
Bediüzzaman ismi nasıl verilmiştir?(6)
Dr. Vehbi Kara
- 615
31. Mart'ın otuz birinci günündeki dehşetli hareketi görmüş ve halkı anarşistlikten kurtaran şeriat lafzını yalnız görmüştür. Anlamıştır ki iş fena, itaat muhtell, nasihat tesirsizdir. Yoksa her vakit gibi yine o ateşin söndürülmesine teşebbüs edecekti. Fakat yine de isyanı bir derece bastırmıştır. Harbiye Nezaretindeki askerler içine Cuma günü ulema ile beraber gitmiş gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaate getirmiştir. Nasihatleri tesir etmiştir ki, şöyle demiştir: "Ey asâkir-i muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatinize vabestedir. Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslam’a zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki, asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerç olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, hâlbuki şeriate muhalefet ediyorsunuz. Ve lekedar ediyorsunuz. Şeriat ile, Kur'ân ile, hadîs ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulü'l-emre itaat farzdır. Sizin ulü'l-emriniz, üstadınız, zabitlerinizdir. Nasıl ki, mâhir mühendis, hâzık tabip bir cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine zarar vermez. Kezâlik, münevverü'l-efkâr ve fenn-i harbe âşinâ, mektepli, hamiyetli, mü'min zabitlerinizin bir cüz'î nâmeşru hareketi için itaatinize halel vermekle Osmanlılara, İslâmlara zulmetmeyiniz. Zira itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir. O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin muntazam ve mutî asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir”.
32. Doğu’nun perişan halini görüp anlamıştır ki dünyadaki saadet üniversitelerle olacak. Tâ ki din alimleri fenlerle ünsiyet peyda etsin, alışsın. Ve o saik ile İstanbul’a gelmiş Padişah II. Abdülhamid’e müracaat etmiş fakat müracaatı yerine maaş ve ihsan-ı şahane verilmiştir. Bediüzzaman bunu kabul etmeyip reddedince hapse ve tımarhaneye atılmıştır. Zira ihsanı şahaneyi yani Padişah’ın özel hediyesini kabul etmemek tarihte eşine rastlanmayan bir durumdu.
33. İslâm ülkelerinin merkezi ve rabıtası olan hilâfet makamını korumak maksadıyla Sultan Abdülhamid Han Hazretlerine nasihat etmeye çalışmıştır. Demiştir ki: "Münhasif Yıldızı (sarayını) darülfünun et, tâ Süreyya kadar âli olsun. Ve oraya seyyahlar, zebânîler yerine ehl-i hakikat melâike-i rahmeti yerleştir, tâ cennet gibi olsun. Ve Yıldız'daki milletin sana hediye ettiği servetini, milletin baş hastalığı olan cehaletini tedavi için büyük dinî darülfünunlara sarf ile millete iade et. Ve milletin mürüvvet ve muhabbetine itimad et. Zira, senin şahane idarene millet mütekeffildir. Bu ömürden sonra sırf âhireti düşünmek lâzım. Dünya seni terk etmeden evvel sen dünyayı terk et. Zekâtü'l-ömrü ömr-ü sâni yolunda sarf eyle!"
Bu maddeler çok daha fazla çoğaltılabilir. Fakat maksat Bediüzzaman Said Nursi’yi tanımak tanıtmak olmasından dolayı bir soruyu bahane ederek yazmaya çalıştım. Fakat Bediüzzaman’ı tanımanın en iyi yolu onun hayat hikayesini ve kahramanlıklarını madde madde yazmak değil şaheser eser olan Risale-i Nur Külliyatını okumakla mümkündür. Kim ki bu eserleri anlayarak okur ise zamanın mühim bir âlimi olabilir, vesselam…