Hüseyin Nihal Atsız Beğ'in 53 yıl önce yazdığı 'Arapları Kurtarmak İçin Teklif' yazısı ve müthiş öngörüsü
Efendi Barutçu
- 707
Aziz okuyucularım,
Büyük Türk Milliyetçisi Hüseyin Nihal Atsız Beğ’i uçmağa varışının 48. Yıl dönümünde rahmetle yâd ederken onun 53. yıl önce yazdığı bir yazısını ve müthiş öngörüsünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
“İnsaniyet ve barış masalları okuyarak kendimizi aldatmayalım: Bazı meselelerin savaştan başka çözüm yolu yoktur. Bunun en tipik örneği Orta-Doğu’yu karıştıran Arap-Yahudi anlaşmazlığıdır.
Araplar, İsrail’in varlığını tanımamakta haklıdır. On üç asırdır kendi vatanları olan bir bölgeye gelip devlet kurmuşlar ve Arapları kovmuşlardır. Arapları asıl kuşkulandıran ve İsrail’i tanımaya zorlayan sebep İsrail’in o dar bölgede sıkışık kalamayacağı, Araplar aleyhinde daima genişleyeceği korkusudur.
Bugün iki buçuk milyon (2021’de Yahudi nüfusu 9 milyon 365bin E.B.) nüfus Yahudi’nin yaşadığı yere, dışardan Yahudi göçü olmasa bile yalnız nüfus artışı ile çoğalan İsrailliler bir zaman sonra sığamayacaklar, her görülen ve insanlık tarihinin başlıca hareketi, illeti saiki olan çareye başvurarak genişlemek isteyeceklerdir. Bu genişleme, şüphesiz, yanı başlarındaki Arapları hedef tutacaktır.
Dünyanın en şuurlu devletine sahip olan Yahudiler, çevrelerindeki 100 milyonluk Arap yığınının (Arapların Ortadoğu ve Afrika’ya yayılmış 23 ülkede yaklaşık 450 milyonluk nüfusu bulunmaktadır. E.B.) kendilerini rahat bırakmayacağını, millî kinden başka dinî kinle de alevlenmiş Arapların teknikte ilerleyerek bir gün kendilerine acımadan, son ferdine kadar yok edeceğini iyi biliyor. Bunun çaresi İsrail’de nüfusun çoğalmasıdır.
Yahudiler 2000 yıllık tutsaklıktan sonra anayurtlarında devlet kurunca tarihteki büyüklük devirlerini hatırlayarak ve Araplara karşı millî varlıklarını korumayı düşünerek şimdilik hiç olmazsa 10 milyonluk bir devlet kurmak tasarısını ele almakta gecikmediler. 10 milyon nüfus, altı günlük savaştan önceki sınırlar içinde harmanlayacağından, Nâsır’ın yanlış tutumundan faydalanarak çevrelerindeki Arap devletlerine karşı giriştikleri yıldırım savaşıyla büyük bir toprak parçasını ve Kudüs şehrinin tamamını ele geçirdiler. Ne Arapların protestosu ne Birleşmiş Milletlerin İhtarı, ne Amerika’nın tavsiyesi (ABD günümüzde İsrail’e sadece tavsiyelerde bulunmuyor Filistin’deki katliamlarına sonsuz destek veriyor. E.B.), ne de Rusya’nın tehdidi Yahudileri geri çeviremedi. Millî plânlarını başarıyla uygulamakta devam ettiler. Aldıkları çölleri şenlendirmeye, Yahudi göçmenleri getirmeye ve yuttuklarını sindirmeye başladılar.
Şimdiye kadar arabulmak için yapılan teklifler iki tarafa da taviz vermeyi tavsiye eden bir nitelikte olduğundan taviz asla kabullenmeyen taraflarca reddolundu.
Bir davada iki taraf da haklı olunca ne olur? Dava, kuvvetle çözümlenir. İsrail bugün iki milyonluk (2021’de Yahudi nüfusu 9 milyon 365bin E.B.) nüfusuna rağmen Orta-doğuda bir “Prusya”dır. İsrail’in Yahudileri Balat Yahudisi değildir. Almanya, İngiltere, Amerika, Macaristan ve Polonya’dan gelmiş şuurlu Yahudilerin çoğunlukta olduğu bu ülke millî inanç, disiplin, iktisadî güç, ileri teknik ve savaşçılık ruhu ile çok güçlü bir devlettir. En kuvvetli taraflarından birisi de dinlerinin millî din olmasıdır.
