
DAEŞ'i Batı Destekler Fakat Batı Komplosu Değildir
Dr. Vehbi Kara
- 705
DAEŞ İsimli örgüt konusunda iki görüş var. Araştırmacıların önemli bir bölümü DAEŞ’i Batı’nın komplosu olarak değerlendiriyor. Ne yazık ki bu değerlendirmeleri yapanlar arasında afakî, uçuk, garip, birbirini tutmayan, eksik kalan tezler de var.
Arapları tanıyan ve Arap kültürünü az çok bilen insanlar bilimsel ve tarihi deliller ortaya konulduğu takdirde DAEŞ’in dışarıdan örgütlenen bir güç değil de yapılan eylemlerin bir sonucu olduğunda ittifak edeceklerdir.
DAEŞ, Irak El Kaidesinin devamı olan, Sünni öfke üzerine oturmuş, harici ve tekfirci düşünceye sahip bir yapıdır. ABD’nin Irak’ı işgali, Ebu Gureyb Cezaevinde yaşanan işkenceler ve sonrasında ABD’nin bölgeyi Maliki yönetiminde Şii bloğa bırakması bu örgütü doğurmuştur.
Maliki, Esat, İran ve İran Hizbullah’ının bölgedeki ortak katliamları, uyguladıkları devlet terörü var olan Irak El Kaidesini, Saddam kalıntılarıyla ve bölgedeki bazı Sünni aşiretlerle birleştirmiştir. Bu arada İran ve Suudi arasındaki mezhep kavgası da DAEŞ’in ekmeğine yağ sürmüş bu örgütü daha da büyük aktör haline getirmiştir. Körfez ülkeleri de bir dönem İran ve Şii bloğunun önünü kesmek için bu radikal Sünni yapılara el altından destek vermiş lakin bu yapı büyüyüp kendi ülkelerinin halkını etkileme, iktidarlarını tehdit etme ihtimali doğunca da bu desteği bırakarak politikalarından vazgeçmişlerdir.
Batı ise bu kavgaya bilerek göz yummuş hatta zayıf olan Şii tarafının palazlanmasına göz yumarak kavgayı biraz da kışkırtmıştır. Fakat DAEŞ’i desteklediğine dair bir kanıt ve delil bu güne kadar ortaya konulabilmiş değildir. Tam aksine Batı ülkeleri kendileri açısından en büyük tehlikenin DAEŞ gibi radikal örgütlerden geleceğini düşünerek aşırıya kaçan uygulamalara girmişlerdir. Dini ve milli geleneklerinden bir tanesi olan Noel kutlamalarının iptal edilmesi meseleye ne derece ciddi yaklaşıldığının bir örneğidir.
Musul, DAEŞ tarafından alınırken, oradaki Maliki askerlerinin halk tarafından birer işgalci olarak algılandığını bilmek gerekir. Şii askerlerin neden üniformalarını çıkarıp kaçtıkları başka türlü izah edilemez. halk Şii askerlere tepkili olmasa Musul işgal edilemezdi.
Bir kısım Selefi yazarlar, işin ucu kendilerine dokunacağı için DAEŞ konusunda pek konuşmak istemez. Onlar sadece Batının günahlarına odaklanarak kendi batıl düşüncelerini ve radikal söylemlerinin tartışılmasını ve konuşulmasına pek yanaşmazlar.
Bu vesile ile öncelikle selefiliği izah etmek gerekiyor. Çok yanlış olarak Müslümanların “Selef-i Salihin” adını verdikleri Sahabeden sonra gelen Tabiin ve Tebe-i Tabiin’in ismini haksızca gasp ederek kendilerine “Selefi” adını vermeleri onların birer Harici kaçkını olduklarını gizleyemez. Her ne kadar bir kısım DAEŞ militanı Haricileri kötüler ise de davranış kalıpları incelendiğinde aynı kökten beslendiklerini anlamak için zeki olmak gerekmez. Bunlar ayetlerin zahirine bakıp kendi kibirlerine güvenerek İslam alimlerini hiç dikkate almadan hareket ederler. Hadislere ve sünnete uymayı bir kenara bırakın İslam alimlerini ve kitaplarını reddettikleri için icma-i ümmeti ve kıyas-ı fukahayı dinlemezler.
