Mustafa Toygar

TERÖR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Mustafa Toygar

  • 3351

Soğuk savaş dönemi ve öncesinde, genel olarak; zor ve şiddet kullanarak, kurulu düzeni bozmak, işlemez hale getirmek, sosyal ve psikolojik kargaşa ortamı oluşturmak suretiyle belirli siyasal ve ideolojik hedeflere ulaşmayı amaçlayan terörün bugün için ortak bir tanımı dahi yoktur. Hollandalı siyaset bilimci Alex P.Schmid 1936 ile 1981 yıllar arasında terörizmin 109 ayrı tanımının yapıldığından bahsetmesine rağmen, dünya ülkelerinin kullandığı ortak bir tanımdan bahsetmek mümkün değil. Bilimsel olarak elbette ortak tanım yapılabilir, ancak siyasi olarak maalesef başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri; terörün, terörizmin ortak tanımının yapılmasından şiddetle kaçınıyorlar. Bu durum, ABD ve ortak tanımdan kaçınan diğer ülkelerin samimiyetsizliğini, terörü emperyalist emelleri doğrultusunda silah olarak kullandıklarını da teyit ediyor. Terörün ortak, somut bir tanımı olmayınca da, “iyi terörist, kötü terörist” kavramları gündeme gelebiliyor. Mesela; küresel kabadayı ABD’nin Irak ve Afganistan’da yaptığı katliam ve diğer eylemler küresel devlet terörü olarak adlandırılabilir, ancak ABD ye göre hiç de öyle değil. Tam aksine, Amerika bu katliamları dünya barışına katkı sağlamak ve o ülkelere demokrasiyi getirmek için yapmıştır. İsrail’in insanları tanklarla ezmesi, diri diri toprağa gömmesinin terörle bir alakası yok!, fakat Filistinli bir çocuğun sapanla bir Yahudi’ye taş atması terör eylemi olarak tanımlanabiliyor. Aynı şekilde Rusların Çeçenistan’da yaptıkları terör değil!  Ama onların vatanlarını savunmaları, özgürlüklerini istemeleri terör olabiliyor. Yani ortak ve somut bir tanım olmayınca, terör kavramı, güçlü devletlerin elinde lastik gibi, istedikleri kadar uzatıp kısaltabildikleri, istedikleri istikamete yönelttikleri, istedikleri şekle sokabildikleri hale geliyor.

Bir başka husus da, bilim ve teknolojinin bugün ulaştığı noktada, terörün mahiyeti ve kapsamı da önemli ölçüde değişmiş, genişlemiştir. Pek çok alandan bir tanesine örnek vermek gerekirse, Mesela; basın- yayın, televizyon, Internet vb. gibi araçlar vasıtasıyla kamuoyu oluşturmak ve kitle psikolojisini yönlendirerek; kargaşa, ayaklanma ve diğer toplumsal olayları meydana getirmek mümkün olabilmektedir. Bu sebeple, terör ve terörizm dünkü manasından çok daha fazla şeyler ifade etmektedir.   

Son Afganistan, Irak ve Filistin katliamları da göstermiştir ki, terörizmin kaynağı başta küresel kabadayı ABD olmak üzere güçlü emperyalist ülkelerdir. 

Peki, niçin, Türkiye bu terör illetine en çok maruz kalan ülke? Neden güzel ülkemizde; sol-sağ, alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışması çıkartılıyor? Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleşme bölgesinde yer alan Türkiye coğrafyasının, küresel hâkimiyete ulaşmak isteyen ve küresel hâkimiyeti elinde tutmak arzusunda bulunan devletlerin vazgeçilmez öncelikli hedefleri olmuştur. Anadolu ve çevresi, dünya hâkimiyeti için vazgeçilmez jeopolitik konumunu tarihin hiçbir devresinde kaybetmemiştir. Bu konum, Anadolu’yu medeniyetlerin beşiği yapmış, Mezopotamya ve Mısır’la birlikte en eski medeniyetler Anadolu’da kurulmuştur. Bu durum tabidir ki, pek çok kavmin, milletin, devletin ihtirasını üzerine toplamıştır.

Türkiye, farklı medeniyetlerin, dinlerin, kültürlerin ve siyasi rejimlerin de adeta bir kesişme noktasında yer almaktadır. Türkiye gayet tabi olarak bir Avrupa ülkesidir. Ancak aynı zamanda; Orta Doğu, Orta Asya(Türkistan), Karadeniz, Balkan, Akdeniz ve Batı Asya ülkesidir. Türk dünyası ile ortak değerleri vardır. Ama İslam alemi ile başkaca, Batı dünyası ile ayrı ortak değerleri olan Türkiye, iyi yönetildiğinde 21. asrın önce bölgesel, bilahare küresel gücü olmaya en avantajlı namzet ülkesidir. Türk milletinin haricinde bunu isteyecek ülke ya da millet var mıdır?

Biz şimdilik; sol-sağ, alevi –Sünni ve diğer operasyonları bir kenara bırakarak gündemdeki, Türkiye üzerinde yapılan en büyük operasyon olan PKK terör eylemlerine bakalım.

Karşımızda; Türkiye topraklarını bölüp, ayırarak bir kısmında Kürdistan devleti kurmak maksadıyla, silahlı ayaklanma harekâtı başlatan, bu çerçevede binlerce terör eylemiyle, onbinlerce vatandaşımızı şehit eden PKK terör örgütü vardır.

