Varol Yüksel

MEHDİ, MESİH, DECCAL KAVRAMLARINA FETULLAH GÜLEN'İN YÜKLEDİĞİ ÇARPIK ANLAM ve MENSUPLARININ TUTUMU-(1)

Varol Yüksel

  • 1750

MEHDİ, MESİH, DECCAL KAVRAMLARINA FETULLAH GÜLEN’İN YÜKLEDİĞİ ÇARPIK ANLAM ve MENSUPLARININ TUTUMU-(1)

Kamuoyu; Suriye’de yaşanan bir iç savaş gibi, Türkiye’de de bir iç savaş çıkarılarak kardeşinin kardeşe kırdırılması için planlanan 15 Temmuz me’şum darbe girişimi esnasında onca yaşanmışlıklara rağmen; FETÖ müntesiplerinin kemikleşmiş bir duruş göstererek hala bu yapıya bağlılıklarını göstermelerine, yapılan onca katliamları “acemice oynanan bir tiyatro” diye tasvir etmelerine hatta bir kısmının daha da ileriye giderek; “Tayyip beyin kendisine başkanlık yolunu açmak adına sergilediği bir oyun” diye nitelendirmelerine bir anlam verememektedir.

Oysa; “cahil” diye nitelendirilen, “bidon kafalı” diye aşağılanan, “göbeğini kaşıyan adam” denerek hakaret edilen benim sağduyu sahibi aziz milletimin kahraman evlatları; olayları ve olayların perde arkasında oynanan oyunları anında görerek çözmüş, emir ve talimat beklemeksizin alanlara inmiş, ölümü hiçe sayarak, alçak darbecilere gereken dersi vermiş ve darbecilere darbe yapmıştır.

Halk bu hadiseyi bu kadar çabuk çözmüşken, büyük çoğunluğu sözüm ona akademik unvan sahibi, büyük makam ve mevkileri işgal eden, omuzları kalabalık FETÖ mensupları nasıl olur da oynanan oyunların farkına varamamış olmalarını ve büyük resmi hala görememiş olmalarının sebebini merak etmektedir.

FETÖ mensuplarının olayları iyi analiz edememelerinde, olayların arkasını görememelerinde ve adeta hipnoza girmişçesine bir fikr-i sabite takılıp kalmalarında; bazı İslami kavramların içlerinin boşaltılması ve bu kavramlara farklı anlamların yüklenmesi ve küçük yaşlardan beri kendilerine ısrarla söylenmesinden ve dayatılmasından kaynaklandığını gördüm.

Yüklenen bu yanlış kavramların pekiştirilmesinde; “uydurularak üretilen sözde rüyaların”, yaptırdığı dinlemelerle “içimizden geçeni dahi biliyor” şeklinde pompalanan “kerametvari hikâyelerin” dilden dile dolaşması etkili oluyordu. Sözde mehdinin; “her Perşembe peygamber efendimizle görüşme yaptığı” ve “Türkiye’nin idaresinin bundan böyle kendisine bırakıldığı” yalanı ve safsatasının gözyaşları ve hıçkırıklarla sunulması da eklenince tiyatro sahnesi tamamlanmış oluyor ve size inanmaktan başka bir yol bırakılmıyordu.

FETÖ mensuplarının hipnozdan çıkamamalarında; sözde mehdinin; özelliklemehdi”, “mesihvedeccalkavramlarına kendi anlayış ve zihniyetine göre verdiği anlamın çok etkili olduğunu müşahede etmiş bulunmaktayım.

Bu konuya açıklık getirmesine, kamuoyunun aydınlatılmasına ve kafalarda oluşan soru işaretlerinin giderilmesine ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim. Bu ihtiyacın bir nebze de olsa giderilmesine katkı sağlamak maksadıyla aşağıdaki satırların kaleme alınması bu yazının ortaya çıkmasına sebep teşkil etmiştir. Konunun daha iyi anlaşılması için bazı temel İslami kavramlar üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Bu bilgilerin derlenmesinde www.sorularlaislamiyet sitesinden büyük ölçüde istifade ettiğimi belirtmeliyim. Daha fazla bilgi için bu siteye müracaat edilebilir.

MEHDİ

*Sözlüklerde hidayette, doğru yolda olan, başkalarının hidayet ve doğru yolda gitmelerine vesile olan mânâsına gelen Mehdî; kendisine Allah tarafından özellikle doğru yol gösterilen, hakka yöneltilen, dinî noktalarda hata ve yanlışlıklardan korunan, insanları, bilhassa Müslümanları irşat eden, doğru yola sevk eden, zulüm ve haksızlıkların kol gezdiği bir dünyada adaleti tesis eden, âhir zamanda geleceği müjdelenen Âl-i Beytten büyük bir zâttır.

