
Fîhi Mâ Fîh…
Cemal İncesoyluer
- 1000
Arapça sözcük karşılığı "ne varsa içindedir" manasına gelen, anlam karşılığı ise "ne varsa onun içinde var" veya "ne varsa onda var"a gelen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin bir eseri.
Fihi Ma Fih 23.fasıl Hz. Mevlâna diyor ki: Tokat'a gitmek gerek; o tarafın havası sıcak...
Çok merak ediyorum, 1273 yıllarında, yani Selçuklunun son dönemi, Moğol istilasından muzdarip yıllardaki Hazreti Mevlana’yı bir düşünün. Henüz Osmanlı yok ortada. Hatta, Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Gazi dahi doğmamış.
Ama, gönül sultanı Hazreti Mevlana sanki önünde bir tepsiye bakar gibi Tokat’ı görüyor. Ne bilelim ki, manevi bir cam açılmış gönül dünyasına da Tokat coğrafyasına bakıp, bu şehre gidilmesi gerektiğini söylüyor. Bu maneviyat Alplerin durumları bir tuhaftır. Akılla anlaşılmayacağı bir dolu tecrübemle biliyorum. Mehmed Zahid Kotku’dan, Mahmut Efendi’den, Seyda Muhammed Raşid’den, Seyyid Abdülbaki Efendiden, Esad Coşan Efendi’den, Seyda Muhammed Konyevi’den biliyorum…
Hangisini tanıdıysam, hep şaşırdım. Durumlarından, ahvallerinden, sözlerinden, işaretlerinden, keşif-kerametlerinden, nazarlarından, dualarından…
Fihi Ma Fih, Mevlânâ'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiş. 75 bölümden oluşmaktadır ve bu bölümlerin 6'sı Arapça diğerleri ise Farsça kaleme alınmış. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınırken, eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir. Eserde Mevlânâ'nın düşünüşü, dünya görüşü, devrini bildirişi, din ve insanlık hakkındaki düşünüşleri, anlatılır. Cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiş.
Esere "Fihi Ma Fih" isminin hangi nedenle verildiğini kesin bir tarzda söylemek doğru olmadığı gibi; "içinde olması gereken şeyler buradadır" manasının kasdedilmiş olabileceği ihtimali düşünülmelidir. Malum, Hazreti Mevlana’nın en meşhur eseri Mesnevidir ve nedense bir çok eseri, söz konusu bu eserinin gölgesinde kalmıştır.
Bu coğrafyada, dönemin en eski Mevlevihanesinin Tokat’a oluşu, özel anlamlar ifade etmektedir. Bunca kültürel varlığına rağmen, Tokat’ın neden saklışehir olduğunu bir türlü anlayamıyorum. Bu şehre her gelen öğütlemiş ve anlaşmışlar gibi hep aynı şeyleri söylüyorlar ve diyorlar ki: Tokat’ın böyle bir şehir, bütün anlamında da böyle bir il olduğunu bilmiyorduk…
Kızamıyoruz, kızamayız. Ayıp bizim ayıbımız.
Allah’tan bu durumu fark eden bir Tokat Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu var. Çok şükür ki, bütün ilçelerimizin belediye başkanları, aldıkları tarihi ve kültürel mirasın farkındalar. Doğal güzelliklerin, Allah’ın bahşettiği tabiat harikası oluşumların ve geçmişten günümüze direnen antik çağa ait yerleşkelerin değerini şimdi daha çok biliyoruz.
Tokat Gazeteciler Cemiyetinin organize ettiği 2. Anadolu Zirvesinin ardındaki geri dönüşümüyle, Tokat’ın ve bütün olarak bu coğrafyanın farkına bir daha vardık. Gazeteci dostlarımız, öyle güzel şeyler yazdılar ki, Tokat’ı onların gözüyle bir kez daha gördük, onların tarifleriyle bir kez daha okuduk.
Artık, konuşmak-tartışmak zamanı değil. Tanıtımsa tanıtım, etkinlikse etkinlik, lütfen herkes elini taşın altına koyup, topyekun bir harekete geçmenin zamanıdır…