Cemal İncesoyluer

Rachel

Cemal İncesoyluer

  • 1505


“Umi…Umi…” diye feryat eden 9 yaşındaki Filistinli kızın görüntülerini, koltuğa uzanıp televizyondan izlerken, kanım dondu. 

Siyonist askerlerin silahlarının gölgesinde, gökten adeta kan ve ölüm yağarken, evdeki rahatlığımdan utandım. 
Annesini şehit etmişlerdi ve Filistinli kız, bu dünyada kimsesiz kalmıştı. 


Annesinin cenazesini dahi ablukaya alan Siyonist askerlerin çapraz tüfekleri arasından uzattığı zayıf ve çelimsiz elleri uzanıp babasının üstü açık tabutuna dokunamıyordu. 
Buna dahi izin vermiyorlardı. 
 

Filistinli kızın “Umi… Umi…” yani “Anne… Anne..” feryadı, bizim gibi rahat evlerinde televizyon izleyen insanları dahi rahatsız ediyordu. 
 

Uzun süre, daha doğrusu son 10 yıla kadar, ne Filistinlilerin “intifadası”, ne “Gazze ablukası”, nede can pazarındaki Filistinlilerin her gün onlarca yüzlerce şehit edilmesi, pek umurumuzda olmadı. 12 Eylül darbesinden önce, bir sol söylemi olan FKÖ ve merhum Arafat, sağ cenah tarafından yasaklılar arasındaydı. Sağcılık adına konulan bu “yasak rezervi”, ne yazık ki ne insanlık, nede Müslümanlık adına Filistinlilerin yanında olmamıza bu katı ve boş ideoloji hep engeldi. 
 

Ve Rachel Aliene Corrie…
 

Bizi utandıracak, insanlığımızdan tiksindirecek, Müslümanlığımızı sorgulatacak bir eyleme imza attı. Rachelin bu eylemi, dönüşü olmayan bir yola girmesini, Filistinlilerin için hayatını feda etmesi anlamına geliyordu. Ortadoğu'da bir hançer gibi kurulan İsrail, böylece Filistinlilerin 50 yıllık katliamına adım attı. 
 

8 Aralık 1987, Filistin'de İsrail işgaline karşı topluca başkaldırma niteliği taşıyan intifada hareketinin başlangıç tarihidir. Filistinliler aleyhine sonuçlar doğuran barış görüşmeleri ve Sabra-Şatilla Katliamı'nın ardından FKÖ'nün Lübnan'dan çıkarılması, Filistin halkının tepkisinin büyümesine neden oldu. İntifada olarak adlandırılan ayaklanmanın ilk adımı 7 Aralık 1987'de atıldı. Gazze bölgesinde bir Yahudi kamyoneti, Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak dört Filistinlinin ölümüne ve dokuzunun da yaralanmasına neden oldu. İntifada için ilk organizasyon Gazze İslam Üniversitesi Öğrenci Meclisi tarafından yapıldı.
 

Yaralıların bulunduğu Şifa Hastanesi'nin çevresinde toplanan öğrenciler Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (Hamas) mensuplarıydı. Hamas'ın ilk temelleri Mısır'daki Müslüman Kardeşler cemaatinin kurucusu İmam Hasan el-Benna'nın Filistin'e gönderdiği mücahitler tarafından atıldı. Bu mücahitler ve onların etrafında toplananlar aynı zamanda 1948'de işgalcilere karşı başlatılan mücadeleye fiilen katılmışlardı. Onların ardından gelen kişiler ise 1948 savaşından sonra eğitim ve tebliğ çalışmalarına katıldılar. Bütün bu çalışmalar sonunda güçlü bir taban oluştu. Bu taban zamanla belli bir disiplin içinde örgütsel yapıya kavuştu ve 1987 sonunda da geniş bir halk kitlesinin direnişine öncülük etti.
 

İntifada hareketi Gazze Şeridi'nde başladı, ancak kısa sürede Batı Şeria'ya yayıldı. Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara işgal karşıtı yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu. Ancak, sapan, taş ve sopalarla karşılık veren Filistinlerin karşısında ağır silahlarla donanmış İsrail askerleri vardı. Filistinli siviller arasında yüksek can kayıpları meydana geldi. 1993'e kadar süren protestolarda toplam can kaybı bini aştı. İntifada yıllardır ezilen, işkence edilen, zorla evlerinden kovulan, en ağır katliamlara uğrayan bir halkın kadın-erkek, yaşlı-genç hep birlikte işgalci İsrail'e karşı oluşan doğal bir başkaldırı hareketinin adı oldu.
 

Türkiye'de bir gazete tarafından bir fotoğraf yayınlandı. 
Yine Gazze kuşatmadaydı. Yaser Arafat, karargahında ablukaya alınmıştı. Su yoktu, ekmek yoktu… Hatta elektrikler kesilmiş, merhum Arafat bir masa etrafında arkadaşlarıyla çalışıyordu. Gazete o fotoğrafı yayınladı ve manşeti de “MUM IŞIĞINDA İNSANLIK” başlığını kullanmıştı. 
 

Öyle bir tezgah yaptılar ki, Filistin için mücadele eden HAMAS ile FKÖ birbirine düşürüldü. 
Hep böyledir… Parçala, böl ve ye!
 

Buldozer tarafından iki kez çiğnenmesi sonucu kafatası kırıldı, kaburgaları parçalandı ve akciğerleri delindi . 
Gazze, hala kuşatma altında. 
 

Mavi Marmara'da Siyonist lejyonerlerinin bütün dünyanın gözü önündeki katliamına, bir din adamının “İsrail otoritesinden izin alınmalıydı” sözü, hala sol yanımızı sızlatıyor. 
Ama Rachel, kendisini gözünü kırpmadan buldozerlerin altın atmıştı. 
Adalet… Hangi zalimin dudakları arasındasın!
 

Filistinli Roksani de feryat ediyor…”Katiller…” diye Siyonist lejyonerlere kafa tutuyor…
Biz bütün bunları, evimizde ayağımızı uzatıp, televizyonlarda izliyoruz. 
 

Filistinden, Gazze kuşatmasından bize ne? Suriye'deki can pazarından, varil bombalarıyla öldürülen çocuklar derdimiz mi? Diyoruz… Biz kendi yoksulumuza bakmalıymışız!...
 

Kendi yoksulumuzun ekmekleri, iki vicdanlı varsılın zekat ve infakları “himmet sofralarında” devşirilip, bankalar kuruluyor…
 

Etyopya, Sudan, Mymar…
Birkaç Müslüman ülkelere göstermelik yardımlar, göstere göstere tırlarla yola revan oluyorlar. Buralarda dağıtılan yardımlar, nerdeyse lokma lokma televizyonlardan gösteriliyor. 

Rachel öldü. Bizim ilahiyatçılar, bu kadına manevi bir unvan verir mi acaba?
Filistinlilerin davası uğruna, kendisini buldozerlerin altına attı, Rachel!
 

Söyleyin bakalım, biz mi Müslümanız Rachel mi?


Eğer bu konuyu da İsrail otoritesine soracaksanız, ahret yurdunda, o mahşer gününde Allah'ın size bize ne soracağınızı sanıyorsunuz? 

Yazarın Diğer Yazıları