Dr. Vehbi Kara

Kânûn-i Esâsî'den 1982 Anayasasına kadar neler oldu?

Dr. Vehbi Kara

  • 915

Osmanlı Devleti'nin ilk ve son anayasası II. Abdülhamit tarafından 23 Aralık 1876'da ilan edilmiş, 1878'de askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 hürriyet hareketleri sonucunda yeniden yürürlüğe girmiştir. Bu anayasa Cumhuriyet döneminde de kısmen yürürlükte kalmış ve nihayet 20 Nisan 1924 tarihinde kaldırılmıştır.

Osmanlı Devleti'nde anayasa ve parlamenter düzen talepleri Fransa'daki 1789 ve 1848 Devrimi'nden itibaren duyulmaya başlandı ve özellikle Namık Kemal'in başını çektiği Genç Osmanlılar hareketi tarafından dile getirildi. İki aylık yoğun ve sert tartışma savaşı sonunda, tasarı, padişahın benimsemesiyle kanunlaşmış ve 23 Aralık 1876 günü ilan edilerek yürürlüğe girmiştir.

119 maddeden oluşan anayasanın ilk beş maddesi, padişahın haklarını sayan ve tanımlayan maddelerdi. Osmanlı hükümdarlığı, halifeliği de koruyarak Osmanlı hanedanının en yaşlı üyesine ait olacaktı. Padişahın kişiliği dokunulmazdı ve yaptıklarından kimseye karşı sorumlu değildi. Vükelanın (bakanların) atanması ve azledilmesi, para bastırılması, hutbelerde adının söylenilmesi, yabancı devletlerle antlaşma imzalanması, savaş ve barış ilanı, şeriat hükümlerinin uygulanmasının gözetilmesi, yasalar gereğince verilmiş cezaların hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplamak ya da dağıtmak ve temsilci seçimi için gerekli hazırlıkları yapmak padişahın haklarındandı.

Balkanlarda başlayan ve her yere yayılan hürriyet talepleri üzerine II. Abdülhamit 24 Temmuz 1908'de yayımladığı bir tebliğle 1876 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe soktu. Bu tarih yani 24 Temmuz hem Osmanlı’da hem de Türkiye Cumhuriyetinde Hürriyetin İlanı adıyla, 1930'lu yıllara dek resmi bayram olarak kutlandı. Bu bayram “Hürriyet” ifadesi geçtiği ve tehlikeli olarak addedildiği için Tek Parti İktidarı döneminde kaldırılmıştır. Ezan Türkçeleştirilirken de “Hayyalel Felah” cümlesine dokunulmamış “kurtuluş” anlamına gelen bu kelimeden de baskıcı ve totaliter iktidar endişe ederek bu kısmını Türkçeleştirmemiş korkmuştur. Bu olaylardan kolayca anlaşılabilir ki bize özgürlük diye yutturulan yönetimin hürriyetle hiçbir alakası yoktur.

1913'te İttihat ve Terakki yönetiminin kurulmasından sonra Kanûn-ı Esâsî'de 1914 yılında iki, 1916'da üç ve 1918'de bir kez olmak üzere toplam 6 kez değişiklik yapıldı. Değişikliklerin çoğu hükümet kararıyla seçimlerin yenilenmesi ve ertelenmesine ve Meclisin feshi usulüne ilişkin idi.

Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, Kanûn-ı Esâsî'nin devamı olmuş 1924 anayasasının yürürlüğe girme tarihi olan 20 Nisan 1924'e kadar yürürlüğünü devam ettirmiştir.

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı, 1876 Kanûn-ı Esâsî'nin maddeleri üzerinde yapılan değişikliklerle gerçekleştirilmiştir. Yani yeni bir şey konulmamıştı. Bu anayasa yani 1924 Anayasası da önemli değişiklere uğramıştır. Bunlar dini konular olup oldukça demokratik olan maddeler yerlerini devletçi ve CHP ideolojisi olan maddelere bırakmıştır. İlk önce 1928 yılında "Devletin dini İslam’dır." ibaresi çıkarılmıştır. Bu değişiklik devlet yöneticilerinin dine olan bakışını açık bir şekilde göstermektedir.

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikte ayrıca milletvekillerinin yeminlerindeki vallahi kelimesi “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirilmiştir. Yine Meclisin görevleri arasında yer alan “ahkam-ı şer’iye’nin tenfizi” (dinsel hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü de anayasadan çıkartılmıştır. Anayasada yapılan bu değişiklikler kanunlarda da kendisini göstermiş dini olan bütün maddeler ayıklanarak temizlenmiştir. Burada ıslahat değil tamamen ortadan kaldırma işlemi göze batmaktadır.

Bu kadar değişiklik tek parti yöneticilerini kesmemiş  5 şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dahil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Şimdi kırmızı çizgiler ve değiştirilmesi talep dahi edilemeyen maddelerin aslı bunlardır.

10 Ocak 1945’de ve 24 Aralık 1952’de yapılan değişikliklerle Anayasa’nın dili üzerinde değişikliklere gidilerek o tarihlerde moda olan uydurukça kelimelere yer verilmiştir. Yapılan önemli değişikliklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre yürürlükte kalan Anayasası niteliğindeki 1924 Anayasası, 27 Mayıs 1960 yılındaki faşist albaylar devrimine kadar yürürlükte kalmış ve bu hareketle birlikte yürürlükten kalkmıştır. Bu darbe orduda büyük bir kıyıma neden olmuş karşı devrim korkusu ile yüzlerce general ve binlerce subay ordudan atılmıştır. Buna rağmen yine devrim talepleri eksik olmamış bu sefer komünist devrim yapmak isteyen 9 Mart 1972 ihtilalcileri Genel Kurmay Başkanı ve bazı ihanet eden generaller yüzünden yapılamamıştı. 12 Mart 1972’de muhtıra ile işbaşına gelen hükümet bu anayasayı lüks bulmuş Deniz Gezmiş gibi anarşistleri idam edecek değişikliklere gitmiştir.

1961 Anayasası, hukuk fakültelerinde ileri sürüldüğünün aksine olarak 1924 anayasasından çok daha kötüdür. Zira halkın kendi kendini yönetmesini önlemek için meydana getirdiği vesayet kurumları ile Şeytanın dahi aklına gelmeyen baskıcı yöntemler ortaya koymuştur. Eli kolu bağlanan hükümetler gerekli kanunları çıkarmada ve terör olayları gibi basit kanunlarda dahi yetkisiz kılındığından veya bahse konu vesayet kurumlarının engellemesi ile karşılaşmış ülkemiz yönetilemez duruma getirilmiştir. Cuntacıların da yaptığı anayasaların temel niteliği budur. 1982 Anayasasında da vesayetçi kurumlar halkın kendi kendisini yönetmesine engel olmak için akla gelen her türlü maddeyi anayasaya koyarak kendisini göstermiştir. Hatta anayasadaki geçici maddelerin bulunduğu “Konsey maddeleri” Türkiye Cumhuriyetinin hukuk konusundaki utanç maddeleri olarak tarihte yerini almıştır.

1961anayasanın getirdiği kaos ortamından istifade eden darbeci generaller 12 Eylül 1980 yılında tekrar bir darbe yapmışlardır. Bu sefer albaylar değil generaller devreye girmiş hiçbir suçları olmadığı halde dindar insanlara dahi işkence yapmaktan çekinmemiştir.

Halen yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 1982 Anayasası olarak da bilinen anayasa olup 18 Ekim 1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesi ve değiştirilmesini önermek kesinlikle yasaktır. Haşa Allah’ın emriymiş gibi zorla dayatılan bu maddeleri şimdi hürriyetten ve özgürlükten nefret eden kişi ve kuruluşlar sonuna kadar sahip çıkılmaktadır. Bunu direten parti ve kuruluşları iyi tanımak için tekrar tekrar bu tarihi gerçekleri anlatmak lüzumu vardır. Bu nedenle yazının uzunluğundan dolayı okurlardan özür dilerim.

Elbette bu fütursuz ve pervasız düşünce “ihtimaldir ki bazı kelleler kesilecektir” sözünden güç almakta İttihatçılar ile başlayan ve günümüze kadar gelen baskıcı ve diktacı anlayış 2016 yılında hala etkisini sürdürmektedir. Bu insanlara zaman ayırıp ikna etmek yerine halka giderek özgürlükçü, din ve vicdan hürriyetlerine saygılı bir anayasa yapmak daha doğru bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu darbeci, faşist ve baskıcı anlayışa iyi niyetle uzlaşma ile gidildiğinde şımarmakta ve dönüp gelerek dişinin kirasını da istemektedir. Laf anlamayan bu vahşi ve çağdışı kalmış insanları çok fazla muhatap almak doğru değildir, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları