Av. Gürbüz Yüksel

İnternette çocukları bekleyen tehlikeler ve mahremiyet ihlalleri

Av. Gürbüz Yüksel

  • 1636

Yapılan araştırmalarda dünyada her üç internet kullanıcısından biri çocuk olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani tahminen 18 yaşından küçük çocuklar ve ergenler tüm dünyadaki internet kullanıcılarının üçte birini oluşturmaktadır. Yine bir araştırmada gençlerin sosyal medyada günde ortalama 4-5 saat vakit geçirdikleri görülmüştür. Sosyal medyaya harcanan bu zamanın büyük bir kısmı ise cep telefonları üzerinden gerçekleşiyor. Aynı araştırmada gençlerin %15'inin günlük olarak sosyal medyada yabancılarla iletişim kurduğunu, %35'inin daha sonra pişman olacakları paylaşımlar yaptığını, %29'unun sosyal medyada siber zorbalığa maruz kaldığını göstermiştir.

İnternette çocukları bekleyen tehlikeler ve mahremiyet ihlalleri

Çağımızın vazgeçilmezi haline gelen dijital teknolojiler yetişkinlerin hayatını etkilediği ve değiştirdiği gibi elbette ki çocukların hayatlarını da etkilemekte ve değiştirmektedir.

Özellikle yaygınlaşan akıllı telefonlar gençler ve çocuklar arasında “odadan çıkmama kültürünü” ve “dijital bağımlılık” kavramlarını hayatımıza sokmuştur. Çocukların erken yaşta ve yeterli bilinç düzeyine erişmeden ve bir filtre programı olmaksızın sosyal medya kullanmaları, onları istismarcılar için kolay hedef haline getirmektedir. Burada tek sorumlu elbette ki çocuklar değildir. Çocuklarını gündelik hayatta korumakta çok hassas davranan ebeveynler, maalesef sosyal ağlar aracılığıyla çocuklarının her halini çevrim içi platformlarda paylaşmaktan çekinmemektedirler. Yapılan bir araştırmada pedofoli sitelerinde kullanılan resimlerin, sosyal medya üzerinde aileler tarafında paylaşılan resimlerden alındığı görülmüştür (1).

 

Çocukların doğumundan başlamak üzere çok küçük yaştan itibaren oluşturulan “dijital geçmişler” ya da “dijital ayak izleri” çocukların gizlilik ve güvenliklerini tehlikeye atar hale gelmiştir. Çocukların rızasının olmadığı bu paylaşımlar ilerinde çocuklar açısından psikolojik sorunlara neden olabileceği gibi ağır travmalara da yol açabilecektir. Bu paylaşımlar, çocuklar yetişkin olduklarında da peşlerini bırakmayacak; ya utanç verici bir görüntü olarak karşılarına çıkabilecek ya da istismar amaçlı çeşitli platformlarda da kullanılabilecektir.

Sosyal medyada mahrem görüntüleri ve kişisel özel bilgileri paylaşılan çocuklar yetişkin olduklarında, özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği ve kişisel verilerinin paylaşıldığı gerekçesiyle ebeveynlerine karşı dava açabileceklerdir.

 

Gerçek hayatta iyiler ve kötüler olduğu gibi sanal dünyada da iyiler ve kötüler vardır. Dolayısıyla, internet iyiye de kötüye de kullanılabilecek bir teknolojik araçtır. Bu anlamda, doğru kullanılan dijital teknoloji, çocuklara büyük değişimler; başarılar ve fırsatlar sunduğu gibi, güvenli internet erişimi sağlayamadığımız takdirde onların güvenliğini ve mahremiyetini tehdit eden pek çok riski ve sakıncayı da beraberinde getirmektedir. Bu riskler arasında cinsel sömürü, cinsel istismar, pornografi, siber zorbalık, mahremiyet ihlalleri ve kişisel verilerin kötüye kullanımı gibi pek çok tehlike yer almaktadır. Örneğin; çocukları tuzağa düşürmek isteyen kötü niyetli kişiler; anonim sosyal medya profillerini ve oyun platformlarını kullanarak, hiçbir şeyden şüphe duymayan çocuklarla kolaylıkla iletişim kurabilmektedirler.