PKK ve Cumhuriyet döneminde çıkartılan diğer 24 isyanın temelinde iki veçhe vardır. İlki bölgeden, bölge insanının yaşadığı her türlü tahrike müsait şartlardan kaynaklanan zahiri olanıdır. Asıl önemli olan diğer yönü ise; Türkiye üzerinde menfaati olan ya da Türkiye’nin bölgesel, güç olmasını engellemek isteyen ülkelerin düşmanca yönettikleri, yardım ve yataklık ettikleri tezgâhlardan başka bir şey değildir. Çözüm üretirken, ilkine yani zahiri olanına takılırsak bu sorun büyüyerek devam edecektir. 35 senedir büyüyerek bugünlere gelmesinin en büyük sebebi de bu değil mi?

Peki, bu sorunu kim çözebilir? Çok açık söylüyorum; bu sorundan canı yanmayan, hatta nemalanan, başka vatanları olanlar, İsviçre bankalarında yüklü paraları olanlar, bu tezgâhı icra eden ülkelerle işbirliği içinde olanlar asla çözemez. Yani çocukları Ankara’nın batısında askerlik yapanların umurunda bile değil bu terör belası. Palyatif tedbirlerle, sorunun zahiri olanı ile oyalanmak, daha doğrusu Türk Milletini oyalamakla bu sorun nasıl çözülebilir.

Sorunun, sadece güvenlik tedbirleri ile de çözülemeyeceği 35 yıldır görülmedi mi? Aksine güvenlik güçleri önemli ölçüde zafiyete uğratıldı. Üstelik klasik savaş sistemine göre kurgulanmış olan Silahlı Kuvvetlerle bu işin başarılamayacağını devleti yönetenler uzun yıllar anlayamadı!... Ötesini söylemek istemiyorum.

Bu sorunu; terörün sürekli hedefinde olan, kalbi Allah aşkıyla dolu, millet aşkıyla dolu, bayrak aşkıyla dolu, vatan aşkıyla dolu olanlar çözebilir. Sorunu çözmenin ilk ayağı diplomasidir. Bu çapta hiçbir terör eylemi dış destek almadan, 3-5 sene ayakta kalamaz. Dış desteği kesmeden bu sorunu hiçbir surette çözemezsiniz.

Çözüm paketine bir bütün olarak bakacak olursak... İşte yapılması gerekenler:

1- Sorunu çözmenin ilk ayağı diplomasidir. Bu çapta hiçbir terör eylemi dış destek almadan, 3-5 sene ayakta kalamaz. Dış desteği kesmeden bu sorunu hiçbir surette çözemezsiniz.

2-İstihbarat; tek elden yönetilmeli, bölgeden kuş dahi uçurtulmamalı. En üstün teknoloji kullanılmalı.

3-Güvenlik; gerek Silahlı Kuvvetlerde, gerekse Emniyet Teşkilatında terörle mücadelede önemli tecrübeler kazanan güçler, birlikle basit bir teşkilatlanma ile yeniden organize edilmeli. Terör olayları bir yılda bitecek gibi davranarak bölgede azami ölçüde güç bulundurulmalı. Elbette, Türkiye’nin bir numaralı bu sorunu, her türlü imkân kullanılarak bir yıl içerisinde de bitirilmeli. 10 yıl sürecek gibi yeni birlikler oluşturmanın mantığı yok. Bu; “terörle yaşamaya alışacağız “ diyen mantığın ekmeğine yağ sürer.

4-Hukuk boyutu; İdam cezası getirilmeden, hatta bölücülük suçunun daha net tanımı yapılarak, cezaların caydırılıcılığı artırılmadan, terörle yapılan mücadelede güvenlik güçlerinin çabalarını heba etmek olur. Ankara’daki siyasi tetikçilerin de bu kadar pervasız tetikçilik yapmaları engellenmeli. Adalet sistemi gerçekçi işletilmelidir.

5-Ekonomik boyut; başta işsizlik oranları düşürülmeli, işsiz gençlerin sayısı azaltılmalı. Ancak bölgeye terörden dolayı verilen çok büyük teşvikler, terörü engelleyecek yerde teşvik eder hale gelmiştir. Bu teşviklerden önemli derecede nemalananlar, terörün bitmesiyle muslukların kesileceğini düşünüyorlar. Bu durumda terörün devamı onların menfaatine gibi görünüyor. Daha akılcı ekonomik düzenlemeler yapılmalı. İşsiz gençlerin dağa çıkması elbette daha kolaydır.

6-Sosyal-Psikololojik Tedbirler; Bölge halkının devlete olan güveni sağlanmalı. PKK’nın asla Kürt halkının temsilcisi olmadığı beyinlere yerleştirilmeli. Bölge insanını PKK boyunduruğundan ve korkusundan kurtarma adına tedbirler alınmalı.

7- Eğitim; Bölge insanının eğitim durumuna bakınca bazı şeyleri daha iyi anlayabiliyoruz. Eğitim seviyesi en düşük bölgemiz. Hızlandırılmış kurslar açılmalı, Türkçe bilmeyenlere de Türkçe öğretilmelidir.

8- Özellikle askerlik olmak üzere bölgede görev yapanlar için iltimas ortadan kaldırılmalı, ülkenin nimetlerinden en çok istifade edenlerin de ayağına taş değmeli ki sorunun çözümüne katkıda bulunsunlar.

9- Çok özetlediğimiz, ancak daha üzerinde çalışılarak genişletilecek çözüm paketi devlet politikası haline getirilmeli. Biri yaparken diğeri bozmamalı, oy kaygısı olmamalı. Devletin, milletin bekası, partilerin bekasından daha önemli olduğunu millet görmeli.

Sonuç olarak, Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olanlar, Anadolu coğrafyasının önemini çok iyi kavramalıdır. Türkiye’nin jeopolitik konumundan kaynaklanan tehdit ve avantajlarını çok iyi değerlendirerek, özellikle dış politikayı bu çerçevede yürütmelidirler.

                                                           

Yazarın Diğer Yazıları