelsin alsın.Kime borcum varsa gelsin istesin.buyuran Peygamberin davranışından; işledikleri değil, işleyecekleri suçları bile dokunulmazlık zırhı ile koruma altına alan, kendilerini insanlardan farklı ve üstün görme gayreti içinde olan parlamenterlerin alacağı ibretler vardır.
Değirmen çeke, çeke elleri yara bere içinde kalan kızı Fatma’nın bir hizmetçi talebine karşılık; "Vallahi Suffe Ehli açlık ve sefalet içinde yaşarken kızımda olsan senin bu ihtiyacına cevap veremem’ sözünden Devlet imkânlarını pervasızca kullanan idarecilerin, Mekke’nin Fethi esnasında İtibarlı sayılan kabilelerden birinin kızı suç işlediği için kabile şerefinin lekelenmemesi adına cezasının affı istenildiğinde “Sizden önceki milletlerin tarihten silinip gitmelerinin sebebi; Onların ileri gelenleri bir suç işlediğinde Ona ceza vermemeleri Halktan birisi suç işlediğinde ise cezanın infazı için yarış etmeleri sebebiyledir.Suçu işleyen kızım Fatıma'da olsa cezalandırmaktan asla vazgeçmezdim".diyen Peygamberin örnek uygulamasından sözde adalet dağıtan yargıçlarımızın öğrenecekleri hukuk dersleri vardır.
Önce okumayı ve öğrenmeyi, öğrendiklerini hayatında uyguladıktan sonra da başkalarına öğretmeyi ve yaşatmayı esas alan, Allah tarafından kötülükleri önlemek iyilikleri ve güzellikleri yaymak için bir öğretmen olarak gönderilen peygamberimizin eğitim,öğretim ve terbiye metodundan çağdaş eğitimcilerin alacakları dersler vardır.
Doğup büyüdüğü şehir'den zorla çıkarıldığı halde Mekke fatihi olarak geri döndüğünde herkesi kılıçtan geçirmeye gücü yettiği halde öldürmeyi değil, af yolunu seçen savaş anında bile yaşlılara, kadınlara, çocuklara, savaşmayanlara, hayvanlara, bitkilere, yerleşim alanlarına ekili ve dikili arazilere zarar vermeyi yasaklayan Peygamberin davranışından güç kullanarak demokrasi adına ülkeleri işgal eden çağdaş Nöronların alacağı insanlık dersleri vardır.
Hakaretlere maruz kaldığı ve sosyal hayattan tecrit edildiği bir dönemde Mekkeli müşriklerin yeter ki davanızdan vazgeçin "İste seni başımıza kral yapalım.İste seni Mekke'nin en zengini yapalım.İste seni Mekke'nin en güzel kızları ile evlendirelim."tekliflerini elinin tersiyle itip; "Vallahi sağ elime güneşi,sol elime ayı verseniz "La ilahe İllallah"Tavhid davasından vazgeçmem" diyen Peygamberin davranışından bu gün makam mevki,mal mülk ve nefsi peşinde ömrünü tüketen eyyamcı Müslümanların alacağı dersler vardır.
Peygamber mükemmel bir lider, gerçek bir önderdir.Müminlerin İlk devlet başkanıdır. Mihrapta imamları, Minberde Hatipleri, kürsüde vaizleridir Mahkemede hâkimleri, Harpte komutanlarıdır. O Ticari hayatta mutemet bir tacirdir. Her türlü sorunların rahatlıkla konuşulabildiği, güven duyulan bir dost, bir arkadaştır. O;tertemiz bir çocuk,pırlanta gibi bir genç, geçimli bir komşu, müşfik bir baba,şefkatli bir dede,merhametli bir koca, Müminlere bilmediklerini öğreten bir hocadır.Allah'a ve Ahiret gününe inanan annelerin babaların,çocukların gençlerin,yöneticilerin,hakimlerin,savcıların,komutanların,devlet ve hükümet başkanlarının,Sendikacıların siviltoplumcuların velhasıl tüm insanlığın örnek alabilecekleri en güzel rol modeldir.
Kıyasladığımızda çağımız cahiliye döneminden daha az karanlık ve daha az bulanık değildir.Cahiliye döneminde zulmedenler, Müslümanlara ambargo uygulayanlar onları yurtlarından çıkaranlar müşriktir.Bu gün Mısırda; 20 dakikada 529 Müslüman hakkında idam kararı verenlerin, Suriye'de Irak'ta,Libya'da 'Bangladeş'te' Sudanda, Yemende ve bir çok İslam ülkesinde birbiriyle savaşanların, toplarla tanklarla kimyasal silahlarla birbirini katledenlerin adı sözde mümindir, Müslüman'dır.O gün kız çokçuklarını diri, diri toprağa gömenler, kadınları cinsel meta gibi alıp satanların,sıfatı cahildir,kafirdir. Bu gün kadınları reklam aracı ve cinsel meta olarak görenlerin, Töre,kıskançlık, cinsel sapkınlık veya başka nedenlerle şiddete maruz bırakanların, hatta hunharca katledenlerin,eğlence mekanlarında,umumhanelerde çalışmaya zorlayanların sıfatı sözde söz de Müslüman'dır.Aydındır.
O gün nesilleri ifsat eden zina serbesttir. Bu gün de AB'ye ayak uydurma adına yasal ve anayasal olarak;yapılmasında hukuki bir engel yoktur.O gün sömürü aracı olan içki,kumar faizcilik,tefecilik,yağmacılık;hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu gün de faiz; ekonominin olmazsa olmazı kabul edilmekte; kumar ise modern usullerle devlet tarafından oynatılmaktadır.O gün kabilecilik adına yapılan savaşlar bu günde ırkçılık,Türkçülük,Kürtçülük, mezhepçilik adına yapılmaktadır.
Şunu iyi bilelim ki; İslam sadece asrı saadet dönemi ile sınırlı bir din değildir.O çağlar öncesine dayanan, çağlar ötesini kucaklayan kıyamete kadar insanlığın maddi,manevi sosyal hukuki tüm ihtiyaçlarına cevap verecek bir devlet sistemi ve bir hayat nizamıdır.
İslam coğrafyasının kan gölüne çevrilmesinin, Müslümanların birbirlerine düşman olmalarının;devletlerini,hürriyetlerini kaybetmelerinin, öz vatanlarında parya muamelesi görmelerinin, ilimde, sanatta, teknolojide geri kalışlarının, sebebi Müslüman oluşları değil, Müslüman görünüp Müslüman gibi yaşamamalarından,Kuranı okuyup, içindekilerle amel etmemelerinden,Peygamberi sevdiklerini söyleyip sünnetine tabi olmamalarından, İslam'ın beş temel esasının altıncısı sayılan önce nefisten başlayıp nesilleri terbiye etme olan cihat ibadetini terk etmelerinden,ders kitaplarından, ilmihallerden çıkarmalarından, ve meydanı İslam ve Kuran çizgisinden sapmış cihatçılara bırakmalarından kaynaklanmaktadır. Oysaki ;Peygamberimiz İslam’ı cihatla yaymış, Müslümanları cihatla korumuş, kötülükleri cihatla önlemiştir.
Hz. Muhammed'i öldürmek için hain tuzaklar kuran,yollarına dikenler döken Cahiliye toplumu Hz. Muhammed in getirdiği ilkelere tabii olunca; nasıl "Anam babam sana feda olsun YA Resulallah!..”diyecek hale gelmişler ise; "Üç kuruşluk çıkarı için cinayet işleyen toplumlar Allah'ın ipi olan Kurana sarılınca;nasıl mallarını Allah yolunda vakfedecek Ensar, canlarını Allah için feda edecek Serdengeçtiler olmuşlarsa Haksızlığı, ahlaksızlığı, işkenceyi meslek edinen hainler, Kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken, vicdanları sızlamayan zalimler; nasıl O’nun eğitiminden geçtikten sonra karıncayı incitmeyecek derecede merhamete gelmişler ise, Bu günkü Modern cahiliye toplumunun kurtuluşu da Allah’ın kitabıyla amel etmeleri ve onun Peygamberinin sünnetine tabi olmakları ile mümkün olacaktır.
Hepimiz canlı Kuran,yaşayan İslam olmadıkça, Peygamberin ahlakıyla ahlaklaşmadıkça, kendimiz için istediğimizi din kardeşlerimiz için istemedikçe, birbirimizi sevmedikçe, birbirimizin dertleriyle dertlenmedikçe, çocuklarımıza en üstün miras olarak güzel terbiyeyi bırakmadıkça, ırkçılık hastalığından, kavmiyetçilik taassubundan kurtulup ümmet bilincine ermedikçe, tevhid inancını vahdete dönüştürmedikçe Asrın idrakine İslam'ı söyletmedikçe bırakın yılda bir defa 'Kutlu Doğum Haftası" tertiplemeyi, her yılın 52 haftasında da "Kutlu Doğum" programları tertiplesek kurtuluşumuz asla mümkün olmayacaktır. Kurtuluş İslam’da, huzur ve mutluluk Hz. Muhammed’e tabi olmadadır. Ne mutlu Onu ananlara, ne mutlu onu anlayanlara, ne mutlu ona tabi olanlara!