Özgürlük Hareketleri
Dr. Vehbi Kara
- 596
Tunus’ta başlayan Mısır, Suriye, Yemen ve Libya’da devam eden halk hareketleri en sıkı diktatörlükleri dahi zorlamaya başladı. Acımasızca kendi halkını sömüren ve her türlü zulmü reva gören yöneticiler ya ülke dışına kaçtılar ya da Suriye, Mısır ve Yemen örneğinde olduğu gibi halkına savaş açarak direnmeye devam ediyorlar.
Batılı ülkelerin ikiyüzlülüğü son gelişmelerde çok daha bariz bir şekilde ortaya çıktı. Utanıp sıkılmadan darbeci Sisi'yi ve Diktatör Esed ve rejimlerini destekliyorlar. Çünkü bu vahşî sömürü düzeni ile birlikte diktatörlüğü İslâm’a lâyık gören anlayış hala ayakta kalmış ve ortadadır.
21. yüzyıla girdiğimiz ve 15 yılını geride bıraktığımız üçüncü bin yılda Müslümanları ve Arapları kendi hak ve hukukunu bilmeyecek kadar küçük gören ve onları aşağılayanlar utanmalıdır. Hiç şüpheniz olmasın, yakın bir zamanda Esad rejimi de yıkılacak ve akıttığı masum insanların kanlarının cezasını bu dünyada da çekecektir. Komşu Arap ülkelerindeki bu uyanış hareketleri ile birlikte bütün dünyada hatta Türkiye’de dahi büyük değişiklikler meydana gelmektedir. Batı dünyası başta olmakla birlikte dünya ülkeleri ekonomik krizin etkilerini yaşamakta, ABD’den sonra şimdi de AB ülkelerinde devamlı surette karşılıksız para basarak krizin etkilerini hafifletmeye çalışılmaktadır.
Fakat bu geçici tedbirler Kapitalist Batı toplumlarını kurtaramaz. Sel suları gibi önüne gelen her şeyi silip süpüren krize karşı belki bir iki yıl erteleme işlevi görür, o kadar. Çünkü “Ücretli Devir” olarak tarif edilen kapitalist ve sosyalist sistem çökmeye başlamıştır.
Sosyalist düzenin sonrasında ortaya çıkacağı söylenen sınıfsız toplum yani komünizm, sömürü sisteminin en ağır şeklini hafızalarımıza kazımıştır. İşte Çin, en acımasız bir şekilde çok uluslu şirketlerin para hırsının kurbanı olmuş durumdadır. Gelir dağılımının son derece bozuk olduğu bu ülkede perişanlık had safhadadır.
Beş yıl önce tersane onarımları dolayısıyla üç-dört aya yakın bir süre Çin’de çalışmak zorunda kaldım. Gördüğüm acı gerçek şudur; ucuz işgücü dolayısıyla büyük sermaye grupları bu ülkeye akın etmiş her yeri soyup soğana çevirmeye başlamış. Zavallı Çinlilerin elinde ölmeyecek kadar bir şey kalmış, çevre başta olmak üzere insanlar, canlı ve cansız neredeyse her şey acımasızca sömürülmüştür.
2008 yılında başlayan ekonomik kriz dalga dalga bütün dünyaya yayılmış ve halen de etkilerini sürdürmektedir. Büyük sermaye grupları kapitalist düzenin rağmına olarak devletlerin kendilerini kurtarmasını beklemeye başlamıştır. Zaten iflâsın eşiğine gelmiş olan hükümetler daha kötü durumların ortaya çıkmasını önlemek maksadıyla imdat çağrılarına cevap vermiş birçok bankayı kurtarmıştır. Bankalar kurtulmuştur lakin sosyal düzen oldukça tahrip olmuş gelir dağılımı bozulmaya başlamış kısaca ekonomik ve sosyal yangın dünyanın her yanını sarmıştır.
Bu ekonomik ve sosyal yangın Müslüman coğrafyasında da etkisini göstermiş “Arap baharı” adı verilen bir dizi hürriyet ve özgürlük mücadelesine dönüşmüştür. Diktatörlükle yönetilen Arap devletleri tek tek yıkılırken eski statükonun devamını isteyen kesimler kısmen de olsa başarıya ulaşmışlardır. Mısır örneğinde olduğu gibi General Sisi darbe yaparak meşru hükümeti devirip bütün ipleri eline almıştır. Suriye rejimi tam yıkılacak iken DAEŞ adı verilen bir örgüt Esed rejiminin ayakta kalmasını sağlamış “Ben gidersem bu radikal gruplar yerime gelir” diyerek Batının ve Rusya’nın desteğini kazanmıştır.
Fakat şundan herkes emin olmalıdır. Özgürlük ateşi bir defa yanmaya başladı mı Allah’tan başka bunu kimse söndüremez. Fakat bu süreç şimdi yaşadığımız gibi bazı ülkelerde sancılı olabilir. Fakat eninde sonunda özgürlük ve hürriyet hareketleri galip gelecektir.
Yeri gelmiş iken bu süreç sonrasında ortaya çıkacak olan “Malikiyet ve Serbestiyet Döneminden” bahsedeyim. Yaşadığımız bu geçiş süreci biraz sancılı olsa da eski devirlerde olduğu gibi baskı ve diktatörlük rejimlerini yıkılması ile sona erecektir. İnsanlık Kölelik ve esirliği istememiş kanıyla parçalamıştır. Şimdi ücretli olmuştur; onun yükünü çekmektedir. Fakat onu da parçalayacaktır. Bir İslam âlimi bu değişimi şu şekilde açıklamaktadır: “Devletler milletlerin hafif olan muharebesi, tabakat-ı beşerin şedid [şiddetli] olan harbine terk-i mevki ediyor”.
Demek ki insanlar kölelikten ve esirlikten kurtulurken çok zahmet çekmişler, malikiyet ve serbestlik dönemine geçerken de şiddetli ve sancılı bir dönem geçireceklerdir. Sosyal sınıfların şiddetli mücadelesine şahit oluyoruz ve olmaya devam edeceğiz. Fakat sonrasında gelecek dönem refah ve mutluluğun insanlık tarihinde görülmediği bir biçimde yaygınlaşacağı bir dönem olacaktır. Peki bu dönem Fukuyama’nın hatalı olarak bahsettiği “tarihin sonu ve son insan” dönemi midir? Bu konuyu incelemeye devam edelim…