Mustafa Toygar

BAŞKANLIK SİSTEMİNE DOĞRU….. DENETİMSİZ TEK ADAMLIK MI, ZİRVEDE ÇATIŞAN BAŞBAKAN-CUMHURBAŞKANI SİSTEMİ Mİ?

Mustafa Toygar

  • 1571

 

        Elbette, Denetimsiz Tek Adamlık Çok Büyük Tehlike

       Başkanlık Sisteminde, MHP’nin istekleri mi, yoksa HDP’nin talepleri mi yer bulacak

         İlk defa 1980’li yıllarda Turgut ÖZAL tarafından gündeme getirilen “Başkanlık Sistemi”  tartışmaları tek taraflı sürdürülüyor. Aslında bu hususta bir tartışmadan bahsetmek çok da doğru değildir. Çünkü bir taraf; “Başkanlık sistemi şöyle iyi, böyle iyi” açıklamaları yapıyor, diğer taraf da; “Biz Başkanlık sistemini istemezuk” diyor. Başkanlık sisteminin Özal tarafından, o dönemde gündeme getirilmesi hiç de tesadüfü değildi. Atatürk ve İnönü dönemlerinde fiili başkanlık sisteminden söz etmek pek de abes sayılmaz. DP, yani Menderes dönemine gelindiğinde ise devlet, bürokratik cumhuriyet yapılanmasını,  Kemalist-ittihatçı zihniyete sahip bürokratlarla tamamlamıştı. Adnan Menderes, bu bürokratik yapı içerisinde kendisi (hükümeti) pek de nefes alamasa bile, idam sehpasında son nefesini verme pahasına ezilmiş Anadolu insanına bir nebze olsun nefes aldırabilmişti. Bir taraftan askeri vesayet, diğer taraftan devlet içindeki ittihatçı bürokratik yapı, milli iradeyi boğmuş,  Başbakan Adnan Menderes ile birlikte iki bakanını darağacında şehit etmişlerdir.  Yani Menderes’in daha önemli ve daha basit halletmesi gereken işleri vardı. Sadece, ezanın aslına uygun okunmasını sağlaması dahi kıyametlerin kopmasına sebep olmuştu. Zamanlama olarak, Başkanlık sisteminin tartışılması, o dönem için biraz lükstü. Öyle bir yapı vardı ki, değil başkanlık sisteminin tartışılması, mevcut olan ittihatçı zihniyetin hâkim olduğu bürokratik cumhuriyetin kılına bile dokunmak mümkün değildi.  Koalisyonlar dönemi bu konunun tartışılmasına pek müsait değildi.  Süleyman Demirel hükümetleri dönemi ise, milleti oyalamakla, günü birlik politikalarla geçmiştir. Bir de, on yılda bir yapılan askeri darbeler var ki, bu cunta yönetimleri hazırladıkları ve millete metazori kabul ettirdikleri anayasa ile askeri vesayet sisteminin devamını sağlamışlardır.

        Darbelerin getirdiği cumhurbaşkanlarının noterlik görevinin haricinde bir fonksiyonları olmamıştır. O makamda adeta ikinci emekliliklerinin tadını çıkartmışlardır. Ülkenin nasıl yönetildiği çok da umurlarında olmamıştır.

İlk defa Özal, ülkenin bu şekilde yönetilemez olduğunu görmüştür ve başkanlık sistemini gündeme getirerek tartışmaya açmıştır. O zaman da, hiçbir zaman tek başına iktidara gelemeyeceklerini düşünen sol cenah feryadı -figan etmiştir. Efendim, başkanlık sistemi diktaya götürürmüş. 

        Arkadaş, gelin tartışın, sistemin diktaya gitmemesi için anayasaya konması gerekli hangi argümanlar varsa, ne şekil bir hukuki düzenleme yapmak gerekiyorsa söyleyin… Yani bunlar, Cumhurbaşkanını halk seçsin dendiğinde de feryadı-figan eylemişlerdi. Her halükarda başkanlık sistemi çok ciddi olarak tartışılmalıdır. “Biz nasıl olsa hiçbir zaman yüzde 51 oy alamayız ve kazanamayız” düşüncesinden hareketle tartışmaktan kaçınmak çok yanlış. Yıllarca halkçılık yapanların biraz da halkın yanında olmayı denediklerinde, kendileri için sorun gördükleri; “halk bizi hiçbir zaman iktidara taşımaz” düşüncesinin doğru olmadığı göreceklerdir.

        Evet, zirvenin tepesindeki ikilinin; güç, iktidar çatışması ülkenin enerjisini alıyor, güç kaybettiriyor. Buna mutlaka bir çözüm bulunması da gerekiyor. Muhalefet de bu mahsurları biliyor, onların da kendi çözüm tekliflerini ortaya koymaları gerekiyor. Kimin ne çözüm önerisi varsa, milletin önünde tartışılacaktır ve neticede kararı millet verecektir.

 

        Elbette, Denetimsiz Tek Adamlık Çok Büyük Tehlike

 

         Başkanlık sistemi tartışmalarının şahıslar üzerinden sürdürülmesi çok yanlış olur. Türkiye’de veya dünyanın her hangi başka bir ülkesinde hiç fark etmez, denetimsiz ya da eksik denetimli tek adamın yönetimi büyük tehlikeleri içinde barındırır. Burada şahsın kim olduğu, nasıl olduğu hiç önemli değil. Halk deyimiyle, “dört dörtlük” yani eksiksiz ve tüm iyi meziyetlerle donatılmış bir adam dahi olsanız, ülkenizin kaderini olumsuz etkileyebilecek tehlike ve tehditlerle yüklüsünüzdür. Tek adamın, ne kadar iyi niyetli ve millet menfaatine olduğunu sandığı kararlarının dahi yanlış olma ihtimali yüksektir. Kaldı ki tek adamın, ülkesi üzerinde hesapları olan güçlü ülkelerin kontrolüne girmesi, tehdit ve şantajlara maruz kalarak kararlar alması dahi muhtemeldir. Bu hususta pek çok örnek vermek mümkündür. Ancak biz birkaç örnek verelim; Irak’ın Saddam Hüseyin’i, Suriye’nin Beşar Esad’ı, Libya’nın Muammer Kaddafi’si, ülkelerini harabeye çevirmediler mi? Yüzbinlerce kendi insanlarının ölümüne sebep olmadılar mı? Türkiye’de bunlar olur mu? Olmaz belki ama başka şeyler olabilir.

        Söylemek istediğim, yasama ile yargı yürütmeden tamamen bağımsız olmalı ve yürütmeyi denetlemelidir. Hatta başkaca denetleme mekanizmaları geliştirilmeli.

         Başkanlık sisteminin tartışılmaması aslında AKP’nin işine geliyor. Onlar, başkanlık sisteminin nasıl olacağı konusunda en ufak ipucu vermezken, parlamenter sistemin mahsurlarından bahsederek, başkanlık sistemi ile bu mahsurların ortadan kalkacağını iddia ediyorlar.

        Başkanlık sistemini istemeyen muhalefet bu noktada devreye girip; “Getirmek istediğiniz başkanlık sistemini bir anlatın da tartışalım, mahsurlarının da millete anlatalım” demeleri gerekmez mi? İktidar partisi kendi hazırladığı şekilde, Anayasadaki değişiklikleri 2 ay sonra “referanduma götürüyorum” dediğinde, siz sistemin zararlarını anlatana kadar, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacaktır.

 

        Başkanlık Sisteminde, MHP’nin istekleri mi, yoksa HDP’nin talepleri mi yer bulacak

 

         Görünen o ki, orta vadede Başkanlık Sistemi Türkiye’nin gündemine gelecek. AKP ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başkanlık Sistemini çok istiyorlar ve bu sefer elleri çok güçlü. Yani, Türkiye adım adım Başkanlık Sistemine gidiyor.

         Benin korkum, “Başkanlık Sistemi” gibi çok köklü bir sistem değişikliğinin, tek parti tarafından düzenlenmesidir. Bugün için bu mümkün değildir. Ancak daha da kötüsü, AKP ve cumhurbaşkanının adeta kızılelması olan “Başkanlık Sistemi ”ne, her ne pahasına olursa olsun geçişin, PKK’nın uzantısı bir partiye ödünler vererek gerçekleştirilmesidir.

       MHP burada devreye girerek, “HDP’ye muhtaç olmayın, gelin bu sistemin hukuki alt yapısını bizim istediğimiz şekilde düzenleyin, biz de size yardımcı olalım” demelidir.

         Başkanlık Sistemi her türlü gerçekleşecek gibi görünüyor da, ancak MHP’nin istekleri doğrultusunda mı yoksa HDP’nin hain emellerine hizmet edecek şekilde mi olacağını göreceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları