Dr. Vehbi Kara

Kut Zaferi ve Donanma Kutlamaları

Dr. Vehbi Kara

  • 841

Bundan böyle 29 Nisan tarihi yeniden "Kut Zaferi" olarak kutlanacak. malesef devrin yöneticileri 1946 senesine kadar yapılan bu törenleri iptal ettirmiş tarihin bu şeref levhasını gizlemeye çalışmıştı. Şükürler olsun.

Peki Bahriyede bu zafer kutlamaları nasıl yapılır hiç düşündünüz mü? Bunu bir parça yaşadığım hatıralarla anlatmaya çalışayım.

Bahriyede iken bayram günlerinde liman şehirlerinde demir atar “tenvirat” adını verdiğimiz gece aydınlatması yapardık. Bu tören ve kutlamaları genellikle Harp Filosuna bağlı muhripler yapardı.

Savaş gemilerinde görevimin ayrıcalığı ve gemimizin özellikleri nedeniyle pek keyifli anlar yaşamıştım. Elbette sadece silah, güdümlü mermi ve top atışları değildi bu hatıralar. Bunlardan oldukça farklı bir tanesi de işte bu “tenvirat” ışıklandırması ve havai fişek gösterileridir. Yılbaşında atılan havai fişekler bana o günleri hatırlattı…

Sadece İstanbul’da değil, İzmir ve Çanakkale’de önemli günlerde şehrin karşısına demirler, donanma fenerlerimizi yakardık. “Donanma elektrik lambaları” şeklinde ifade edilen tenvirat aydınlatması çok güzel bir manzara oluştururdu. Ayrıca havai fişek ve maytapları ateşleyerek daha da güzel bir manzara meydana getirirdik.

Yeri gelmişken havai fişek atılması ile ilgili bir hatıramı aktarayım: 18 Mart Çanakkale Zaferi ile ilgili kutlamalar esnasında gemimize onlarca havai fişek gönderildi. Bu fişekler ısıdan kolayca etkilendiği için, gösteri zamanına kadar çok dikkatli bir şekilde muhafaza edilmesi gerekiyordu. Bu iş bizim için kolaydı zira binlerce adet cephaneyi depoluyorduk. Lakin havai fişek atılması için hiçbir tecrübemiz yoktu. Sadece çocukluktan kalma tecrübem vardı o da torpil, füze adını verdiğimiz küçük şeyleri atar, eğlenirdik.

Şimdi ise düzenli bir şekilde onlarca havai fişeği atmak gerekiyordu. İyi hoş da bunları atacak bir sistem yoktu. Sadece fişekler gönderilmişti. Sonunda kola şişe ve kasalarından kendimce emniyetli sayılabilecek bir çeşit rampa yaptım. Geminin kıçüstünde geniş bir alanında bunları sırayla dizdim. Gece olup ateşleme zamanı gelince sırayla ateşledim. Şimdi ise çok gelişmiş türlü türlü şekillere bürünen atılma aparatları ile beraber satılan havai fişekler var. İşte bunları kendimiz imal edip kullanıyor idik.
Gemiler, tenvirat aydınlatması ve havai fişek gösterisi ile çok güzel bir manzara meydana getirmişlerdi. Gemimize ziyarete gelen sivil ve askeri yetkililer kutlamalara güzel bir hava verdiği için bize teşekkür etmişlerdi. Biz de yaptığımız bu işten oldukça keyif almıştık. Denizin işte böyle keyifli ve güzel anları olur. 30 yılı aşkın bir süre gemilerde çalışmıştım. Bunun 15 yılı bahriyede yani savaş gemilerinde 15 yılı da ticaret gemilerinde geçti. Kaptanlık işi gereği sürekli denizi gözlemek ve emniyetle seyir yapmak zorunlu olduğu için denizin ve gökyüzünün güzelliklerini seyretme imkânımız olurdu.
 
Gece boyunca gökyüzü, bütün haşmeti ile gözlerimizin önünde bir tefekkür kaynağı olarak yer alır. Öyle ki bu manzara bizim bayramlarda yaktığımız tenvirat aydınlatmasından veya havai fişek gösterilerinden daha muazzamdır.

Kur’an’da “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik…” ayeti insanın tefekkür için nazarlarını gökyüzüne çevirmesini istemektedir. Gerçekten de gökyüzü fevkalade güzel manzaraları bize sunmaktadır.

Her şeyden önce binlerce yıldız ve gök cismi onca süratine rağmen hiçbir uğultu ve velvele çıkarmıyor. Gayet derin bir sessizlik ve sükunet içerisinde yollarına devam ediyor. Bir helikopter gemimize gelmişti de gürültüsü neredeyse kulaklarımızı sağır edecekti. Hâlbuki dünyamızdan binlerce kat büyük ve mermi hızından elli hatta yüz kat hızlı hareket eden yıldızlar bizi  rahatsız edecek hiçbir gürültüyü çıkarmıyorlar.

Gökyüzüne bakıldığında mükemmel bir nizamın olduğu en inançsız kişinin bile inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Mükemmel bir nizamın bulunması, gök cisimlerinin belirli bir düzen içerisinde hareket etmesi, Celal sahibi bir Sanatkârı ve Kemal sahibi bir kudreti gösterir. Gök cisimlerinin bu derece büyük ve hızlı olması yaratıcımız olan Allah’ın güç ve azametinin büyüklüğüne birer delildir.

Dünyamız bir “Mevlevi dervişinin”  hareketine benzer şekilde hem kendi etrafında hem de güneş etrafında dönmektedir. Bu dönüşü yaparken tıpkı bir Mevlevi gibi (23 derece 27 dakika) boynunu eğer. Eliptik denilen bu eğim sayesinde mevsimler meydana gelmektedir. Her mevsim milyonlarca canlının dünyaya gelmesi ve bir kısım canlıların istirahate çekilmesi için önemli bir safhanın başlangıcıdır. Eğer mevsimler olmazsa dünyanın ekonomik düzeni dâhil birçok dengesi alt üst olacaktır.

Malumdur ki miladi takvim, dünyanın güneş etrafındaki dönmesine bağlı olarak bir tam dönüş yapması üzerine bina edilmiştir. Günümüzdeki şeklini hasat zamanı alınan vergileri düzenli bir hale getirmek üzere Vatikan yapmıştır. Fakat dünyanın hareketindeki dakik nizam ve saniye şaşmayan düzen, başlangıçta tam olarak anlaşılamadığı için, Papalık defalarca takvimi değiştirmek zorunda kalmıştır. En son kullanılan takvime göre, Şubat ayı dört yılda bir 29 gün yapılarak mevsimlere göre takvim meydana getirilmişti.

Müslümanların takvimi ise Ay’a bağlı olarak belirlenmemiştir. Kur’an’a göre, bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi gibi mübarek gün ve geceler kameri hesaba göre yapılır.  Önemli günlerin doğru bir şekilde belirlenmesi hiç şaşmaz. Zira Müslümanlar 1437 yıldır kamere göre bakarak ibadetlerini yaparlar. Gökyüzü kubbesindeki Ay, her akşam başka bir görüntü sunarak Müslümanlara takvimcilik yaptırmaktadır.

Ay, öyle muntazam bir şekilde hareket etmektedir ki, asla yolundan şaşmaz. Eğer şaşsaydı dünyadan görünmeyen yüzünü görmüş olacaktık. Fakat ne muntazam bir hareket ki sadece bir yüzünü görebiliyoruz. Zira kendi ekseni etrafındaki hareketi ile Dünya çevresindeki hareketi aynı sürede ve zamandadır. Yani bir günü ile bir yılı eşittir. Böylesine dakik bir hareketin tesadüfen olması mümkün müdür?

Sadece Ay değil, başta gezegenler olarak bütün gök cisimleri düzenli bir şekilde hareket etmektedir. Hatta onların bu düzeni sayesinde uzun ve maceralı yolculuklara çıkan eski denizciler mevkilerini tayin etmişler, ıssız denizlerden kaybolmaktan kurtulmuşlardır.
Bugün bile kaptan olacak denizcilere astronomik seyir dersi verilir. Yıldızlara göre mevki koyamayan yani yıldızları tanımayan kaptan adayı, yeterlilik ehliyeti alamaz. Bir zamanlar özel bir denizcilik okulunda astronomik seyir dersleri verdiğim için, bunun ne derece önemli bir konu olduğunu kısaca ifade etmek yeterlidir, sanırım.

Evet, nasıl ki bayramlarda sadece bizim donanmamız değil birçok askeri gemi tenvirat yakarak kutlamalara iştirak eden insanlara adeta gülümserler. Aynen bunun gibi, her gece milyarlarca yıldız bizlere gülümseyerek bakmaktadır. Onların sanki bir tören geçişine benzeyen bu gösterilerini hiç olmazsa açık gökyüzü olduğunda bir iki defa dahi olsa seyretmeye çalışmak ne güzeldir, vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları