Dr. Vehbi Kara

Miladi Takvimin Başına Gelenler

Dr. Vehbi Kara

  • 886

14 Ekim 2015 Çarşamba günü hicri yılbaşı olup 1437 yılına, 1 Ocak’ta ise miladi 2016 yılına girmiştik. Dünyada en çok kullanılan bu iki takvimle alakalı bazı ilginç olayları anlatayım:
 
Müslüman ülkelerde dini bayramlar ve özel günler Kamere yani Ay takvimine göre yapılır. Buna Kameri takvim denilmesinin sebebi budur. Başta Avrupalılar olmak üzere birçok ülke ise Güneş’i esas alarak takvim yaparlar.

Güneş takviminin özelliği gereği mevsimler hep aynı zamana gelir. Bu sayede çok eski yıllardan beri vergiler hasat zamanında toplanabilmekte, mevsim şartları dikkate alınarak planlamalar yapılmaktadır. Fakat yıldönümleri için belirli bir düzen olduğunu söyleyemeyiz zira milâdî takvim yani güneşe göre düzenlenen takvim o kadar çok değiştirilmiştir ki yıldönümlerinin aynı güneş yılı tarihine uygun olması mümkün değildir. Malumdur ki miladi takvim, dünyanın güneş etrafındaki dönmesine bağlı olarak bir tam dönüş yapması üzerine bina edilmiştir. Günümüzdeki şeklini hasat zamanı alınan vergileri düzenli bir hale getirmek üzere Vatikan yapmıştır. Fakat dünyanın hareketindeki dakik nizam ve saniye şaşmayan düzen, başlangıçta tam olarak anlaşılamadığı için, önce Romalılar sonra da Papalık defalarca takvimi değiştirmişlerdir.
Jülyen takvimi, Jül Sezar tarafından MÖ 46 yılında kabul edilen ve batı dünyasında 16. yüzyıla kadar kullanılan takvimdir. Artık yıl hesaplamasındaki ufak bir fark sonucu yaklaşık her 128 yılda bir günlük bir kayma oluşturduğu için, yerini Gregoryen takvimi almıştır.

Jül Sezar, o zamana kadar kullanılan takvimdeki karışıklıkları çözmesi için İskenderiyeli astronomi bilgini Sosigenes'den yardım alır. Sosigenes, 1 yılı 365,25 gün alarak oluşan mevsim kaymalarını düzeltmeyi hedeflemiştir. Böylece 4'e tam bölünemeyen yıllar 365 gün olmuş, bu yıllardan artan çeyrek günlerse 3 yılın ardından gelen artık yıla eklenerek, artık yılı 366 güne çıkarmıştır. Ayrıca 1 yılın 12 ay kalabilmesi için artık yıllarda aylar 6 ay 30, 6 ay 31 gün çekecek şekilde düzenlenmiştir. Artık olmayan yıllarda ise yılın son ayından 1 gün çıkarılmıştır. Bu da o dönemde yılbaşı mart olduğundan dolayı şubat ayının artık yıllarda 30, diğer yıllarda ise 29 güne çekilmesine sebep olmuştur. Ayrıca takvim düzenlemesini yaptığı için Temmuz ayının ismini değiştirerek kendi adından gelen July ismini vermiştir.

Fakat Sezar'ın öldürülmesinden sonra takvimde yapılan bu ıslahat düzgün uygulanamadı. Takvim düzenlemelerini yapan Pontifeksler, 3 yılda 1 artık yıl uygulaması yaparak takvimde tekrar bozulmalara sebep olmuştur. Bu uygulamanın yapıldığı yaklaşık 40 yıl boyunca 3 gün kayma meydana gelmiş ve MÖ 8. yılda Augustus 12 yıl boyunca artık yıl uygulamasını durdurarak bu kaymayı düzeltmiştir. Augustus tıpkı Jül Sezar gibi takvimde değişiklik yaptığı için Ağustos ayının adını değiştirip kendi ismi olan Augustus'u vermiştir. Fakat ismi Sezar'dan gelen Temmuz ayının 31, Ağustos ayının ise 30 çekmesinden dolayı Şubat ayından 1 gün alınıp Ağustos ayına eklenmiştir. Böylece şubat ayı artık yıllarda 29, diğer yıllarda 28 güne düşmüştür.

Bu takvime göre yıldönümü meselâ Hz İsa’nın doğum günü güneş yılı hesabı ile bulunamaz. Ancak takribi bir şey söylenebilir. Zira hem takvimle çok oynanmıştır hem de bir yıl 365 gün 5 saat 48 dakika 46 saniyedir. Yıldönümleri ancak yaklaşık bir tarih denilebilir.

Fakat Müslümanlar kamerî aylara göre takvimlerini düzenlerler. Kamerî aylarda değişiklik olmaz. Zira Ay’ın hareketi muntazamdır ve sabittir. Ayrıca çok kolay gözlem yapılarak takvim belirlenebilmektedir.

Dünya Ay’ın sadece bir yüzünü görmektedir. Zira Ay’ın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile Dünya etrafındaki dönüşü aynı zamandır. 27 gün 7 saat 43 dakikada Ay’a göre hem bir yıl hem de bir gün olmaktadır. Ne ilginçtir ki Ay kendi ekseni etrafında bir saniye geç dönse veya dünya etrafında ne bileyim bir dakika fazla dönse görünmeyen yüzünü görme imkânımız olacak. Şu halde ancak Ay’a gönderilen uzay araçları ile bize görünmeyen yüzünün şeklini görebiliyoruz.

Elbette bunun bir hikmeti vardır. Biz hikmetinin anlaşılmasını Astronomlara ve ilim adamlarına bırakıp takvim meselemize dönelim.

Hicrî takvimin milâdî takvimine göre üstünlüğünü yıldönümlerini nazara vererek açıklamaya çalışıyorum. Tekrar etmek gerekirse değişiklikler sebebi ile Hazreti İsa’nın (a.s.) doğum gününü miladi takvimle belirlemenin neredeyse imkânsızdır. Fakat kamerî takvime göre Peygamber Efendimizin (a.s.m) doğum gününü belirlemek çok kolaydır. Rebiülevvel  ayının 11. gecesi Mevlid kandilidir. Keza Kur’ân âyeti ile sabit olan 80 yıldan daha hayırlı Kadir Gecesi Ramazan ayının 27. gecesidir.

Müslümanlar hasat zamanını ve mevsimsel şartları ikinci plana iterek mübarek gün ve geceleri esas almışlar ve hicrî takvimi kullanmışlardır. Zira bu günlerin farkında olmamak büyük bir kayıp demektir. Madem takvim önemlidir ve madem Cenâb-ı Allah, Dünya, Güneş, Ay ve Gezegenleri bir nizam ile hareket ettiriyor, Müslümanlar neden ihtilâfa düşüyor? Biz Pazar günü bayram yaparken Arap kardeşlerimizin bir kısmı Cumartesi bayram yapıyor. Çözüm nasıl olabilir?

Bundan yıllarca önce Müslüman ülkeler toplantı yapmış takvim birliği ile ilgili temel değerler kabul edilmişti. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu konuda hassas davranmış, konusunda uzman değerli ilim adamları ile toplantılara katılmıştı. Halen de kılı kırk yararak takvim hazırlamakta ve alınan kararlara uygun davranmaktadır.

İslam âlimleri, kendisine sorulduğu zaman diyanetin hazırladığı takvimi esas aldığını söylemişler ve uygulamışlardır. Bu nedenle gereksiz tartışmalardan çekinmeli, birlik ve beraberliği temin edecek şekilde hareket edilmesi gereklidir. Aksi halde uhuvvet ve kardeşlik duyguları zayıflamış olacaktır.

Bazı Arap ülkeleri ile takvim konusundaki ihtilâfın sebebi ayın başlangıç gününün farklı anlaşılmasından kaynaklanıyor olabilir. Malûm kamerî aylar bir ay 30 gün bir ay 29 gün olarak belirlenmektedir. Teknolojideki gelişmeler sayesinde Ayın gözlenmesi kolaylaşmış hangi ayın 29 hangi ayın 30 gün çekeceği rahatlıkla anlaşılmıştır. Zaten son teknoloji ve gözlem araçları ile saniyesine kadar hesaplanabilmektedir.

Miladi yılbaşı günleri maalesef israfın yaygınlaştığı ve ahlaki değerlerin yıpratıldığı bir zaman dilimi haline gelmiştir. Zira alkol tüketiminin zirve yapmakta hastane acil servisleri, hapishane ve karakollar bu geceye mahsus olarak ağzına kadar dolmaktadır. Bu çirkinliğe mani olmak ve olumsuzlukları olumlu hale getirmeye çalışmak her vatan evladının görevi olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları