
Bediüzzaman ismi nasıl verilmiştir?(1)
Dr. Vehbi Kara
- 672
“Bediüzzaman Said Nursi” ismi hakkında çeşitli sorular soruluyor. Deniliyor ki “Bu ismi kim vermiştir?”, “Niçin esma-i hüsnadan bir ismi kullanıyor?” Bir başka yerde ise bu isim ile kendisini övmekte ve yüceltmektedir, denilerek eleştiri yapılmaktadır.
Bu soru ve eleştirilere bir cevap vermek anlatmak benim gibi Bediüzzaman’ın eserlerini okuyan ve çok istifade eden birisinin boynuna borçtur. Dilimiz döndüğünce izah edelim:
Her şeyden önce Bediüzzaman ismini kendisi almamıştır. Zira daha çocuk yaşta öylesine parlamış ve harika halleri görülmüştür ki halk ve hocaları tarafından “Bediüzzaman” diye çağrılmaya başlamıştır.
Allah’ın güzel isimleri Müslümanlar tarafından çok sık kullanılmaktadır. Bazı isimlerin başına “Abdül” yani kulu manasına gelen bir takı kullanılsa da çoğu defa yalın olarak da kullanılmaktadır. Rahim, Rauf, Metin, Bedii ve daha nice isim Allah’ın 99 ve sıfatı olup birçok kişi tarafından kullanılmaktadır ve yüzyıllardır kullanılmıştır.
Bediüzzaman, kelime manası olarak "zamanın güzelliği" demektir. Bu lakap ile tarihte meşhur olan başka isimler de vardır. Mesela büyük Arab edebiyatçısı "Bediüzzaman-ı Hemedânî" bunlardan sadece bir tanesidir.
Bediüzzaman’ın bu ismi kabullenmesinin bir sebebi de yazmış olduğu Risale-i Nur Külliyatının manevi isminden dolayıdır. Şualar isimli eserinde şöyle der: "Şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı, benim değildi; belki Risale-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş." (bakınız 8. Şua)
Eski Said döneminde imzasını Bediüzzaman diye atarken, Yeni Said döneminde Said Nursi'yi tercih etmiştir. Bu noktada eskiden kendisine sorulan bir suale şöyle cevab verir: "Sual: Sen imzanı bazen 'Bediüzzaman' yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.
"Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu unvan ile ibraz ediyorum.(gösteriyorum). Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, suretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi (muhakeme ve üslupları), benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu unvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım, 'bedî', acip demektir." (Hutbe-i Şamiye'nin Zeyli)
Özel niteliğe sahip bazı isimlerin yerine, başka bir isim ikame edilemez. İşte “Bediüzzaman Said Nursî” ismi de böyle bir isimdir. Bu ismin yerine başka bir isim koymak doğru değildir. Çünkü her insan nasıl çağrılmak isteniyor ise o şekilde kendi ismi ile hitap edilmelidir. Bediüzzaman Said Nursî de kendisine verilen onlarca isimden sonra bu isimde karar kılmıştır.
Başka amaçlar güden, özellikle ‘Said-i Kürdî’ vurgusunu tekrarlayan ırkçılara dikkat etmek lâzımdır. Zira Bediüzzaman Said Nursî, bu fenalığa şöyle dikkat çekmektedir: “Isparta’da ve burada bazı isticvablarda (sorgularda) ismim ‘Said Nursî’ iken, her tekrarında ‘Said Kürdî’ ve ‘Bu Kürt’ diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem âhiret kardeşlerimin hamiyet-i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zıt ve muhalif bir cereyan vermektir.” (Tarihçe-i Hayat)