Çevrim içi ortam mağduru bir çocuğun internetteki tehlikeyi anlatırken kullandığı “Yabancı biri ‘soyunun’ dediğinde üzerimizdekileri çıkarıyoruz.” ifadesi tehlikenin boyutunu göstermektedir (2). 

Herhangi bir filtreleme programı olmaksızın internet de denetimsiz bırakılan çocukların, cinsel içerikli veya aşırı şiddet içerikli resim, görüntü, video vb. içeriklere erişme ihtimalleri de oldukça yüksektir. Yine konunun uzmanları, dijital teknolojinin aşırı kullanılmasının, çocukları ailelerinden ve çevrelerinden uzaklaştırarak onlarda depresyona ve kaygıya neden olabileceğini ifade etmektedirler. Bir araştırmada 16 yaşındaki bir kız çocuğunun “İnternetin bizi uzaktakiler ile yakınlaştırırken yakınımızdakilerden uzaklaştırdığını düşünüyorum.” ifadesi oldukça anlamlıdır. 

Kontrolsüz bir şekilde kullanılan ve güvenli olmayan internetin çocukların psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişimi üzerindeki olası olumsuz etkilerini de göz ardı edemeyiz. Bu riskler, ileride çocuklara zarar verebilecek daha büyük tehlikelere de yol açabilecektir. Bu itibarla çocuklar dijital dünyanın imkânlarından faydalandırılırken kendilerini bekleyen çevrim içi tehlikelerden de korunmalıdırlar. İnternet üzerinden işlenen suç ihbarlarına ilişkin verilere bakıldığında ikinci sırada maalesef çocukların cinsel istismarının olduğu görülmektedir.

Burada öncelikle görev ebeveynlere düşmektedir. Ebeveynlerin çocuklarına doğru rol model olmaları gerekmektedir. Sosyal öğrenme yaklaşımı ile çocuklar ebeveynlerinin davranışlarını taklit etmektedir. Teknolojiyi aşırı kullanan bir ebeveynin çocuğuna doğru bir rehberlik yapması elbette ki mümkün olamaz. Çünkü çocuklar söylenenlere değil gördüklerine inanırlar. Bu nedenle ebeveynler çocuklarını sosyal medya yüzünden (dijital emzik) ihmal etmemeli, onlara kötü örnek olmamalıdırlar. Ebeveynler sosyal medyada yapacakları paylaşımlarda, “kendim, yakınlarım ve çocuklarım için tehdit oluşturabilecek bir unsur var mı?’ sorusunu mutlaka sormalıdırlar.

Sonuç olarak; çocukların fotoğrafları, okuduğu okul, doğum tarihi, konum bilgisi gibi kişisel veriler, sosyal medyada ‘’herkese açık’’ şekilde paylaşıldığında kötü niyetli kişilerin eline geçebilir ve farklı amaçlar için kullanılabilir. Bu nedenlerle çocuklarınızın mahrem fotoğraflarını (denizde, havuzda ya da küvette çekilmiş çıplak resimlerinin) hiçbir şekilde; diğer fotoğraflarını ve kişisel verilerini ise sosyal medyada "herkese açık" olacak şekilde paylaşmayalım. Kendi kişisel egomuzu tatmin etmek adına çocuklarımızın fotoğraf ve kişisel bilgilerini sosyal medyada paylaşarak onları internetteki tehlikelere karşı savunmasız bırakmayalım.  Çocukların psiko-sosyal gelişimleri için ebeveynlerin bu konularda çok daha dikkatli ve hassas davranmaları gerekmektedir. Zira sosyal medyada yaptığımız her paylaşımda sevdiklerimizden ve hayatımızdan izler bırakmaktayız. Bıraktığımız bu dijital ayak izlerinin bir gün bir yerlerde olumsuz bir şekilde karşımıza çıkabileceğini unutmayalım.

Av. Gürbüz Yüksel

Bilişim Hukukçusu

KAYNAKÇA

1. https://scholarlycommons.law.emory.edu/elj/vol66/iss4/2/ E.T:05.07.2021

2.http://www.unicef.org.tr/files/bilgimerkezi/doc/SOWC_2017_SUM_TR.pdf E.T:02.06.2021

Yazarın Diğer Yazıları