DAEŞ'in bir kısmı kendilerini Hanbeli mezhebinden saysa da çoğu mezhepsiz vahşi ve bedevi insanlardır. Medeniyetten, ilim ve irfandan pek nasipleri olmamıştır. Varsa yoksa kılıç ve savaş, bunların yegane geçim kaynağıdır. Vehhabiler gibi zaman içerisinde medenileştikçe bunların sayısının azalması ve etkinliklerinin kaybolması ihtimal dahilindedir. Fakat şundan hiç şüphe etmemek gerektir ki Haricilerin bayraktarı olan bu vahşi insanlar asla bitip tükenmezler. İncelir, küçülür fakat kopmaz. Bu damar bir şekilde kendilerine taraftar bulur. Zira insanlar arasında nefis ve Şeytanın tuzağına düşmüş çok zavallı vardır.
DAEŞ ve benzeri Harici kökenli yapılar iyi savaşırlar ancak savaş durulunca dar, tekfirci, tekelci ve ufuksuz bakış açıları sebebiyle halkı yönetemezler ve halkla kavga ederek küçülürler. Arabistan’da Vehhabiler ve Afganistan’da Taliban- El Kaide savaşçıları böyledir. Irak ve Suriye’de ortalık bir ara sakinleşince DAEŞ, ilk olarak kendine destek veren aşiretlerle kavga etmiştir. Hem de ne zalimce ve vahşice...
Örnek olarak şu hadise dikkat çekicidir. Zaman el-Wasl tarafından bildirilen haberde, Deyr ez- Zor şehrinde bulunan Sünni Şeytat kabilesi Temmuz 2014 yılında DAEŞ yönetimine karşı isyan etmişti. DAEŞ yönetimine karşı isyan eden kabile üyeleri, üç gün süren şiddetli çatışmalar sonunda vahşice katledilmiş 900'den fazla kabile üyesi öldürülmüştü. Deyr ez-Zor kenti meydanında, Suriye istihbaratı ile işbirliği yaptıkları suçlamasıyla çarmıha gererek idam edilen ve aynı kabileden 2000 kişinin öldürülüp toplu mezarlara gömüldüğü vahşilik içine düştükleri seviyeyi göstermektedir.
Bir kısım kişiler Hz. Ömer’e bir kısmı ise Hz. Ali’ye atıfta bulunarak haricilerle ilgili yapılması gereken şeyi şu şekilde anlatırlar; “Onlarla tartışmayın, tartışsanız bile Kuran’dan değil sünnetten, peygamberin uygulamalarından bahsedin, çünkü ayetleri tevil eder, başka yere çekerler” demektedir. Sonraki merhalelerde ise komutanlarına “Onlarla tartışmayın, ayetlerle ordunun kafasını karıştırırlar, onları öldürün” denilmiştir.
Ortadoğu’da sorulmayacak soru, değişmeyecek denge, olmayacak ittifak yoktur. Dengeler her an değişmeye müsaittir. Türkiye’nin bu bölgedeki en önemli şansı bağımsız karar alabilen ve ülke menfaatlerini gerektiğinde Batı’ya karşı dahi savunabilen bir yöneticiye sahip olmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu güne karşı onurlu duruşu ile ve Müslüman halkların savunuculuğu ile milyonlarca insanın desteğini kazanmıştır. Yakın bir zaman önce gemi ile gittiğim Lübnan Saida'da gördüğüm manzara ve aradan aylar geçmiş olmasına rağmen Erdoğan'ın ziyaretinden kalan fotoğrafların hala asılı kalması bu sevginin ne ölçüde büyük olduğunu göstermektedir. Bu yüzden İsrail, DAEŞ, Rusya ve İran-Esed gibi farklı kitlelerin en başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alması şaşırtıcı değildir.
Lakin Allah her şeyi görüyor ve biliyor zira herkese şah damarından daha yakındır. Mazlumun ahı arşa dayanır. İşte o zaman gelecek dehşetli gazabın vakti dolmuş demektir. Zulüm de payidar kalmaz. Kısa bir zaman sonra DAEŞ terörü aynı PKK terörü gibi sona erecektir. Zira içyüzleri ortaya çıkmıştır ve gizlemeye güçleri yetmeyecek kadar zulüm ve vahşette ileri gitmişlerdir. Kimsenin bundan şüphesi olmasın vesselam…