*Mehdî yazdığı eserlerle, inançsızlık içerisinde bulunanları, îmanı şüphe ve tereddütte olanları kurtaracak, mü'minlerin îmanlarını takviye edecek büyük bir âlimdir.

*Birgün Avf bin Malik'e Allah Resûlü; “çok karanlıklı ve şiddetli bir kısım fitneler gelir, fitneler birbirlerini takip eder. O kadar ki bu Ehl-i Beytimden Mehdî denilen bir zât çıkıncıya kadar devam eder. Sen ona ulaştığında tabi ol ki hidayette olanlardan olasın” (Süyûtî, el-Havî, 2:67-68; el-Burhan, v. 87a) buyurmuşlardı.

*Ebû Saidü'l-Hudrî rivayet ediyor: “Resûlullah’tan sonra önemli bir olayın meydana gelmesinden korktuk ve bunu Resûlullaha sorduk. O da Hz. Mehdî'yi müjdeledi.” (Tirmizî, Kitabü'l-Fiten, 34; İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 36, Hurûcü Mehdî: 34)

*Şüphesiz bu dönemler mânevî kurtarıcıların dört gözle beklendiği dönemlerdir. Böyle bir anda âhir zamanın beklenen şahsı Hz. Mehdî geleceğine göre ona bîat etmenin, katılmanın önemi tartışılmaz. Resûl-ü Ekrem de (a.s.m.) ümmetini buna teşvik ederek; “Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa ona katılsın.” (İbni Mâce, Kitabü'l-Fiten: 36 (H. 4082, 4084); Müstedrek, 4:465.; İbni Kesir, Kitabü'n-Nihaye, 1:28-29) buyurmuşlardır.

*Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın çok çeşitli vecihlerle gelen rivayetler, müceddidden başka, kıyamete yakın, içtimâî bozuklukların artması sonucu dinsizliğin siyâsî hâkimiyet kuracağı bir devirde, Mehdi’nin çıkıp veya Hz. İsa'nın inip ehl-i imânın başına geçerek şer kuvvetlere karşı mücâdele verip zafer kazanacağını haber veriyor.

*Mehdî Âl-i Resûlü tanımanın her Müslüman için büyük bir önemi vardır. Çünkü ondan çok istifade edilecektir. İnancı gereği doğrunun, hayrın, hakkın ve haklının yanında olmayı bir sorumluluk olarak gören mü'mine düşen, elbette ondan âzamî derecede istifade etmek olacaktır. Onun yanında, safında, yer alacak, Deccalizm ve Süfyanizme karşı mücadele verecektir.

*Bir mü'min için onun kervanına katılmak kadar önemli bir hadise ve saadet olamayacağı gibi onu tanıyamamak, onun yanında olamamak kadar da büyük bir gaflet düşünülemez.

*Evet, önemli olan Mehdîyi tanıyıp gereği neyse ona göre hareket edebilmektir.

*“Mehdî son müceddittir, hükmünü kıyamete kadar sürdürecektir” Bunu şu hadis-i şeriflerden öğreniyoruz: "Kıyamet gününe kadar, Müslümanlardan bir cemaat, hak için cihada muzaffer olarak devam edecektir" (Müslim, Îman:247)

*"Bu cemaatin en son grubu ise Mesih-i Deccalla savaşacaktır."(Ebû Davud, Cihad:4)

*Hz. Mehdînin, Mesih-i Deccal’le savaşacağını biliyoruz. O halde hak için cihad eden bu son grubun mânevî lideri de Hz. Mehdî olacaktır.

*Grup sonsa, lideri de sondur. O halde Hz. Mehdîden sonra başka bir mehdî veya müceddid gelmeyecektir. Onun Kur'ân kaynaklı, köklü, kalıcı eser ve hizmetleri de çağını olduğu gibi sonraki çağları da aydınlatabilecek, ihtiyaçlara cevap verebilecek güçtedir. Sonra gelecek olanlar ise ona yardımcı ve programını uygulayıcı olmaktan öte gidemeyeceklerdir.

MESİH

*Mesih Hz. İsa (as) için denmektedir.

