Dr. Vehbi Kara

Kâinatın Merkezine Seyahat

Dr. Vehbi Kara

  • 619

Bugün bir yolculuk yapacağız. Kâinatın merkezine doğru öyle bir sürat ve çabuklukta gideceğiz ki başımızın dönmemesi için sağlam bir gemiye ve emniyetli bazı özel giysilere bürünmemiz gerekiyor.

Bu yolculukta kullanacağımız gemi namazdır. Burak gibi bizi her türlü tehlikeden korur aynı zamanda hiçbir uzay gemisinin erişemediği süratle yolculuk yapmamızı sağlar. Özel giysimiz ise imandır. İman elbisesi ile Kâinatın dışına çıksak veya atomaltı parçacıkların dünyasına dahi girsek hiçbir kimse bize bir fenalık yapamaz.

Bu yolculuk sadece maddi âlemde gerçekleşmeyecek. Madde aleminin dahi dışına çıkıp kainatın merkezine kadar çok geniş bir alanda seyir yapacağız.

İşte şimdi yolculuk başlıyor. Personel manevra yerlerine! Vira Bismillah!

Kainatın merkezine seyahat etmeden önce görünen maddi alemin dışına kadar yol alıyoruz. Evrene dışarıdan bakacak kadar uzak mesafelere gidiyoruz ve buradan yıldızlar galaksiler ile dolu evrenin şeklini görmeye çalışıyoruz. İç içe geçmiş daireler gibi evrene bakarak merkezindeki dairenin ne olduğunu görmeye çalışıyoruz.

Semavat âlemi de denilen kâinata baktığımızda gözümüze çarpan ilk şey hayat sahipleridir. Bitkiler, hayvanlar, insanlar, cinler, ruhani varlıklar ve hatta meleklerle dolu bir alemi müşahede ediyoruz. Bu alemin merkezinde ise hayat sahiplerinin var olduğunu görüyoruz. Zira her şey, bütün varlıklar hayat sahibi olan canlılara hizmet ediyor…

Yolculuğumuza buradan devam edelim. Canlılar âlemine ve hatta bu âlemin de merkezine doğru rotamızı çizip iman ve namaz vasıtalarımızla süratli yolculuğumuza koyulalım. İman giysisi ve Burak gibi hızlı vasıtamız olan namaz, bize her türlü kapıyı açıyor. Öyle bir seyir yapıyoruz ki bu kadar hızlı hareket etmemize rağmen başımız dönüp sarhoş olmuyoruz. Gittiğimiz her yerde büyük iltifata mazhar olup sorduğumuz her türlü soruya ikna edici ve doğru cevaplar alıyoruz. İşte hayat sahipleri bize; canlılar aleminin merkezinde “insan” denilen varlığa dikkat çekiyor. Emanet-i kübra adı verilen ve arzın halifesi olarak tayin edilen insanı, tanımamız gerektiğini öğreniyoruz. Kuran, bize bu konuda en büyük rehber. Rotamızı çizerken Kuran’ın çizdiği yolun en selametli ve kısa olduğunu fark ediyoruz.

Yolculuğumuza Kuran’ın gösterdiği yoldan gidiyor yani büyük emanetin verildiği ve dünyada halife ve sultan olarak ilan edilen insanı tanımaya çalışıyoruz. İşte şimdi insanlık âlemine doğru yolumuza devam ediyoruz. Rotamızda dünya var. Dünya’ya geldiğimizde hemen gözümüze şu husus çarpıyor: Bütün canlıların insana hizmet ettiğini görüyoruz. Bitkilerden, hayvanlardan, taş ve kayalardan tutun ta yıldızlara kadar her şey insana hizmetkar kılınmış.

İnsanlık âleminin de merkezine doğru yol almaya karar veriyoruz. İşte parlak bir nur karşımıza çıktı. Hazreti Muhammed’in (asm) nuru kâinatı öylesine aydınlatıyor ki “levlake levlake…” hadis-i kutsisi nazarımıza çarpıyor. “Sen olmasan kâinatı, yıldızları yaratmazdım” diyen Rabbimiz, Kuran’dan sonra en doğru yön bulucu pusulanın Muhammed (asm) olduğunu yine Kuran’ın rehberliğinden anlıyoruz.

İnsanlık âleminin dörtte birinin bu nurdan nasiplendiğini müşahede ederek seviniyor diğer insanların da bu nurdan nasiplenmesi için dua ediyor ve yolculuğumuza devam ediyoruz.

İnsanlık âleminin merkezine doğru yol alırken merkezinde “rızık” olduğunu görüyoruz. Bütün insanlar rızık peşinde koşuyor hayatlarını buna göre tanzim ediyorlar. Nefes aldıkları havadan ta içtikleri suya, almış oldukları gıdalardan tutun ta oturmuş olduğu evlere kadar her iş rızık etrafında dönüyor.

Rızık denilen ve insanların ihtiyaç duyduğu şeylerin sadece madde ile sınırlı olmadığını görüyoruz. İnsanlar, sevgi, şefkat, merhamet, yardımlaşma ve daha birçok duyguya sahip. Bunlarında beslenmesi doyurulması gerekiyor. Latifeleri dahi rızka ihtiyaç gösteriyor. Ve hepsinin Rezzak olan Allah tarafından gönderildiğini müşahede ediyoruz.

Rızık sayesinde sosyal bilimler fen bilimleri ortaya çıkmış. Matematikten felsefeye, fizikten hukuk bilimine kadar her şey rızkın dağıtılması ile alakalı bir şekilde cereyan ediyor. İnsanlar kışın ihtiyaç duydukları gıdaları saklamak için depolar kurmuş işyerleri açmış. Bakıyorsunuz bunları düzgün ve yerli yerinde muhafaza etmek için matematik kuralları ile hareket ediyorlar. Bir arada yaşayan insanlar rızıklarını birbirleri ile paylaşırken bir kısmını zekat ve vergi gibi zorunlu görülen ihtiyaçlar için kullanıyorlar. Sonrasında devlet ve hukuk sisteminin geliştiğini görüyoruz. Peygamberler insanlara en doğru yolu göstermişler. Onlara uyup itaat ettiklerinde huzur ve sükûn meydana geliyor. Buna mukabil tok olmayan duyguları ve hırs ile birbirlerine karşılık verdiklerinde ise savaşlar, zulümler ve haksızlıklar ortaya çıkıyor.  

Bazı insanların rızkı oldukça geniş tutulmuş. Bazıları ise daha sınırlı ve az görünüyor. Fakat rızka dikkat edildikçe bunun bazı insanlar için arttığını ve bereketlendiğini görüyoruz. Bunun sebebini araştırdığımızda din âlimleri, Kuran ve hadislerden anladıklarını bize anlatıyorlar. Bu bereket ve bolluğun şükür ile meydana geldiğini söylüyorlar. Hatta rızkı en çok verilen zatın isminin Muhammed (asm) olduğunu ve bu ismin anlamının da en çok hamd eden yani şükreden kişi (asm) olduğunu öğreniyoruz.

Bu çok hamd eden zatın (asm) en çok yaptığı işin ise namaz kılmak olduğunu görüyoruz. Namaza dikkatle baktığımızda ise her rekâtında yapılması şart olan kıyamda, fatiha suresinin okunduğunu görüyoruz. Bu sure ise “hamd ve şükrün Allah’a mahsus” olduğunu ifade ederek başlıyor. Demek ki rızkın bol verilmesinin şartının, hamd ve şükür olduğunu görmüş oluyoruz.

Kâinatın merkezine doğru yaptığımız yolculuk aslında devam ediyor fakat biz şimdilik burada biraz mola verelim. Zira öylesine geniş alanları o kadar süratle kat ettik ki başımızda hafif bir ağırlık başladı. Buraya kadar yaptığımız yolculuğu bir düşünmemiz ve tefekkür etmemiz gerekecek. Bu yolculuk esnasında öylesine çok rızık aldık ki bunu biraz hazmedip sindirmemiz gerekiyor.

İnşallah yolculuğumuza buradan devam edeceğiz. Allah selamet versin…  

 

Yazarın Diğer Yazıları