
15 Temmuz Çocukları…
Cemal İncesoyluer
- 1184
Bizim kuşak, sadece 27 Mayıs 1960 darbesini görmedi. 68 kuşağına nazire olsun diye, bizde kendimizi 78 kuşağı olarak nitelendirdik. 68 kuşağında yaşayanlara sorun, bilumum darbe, muhtıra ve başarısız sonuçlanan bütün üniformalı kalkışmalı gördü, yaşadı.
68 ve 78 kuşağına “Darbenin Çocukları” da diyebilirsiniz…
1960, 71, 80, 97, 2007 ve ahiri 15 Temmuz 2016 darbe ve darbe girişimleri… E muhtıralar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet Meclisinin ablukaya alınması. Türkiye, bulunduğu sancılı coğrafyanın bütün bedellerini ödeye ödeye 15 Temmuz’a ulaştı. Türkiye’de, bölgesinde ve hatta dünyada ilk kez darbeye karşı topyekun bir halk direnişine tanıklık yaptık.
Tarihte, 1789 Fransız İhtilali her platformda, kitaplarda ve ansiklopedilerde madde başı olarak anlatılır anlatılmasına da, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 da yaşadığımız olay, hiçbir emsaline benzemeyecek destanları, kahramanlıkları içinde barındırır. Türk Milletini şanlı direnişi, başta emperyalist ülkeler olmak üzere, bu ülke ile ilgili sinsi hesapları olan herkese de güçlü mesaj içerir.
Artık, yüreğimizde yaşattığımız 15 Temmuz Çocukları var…
Abdullah Tayyip Olçak, 17 yaşındaydı. Halil İbrahim Yıldırım 15, Mahir Ayabak 17, Mutlu Can Kılıç 15, Mustafa Karasakal 18, Rüstem Resul Persin 18, Ergin Tilbes 18 ve Uhud Kadir Işık 18 yaşlarındaydı ve 15 Temmuz gecesi şehit oldular.
Bir o kadar da gazi çocuklarımız var. Aralarında üç tanesi ise kız çocuğu. O geceyle ilgili çıkan yeni bir görüntüde bir kız çocuğunun vuruluşunu ve “Baba… Baba” diyen çığlığını izledim. Sonra, o çığlığın sahibi kız çocuğunu ailesiyle birlikte izledim. Vurulduğunda acı hissetmemişti, lakin yarasından akan kanı görünce çığlık atmıştı. Korkmuştu, yüreği pır pır etmişti, büyük bir travma yaşamıştı.
O geceyi anlamakta güçlük çekiyordu. Bir rütbeli askerin namlusunun kendisine doğrultulduğunu hatırlıyor. Sonra o kan… Bacağı kanıyor, kalbi göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi oluyor. Gözleri babasını arıyor, ağır çekimdeymiş gibi, babası sürünerek kızına ulaşmaya çalışıyor.
Tam da o sırada, “Baba…Baba…” diye çığlık atıyordu. Tankların ve ağır tüfek namlularının önüne dikilmekten zerre kadar pişman değil. “Onlar, bizim askerler değildi” diyor. Ne babası, nede kendisine mikrofon uzatan muhabir “Evet onlar bizim askerimizdi” demeye cesaret edemiyor. Gözlerini gazi kız çocuğundan kaçırarak, derin bir suskunluğu tercih ediyorlardı.
15 Temmuz Çocuklarının sekizi şehit. Misli kadar da yaralı gazisi var. O gecenin dramatik bilançosu bu işte. 240 şehidimize ağladık. Velev ki, bu çocuk şehitlerimize bir başka ağlıyoruz.
Tıpkı, “Hey Onbeşliler” gibi, ikinci kurtuluş savaşımızın çocuk şehit ve gazileridir, bunlar. Onlardaki yürek, yedi düveli dize getirecek kadar mangal, FETÖ’yü önünde diz çöktürecek kadar çatalyürektir. Türkiye’nin işgal projesi geri püskürtüldü ama, vazgeçmiş değiller. 15 Temmuz’da FETÖ ile denediler. Şimdi PKK’yı, DAİŞ’i, PYD’yi bilmem neyi sürecek cepheye.
Bu 8 şehit, 15 Temmuz Çocuklarıdır. Onların fotoğraflarına, kısacık hayat hikayelerine baktıkça kendimden utanıyorum. Büyüttüğümüz mevzular, hayatı vermenin yanında ne ki? Nelerle uğraşıyor, neleri konuşuyor, neleri yazıyoruz? Şehir Meydanlarına çıkıp “Demokrasi Nöbeti” tutmak nere, canını vatan uğruna vermek nere dostlar?
Kıyası kabil bile değil. Bu vatan uğruna canımızı ortaya koymada, yiğit bir direniş bile değil. Tankın önüne yatanlar, kadın haliyle onlarca namlunun önünde dimdik duran o kadın, cübbesiyle sarığıyla 80’e daşanmış pir-i fani ihtiyarın kurşunların, yani ölümün üstüne yürüyüşünü izleyince; bir kez daha bu ülkenin ve Türk Milletinin nasıl aslan yürekli olduğuna inandım.
15 Temmuz Çocukları, kimisi şehit, kimisi gazi, kimisi de o gecenin ağır travması içinde kafalarında uçuşan binlerce sorunun cevabını arayan tanıklar…
Sadece Türkiye’de değil, dünya tarihi klasiklerine geçecek bir milat var: 15 Temmuz Kıyamı…
Bu kıyamın içinde de çok özel yere sahip, 15 Temmuz Çocukları var. Bigünah çocuklar, hayata dair henüz hiçbir şey yaşamamış körpe yiğitler. Allah’tan rahmet diliyorum…
Suriye'deki yıkımın simgesi: Ümran
O fotoğrafı görünce kanım dondu. Tıpkı sahile vuran o kız çocuğunu gördüğümde yaşadığım gibi, kanlar içerisinde Ümran’ı gördüğümde de aynı karmaşık duyguları yaşadım.
Halep'teki bir hava saldırısının ardından enkaz altından çıkartılan beş yaşındaki Ümran, "Elini yüzüne götürdü, kanı gördü. Ne olup bittiğinden haberi yoktu.” Eline bulaşan kanı saklamak istedi, birkaç kez oturduğu koltuğa sürdü. Elindeki kan gitmemişti. Ağlamıyordu, sessizdi, bakışları donuktu.
Beş yaşındaki Ümran Dakneş Suriyeli muhaliflerin yayımladığı görüntülerde, enkaz altından çıkartıldıktan sonra her yanı toz içinde, yüzü kanlı halde bir ambulansın arka koltuğunda sessizce otururken görülüyor. Kan ve toz birbirine karışmıştı.
Tedaviye aldıklarında da ağlamadı. Ne zaman ki annesini gördü, “Anne…Anne…Anne…” diye ağladı. Doktorlar derin bir oh çekti. Ümran şoktan kurtulmuştu.
Ümran, Suriye’deki yıkımın simgesidir.