Bugün yeryüzünde birkaç bin Karayım Türkü dışındaki bütün Museviler Yahudi’dir. Arapları tehdit ederek isterlerse Şam’a ve Kahire’ye girecekleri hakkındaki sözleri gayet doğrudur. Çünkü Araplarda (Mısır, Suriye, Ürdün, Irak ve Lübnan’ı kastediyoruz) savaş kabiliyeti olmadığı gibi, küçük bir azınlık dışında millete mal edilmiş millî inanç, ülkücülük, yüksek bir kumanda heyeti ve siyasî güçten mahrumdurlar. Saldırıya Yahudiler başladıysa da ilk hazırlığı yapan ve savaşa başlayacağını belli eden Nasır’dı.
Ruslar istedikleri kadar Arapları silâhlandırsın, ne yaparsa yapsın, önümüzdeki savaşı da İsrail kazanacaktır. Çünkü Araplar gerçekte yalnız olduğu halde İsrail yalnız değildir. Mizahî bir vecizeye göre İsrail, Amerika ve İngiltere adında üç Yahudi devleti vardır. Fakat son ikisi her zaman perde arkasında kalmaya mecbur ve mahkûmdur (Günümüzde görüldüğü üzere her iki devlette İsrail’e açık ve büyük destek vermektedir. E.B.).
Yeni savaşta İsrail orduları Şam’a ve Kahire’ye girip de çıkmazlarsa Arapların feryadı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Dünyanın bir oldu bitti dünyası olduğu belli. Büyük devletlerden hiçbirisi İsrail’i girdiği yerden çıkarmak için kuvvet kullanmayacak, aksine, kendileri için bu yeni durumdan çıkar sağlamaya çalışacaktır. Bir soruya cevap olarak İsrailliler’in kendilerinde henüz atom bombası olmadığını, fakat bunu yapabilecek güçte bulunduklarını söylemesi de (2023 yılı itibariyle İsrail atom bombasına sahiptir. E.B.) üzerinde durulacak bir noktadır.
Yeni bir Arap-İsrail savaşının bütün bölgeye bulaşması ihtimalinden de siyaset ve strateji uzmanları söz etmektedir. Demek ki durum Türkiye bakımından da kritik olmaya doğru gitmektedir. Şu hâlde Türklerle Arapların çıkarları bir noktadan sonra birleşmektedir. O halde bunu önlemenin tek çaresi, artık pek işe yaramadığı belli olan askerî ittifaklar değil, bölgedeki Arap devletlerinin Türkiye ile konfederasyon halinde birleşmesidir. Türkiye’nin başkanlığında, 20-25 yıl için kurulacak konfederasyona Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır girecektir.
Bu konfederasyon Arap devletlerinin bağımsızlığını kaldırmayacak. Hatta onların bazı ülkeler de kendi özel elçilerini yollamasına engel olmayacaktır. Fakat 20-25 yıllık konfederasyon süresince Ordu ve Hariciye tek elden idare olunacak ve şüphesiz ordular Türk Genelkurmayının yönetiminde bulunacaktır. Böyle bir konfederasyon Suriye’nin hükümet darbesi ve İsrail’in Arap ülkelerine saldırması tehlikesini önleyecek, Ortadoğu uzun süre barışı sağlayarak Üçüncü Cihan Savaşının bu bölgeden çıkmasına engel olacak ve 20-25 yıl sonra, Arap ülkeleri kendi başlarına İsrail’e karşı koyacak duruma geçince yürürlükten kalkacaktır.
Bizim teklifimiz Yahudiler’e Kudüs’ü ve Sînâ’yı bırak demekten daha pratiktir. Fakat Suriye, Lübnan ve Ürdün bu teklifi kabul etseler bile kendisini dev aynasında gören Nasır’ın kabul etmeyeceği muhakkaktır. Megalomanisi mânidir.
O, kendi bileceği iş. Fakat Yahudi ordusu girdiği zaman kendine yardım edecek kimseyi bulamayacaktır.”
(Yazı görseli: Muammer Erkul)
Merhum Atsız Beğ’in bu büyük öngörüsüne söyleyeceğimiz bir şey olamaz ama biz de birkaç müşahhas(somut)teklifte bulunmak isteriz.
1-Ortadoğu’nun petrol zengini Arap Ülkeleri Filistin konusunda gerçekten samimi iseler İngiltere, Amerika ve İsviçre bankalarındaki yüzlerce milyar dolarlarını derhal çeksinler ve Türkiye’den destek istiyorlarsa bu paralarının bir kısmını Türkiye’nin bankalarına aktarsınlar.
2-1974’te yaptıkları gibi Batılı süper güçlere petrol satışını durdursunlar ve Türkiye’ye sattıkları petrolde ciddi indirimler yapsınlar. Biliyoruz ki Batı dünyasının dini imanı paradır ve sanayi çarklarını döndürebilmek için Ortadoğu’nun petrolüne muhtaçtır. Böyle bir babayiğitliği gösterecek Arap ülkesi beri gelsin