*Hz. İsa (as)'nın bir lakabı olan "mesih" kelimesi, "MSH" kökünden gelir. İbn Abbas'a göre Hz. İsa (as), değişik hastalara el sürüp, onları Allah'ın izniyle sağlıklarına kavuşturduğu için bu lakabı almıştır. (bk. el-Kurtubî, IV/89)

*Bir mu’cize eseri, babasız olarak Hz. Meryem’den yaratılan Hz. İsâ, dört büyük peygamberden biridir. Otuz yaşına geldiğinde kendisine peygamberlik verilmiş, üç sene sonra da Yahudîlerin sûikastlarına maruz bırakılmadan Allah tarafından gökyüzüne çıkarılmıştır. Mesih ünvanıyla da anılır. Meshederek hastalıkları iyileştirdiği, Hz. Zekeriya kendisini meshettiği, yeryüzünü meshedeceği, yani katedeceği gibi hususlar yüzünden bu ünvanın verildiği belirtilir. Rivayetlere göre Hz. İsa, âhirzamanda tekrar yeryüzüne inecek ve ümmet-i Muhammed’den olacaktır.

*Ekser Hıristiyanlar ise, onun Platus zamanında çarmıha gerildiği, sonra da diriltilip gökyüzüne çıkarıldığına inanırlar. Onun yerini gösteren 12 Havarîden İskaryot, sonradan hiyanetinden pişmanlık duymuş ve kendini asmıştır. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi konusunda Hıristiyanlar üç gruba ayrılmışlardır. Melkâiye denilen grup, Hz. İsa’nın hem bedenen, hem de rûhen çarmıha gerildiğini, fakat bu ölümün ruhuna doğrudan değil de temasla ve hissen vâkî olduğuna inanırlar. Yakubiye denilen diğer bir grup iki cevherden meydana gelen cevher-i Mesih'in idam edildiğini, Nasurîler denilen üçüncü grup ise bedenen öldürüldüğünü, fakat ruhunun göklere yükseldiğini söylerler.( Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, 3:1517-1518)

*Kur'an bu konuda gâyet net ve kesin açıklamada bulunmaktadır. Konuyla ilgili bazı âyetler şu meâldedir: "Yahudîler, İsa'yı öldürmek için hile yaptılar. Allah da onları kurdukları tuzağa düşürdü ve İsa diye kendilerinden birini öldürttü. Allah, hileyi hileyle cezalandıranların en hayırlısıdır.

"O vakit Allah buyurdu ki: 'Ey İsa! Seni ecelin geldiğinde öldürecek olan Benim. Seni Ben semaya yükselteceğim, Yahudîlerin suikastından tertemiz kurtaracağım ve sana uyanları Kıyamete kadar, seni inkâr edenlere üstün kılacağım."(Al-i İmran Sûresi, 54-55)

*Diğer bir âyette ise, meseleye daha da açıklık kazandırılmakta ve şöyle buyurulmaktadır:
"Onlar, İsa'yı inkâr etmeleri, Meryem'e pek büyük bir iftirada bulunmaları ve 'Allah'ın Resûlü Meryem oğlu Mesih İsa'yı biz öldürdük' demeleri sebebiyle de lânete uğramışlardır. Onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat başkası ona benzetildi de onu öldürdüler. Muhakkak ki, bu hususta ihtilâfa düşenler, İsa'yı öldürüp öldürmedikleri hakkında şüphe içindedirler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur; kapıldıkları şey, ancak bir zan ve tahminden ibarettir.

*"Hakikatte ise, Allah, onu Kendi huzuruna yükseltti. Allah'ın kudreti herkese gâliptir ve Onun her işi hikmet iledir." (Nisa Sûresi, 157-158)

*Âyette, açıkça Hz. İsa'nın asılmadığı, ona benzetilen başka birinin öldürüldüğü anlatılmaktadır. Âyeti tefsir eden âlimler, bu hususu şöyle yorumlamışlardır: Yahudîler, Hz. İsa'yı öldürmek maksadıyla yanına girdiklerinde onu bulamadılar. Çünkü Cenab-ı Hak, onu gökyüzüne çıkarmıştı. Telaşlanan ve halkın karışmasından korkan Yahudîler, bir kişi tutup onu Hz. İsa diye çarmıha gerdiler. Halk çarmıha gerilen adamı ismen tanısa da şahsen tanımamaktaydı.

*Bu âyetler açıkça göstermektedir ki, Hz. İsa'yı öldürme teşebbüsüne geçen Yahudîler onu öldürememiş, Cenab-ı Hak onların tasallûtundan onu kurtarıp gökyüzüne çıkarmıştır.

*Ümmet-i Muhammed (a.s.m.) birçok yönleriyle övülen bir millettir. Kur’ân’da da, diğer İlâhî kitaplarda da övülmüştür.

