
Hama'da 40.000 kişi öldürdük. Şimdi 100.000 kişi öldürüp derslerini vereceğiz
Dr. Vehbi Kara
- 803
Evet Milli Şef duymaz işitmezdi, sağırdı. Kan kardeşimizi Ruslara kurban vermek ona göre hiç de yanlış değildi. Her ne ise biz bu acıyı ciğerimize gömüp şimdiki acı ile dertlenelim ve çareler arıyalım. Bakın Suriye’de 2-3 Şubat 1982’de Hama’da yaşanan ve 34. yıldönümüne girilen katliama dair en çarpıcı itiraflar neydi?
Thomas L. Friedman, From Beirut to Jerusalem’da şöyle diyordu: Suriye isyanının ilk aylarında ise kulaktan kulağa dolaşan en yaygın söylenti, Beşşar Esed’in başta annesi olmak üzere aile fertleriyle yaptığı bir toplantıdaki konuşmaydı. “Hama’da 40.000 kişi öldürdük. Şimdi 100.000 kişi öldürüp derslerini vereceğiz”.
Rıfat (Esed) Hama’da ne yaptığını çok iyi biliyordu. Gazeteci arkadaşının aktardığına göre, Lübnanlı iş adamına şöyle demişti: ‘Neden bahsediyorsun? 7.000 mi? Hayır, hayır. Biz 38.000 kişiyi öldürdük.”
Bu söylenti o kadar çok farklı yerde ve o kadar çok farklı kişiden duyulmuştur ki Hama üzerinden mesaj vermenin ne denli etkili olduğunu anlamaya yarıyordu. Esed rejimi bütün Suriye’yi Hama yapma hedefini son beş yılda hayata geçirmişti.
2 Şubat 1982’de Hama katliamında yaşananlar ve daha önemlisi bu katliama verilen tepkilerle, Mart 2011’de başlayan Suriye isyanı arasında benzerlikleri aşan bir benzerlik vardır. Öncelikle, 1982 Hama’nın ‘vahşetinden daha çarpıcı olan yönü’ katliama yapılan karartmadır. Dünya Hama’da yaşanan katliamı günler sonra ancak duyabilmiş, aylar sonra fark etmiş ve ancak 1983 ortasından itibaren detaylarına ulaşılabilmiştir. Lakin işin hazin yanı, bugün Suriye’deki katliamlara karşı gösterilen duyarsızlığın, 1982’de Baas rejiminin yaptığı karartmadan farksız oluşudur.
Hama katliamına verilen tepkilerdeki aktörlerin pozisyonunu da -Türkiye hariç- son Suriye krizinden ayırt etmek mümkün değildir. Hatta Hama katliamına dair herhangi bir tarihsel anlatımı okuduğunuzda, 1982’yi metinde bir an görmezden gelseniz dahi, aynı vahşetin 2012’de ya da 2015’te birebir yaşandığı şeklinde anlaşılması maddi bilgi düzeyinde sıkıntılı bir durum ortaya çıkarmaz.
Bu denli tekrar eden vahşetlere, bölgeden ve uluslararası aktörlerden gelen tepkiler de benzerliklerini koruyor. Özellikle İran’ın, en az Esed rejimi kadar ve pozisyonunu koruduğunu görürsünüz. Hama katliamı sonrası tıpkı Suriye isyanında olduğu gibi ‘Siyonistleri’ işaret eden İran medyası ile 1960 ve 70’lerde Lübnan’da savaşmış ve ‘Suriye Mafyası’ olarak bilinen ekibin de devrimle birlikte belirleyici bir konuma ulaşmasıyla, Baas rejimini destekleyen pozisyonu inşa etmişlerdir.
Suriye isyanının Hama katliamına rağmen hayata geçmesi de başlı başına önemli bir konudur. Zira Hama’nın Suriye’de oluşturduğu travmaya rağmen, Suriyelilerin Baas rejimine karşı isyan edebileceğine ihtimal verilmiyordu. Ancak Irak işgalinin fay hatlarını kırması ve Arap İsyanlarının etkisiyle, Suriyeliler Esed rejiminin ne kadar ileri gidebileceğinin fazlasıyla farkında olarak ayağa kalktılar.
Bu durumu, isyanın ilk aylarında önemli muhalif figürlerle muhatap olan hemen herkes tespit etmiştir. Yukarıda zikredilen “söylentiler” genel olarak o dönem bir ‘korku unsuru’ olmaktan ziyade ‘motivasyon ve yüzleşme imkânı’ olarak dillendirilmektedir. Sonuç itibarıyla, 20. yüzyılı ‘Hama hafızası’ ile tamamlayan, 21. yüzyılın başında ise çok daha büyük acılara düçar olan Suriye, Hama katliamından 34 yıl sonra ağır bedellerle Esed rejimi eksenine teslim olmak üzeredir.
Bugün tıpkı Hama’da olduğu gibi, Batı’nın karartması, Rusya-İran eksenin tam teşekküllü desteği ve DAİŞ gibi devrim karşıtı tahripkâr bir unsura rağmen, Suriye muhalefeti varlığını korumaya çalışıyor. Allah hükümetimize zeval vermesin. Rabbimden dileğim Rusya başta olmak üzere vahşilikte yamyamlara fark atan gözü dönmüşleri kahhar bir el ile tokatlamasıdır…