*Hz. İsâ, İncil’de, bu ümmetin övgü dolu sıfatlarını gördüğünde, onlardan eylemesi için Allah’a duâ etmiş, Allah da onun duâsını kabul etmiştir. Günü geldiğinde müceddit olarak yeryüzüne inmesi bunun içindir. Hz. İsa (a.s.) Peygamber Efendimiz (sav)’e ümmet olmak için inecektir. Hakiki İncil’de Muhammed aleyhissalatü vesselamın üstünlüklerini gören Hz. İsa, onun ümmetinden olmak için dua etmiş, Allah duasını kabul buyurmuş. (bk. Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Feza Gazetecilik, 1996, 14/74; Herkese Lazım Olan İman, Ebü’l-Baha Ziyaeddin Mevlana Halid b. Ahmed Halid-i Bağdadi, 1242/1827 ; Trc: Kemahlı Feyzullah Efendi, 6. bsk., İstanbul, 1989)

*Bir kısım âyet ve hadislerde, Kıyamet alâmetlerinin anlatıldığını görürüz. Bunlar hadis kitaplarında olsun, İslâm âlimlerinin eserlerinde olsun, "Kıyamet alâmetleri" başlığı altında toplanmıştır. Bu alâmetlerden biri de, Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesidir. Yani İsa Aleyhisselâm, Kıyamet kopmadan önce yeryüzüne inecektir. Cenab-ı Hak, bir âyetinde, "İsa'nın inişi Kıyamet alâmetlerindendir" buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Resûl-i Ekrem de (a.s.m.), birçok hadislerinde, Hz. İsa'nın ineceğini bildirmişlerdir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:

"Sizler on alâmeti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz. ... Biri de İsa Aleyhisselâmın inmesi..."(Müslim, Kitabü'l-Fiten: 39)

*“Hayatım Kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adaletli bir hâkim olarak içinize inmesi yakındır."(Buharî, Büyû: 102; Mezalim: 31; Enbiya: 49; Müslim, Kitabü'l-İman: 242; Ebû Davud, Melahim: 14)

*Peygamberimizin,“Hz. İsa âhirzamanda gelecek, şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek” (19) müjdesi gereğince yeryüzüne bir insan olarak inecektir.

*Hz. İsa'nın en büyük muvaffakiyetlerinden biri ise, Deccalı öldürmesidir. Hz. Mehdî’yle birlikte bunu gerçekleştirecektir.

*Deccal'ın çıkışı, icraatı nasıl dehşetliyse, öldürülmesi de o ölçüde önemli ve sevindiricidir.

*Rivayete göre Resûl-i Ekrem (a.s.m.) Miraca çıktığında Hz. İsa'yla görüşmüş; Deccal söz konusu olmuş ve Hz. İsa şöyle demişti: “Rabbim bana Deccalın çıkacağını haber verdi. Yanımda kadib ağacından yapılmış iki ok bulunacak. Deccal onları görünce kurşunun erimesi gibi eriyecektir."( Abdullah bin Mes'ûd, Tefsîru İbni Mes'ûd, s. 243)

*Bu hakikati, Resûl-i Ekrem Efendimiz de (a.s.m.) şöyle haber vermiştir."Allah'ın düşmanı olan Mesih-i Deccal, İsa Aleyhisselâmı görünce, tuzun suda eridiği gibi erir. Hz. İsa, onu terk edip bıraksa bile helâk oluncaya kadar eriyip gidecektir. Lâkin Allah, onu bizzat İsa Aleyhisselâmın eliyle öldürür."(Müslim, Kitabü'l-Fiten: 34)

*Diğer birkaç rivayet de şöyledir:  “İsa (a.s.) gökten inecek, Deccalı öldürecek veya Hz. Mehdî’nin Deccalı öldürmesine yardım edecek.”(Kittânî, A.g.e., s. 145)

*Önce Deccal çıkar, kademe kademe plânladığı sinsî icraatını yapmaya başlar. Istıraplı bir dönem başlar. Son derece sıkıntılı günler yaşanır.(Müsned, 6:125, 435; Müslim, Fiten: 110)

*Evet, onun döneminde mü'minler şiddetli sıkıntı ve açlık çekerler. Afik Akabesine veya Şam'daki Duhan tepesine sığınmak zorunda kalırlar. İşte böyle bir zamanda Hz. İsa bir sabah namazı vakti gelir, Deccal onu görünce kurşunun eridiği gibi erir.( Müsned, 3:368; 4:216-217)

*Deccalın öldürüleceği yerin Afik Akabesi olması da enteresandır. Hz. İsa burada şeytanla mücadele etmiş, sonunda Cenab-ı Hakkın yardımıyla gâlip gelmişti. Aynı yerde aynı şekilde Deccalı mağlup edecektir.( Sarıtoprak, A.g.e., s. 128)

Yazarın Diğer Yazıları