Cemal İncesoyluer

Meydanlara virgül…

Cemal İncesoyluer

  • 977

 

 

Başkomutan, “Demokrasi Nöbetinin” 27. gününde Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yaptığı konuşmada, meydanlarda buluşmaya virgül konulduğunu söyledi. Aslında bu ikinci virgüldü. İlkini, 7 Ağustos’ta Yenikapı ve Türkiye’nin bütün meydanlarında yapılan görkemli mitingde koymuştu. 

 

15 Temmuz tarihine, bir ay sonra baktığımızda, koyu sis perdesinin de yavaş yavaş kalktığını, bu darbe girişiminin aslında bir Türkiye’de iç savaş ve bölme projesi olduğunu görebiliyoruz. Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) tek başına böyle kalkışmayı yapamayacağını bütün analistler dile getiriyor. FETÖ’nün “Paralel Devlet Yapılanması” konusunda ciddi oluşumu yaptığı bir gerçek. Ancak, böylesi kanlı ve kapsamlı kalkışmayı örgütün tek başına yapma ihtimali zayıf. 

 

Ki, 15 Temmuz’dan sonraki süreçte, gerek ABD’nin gerekse AB ülkelerinin tutumu, olayın boyutunu ve kimlerin bu operasyonda olduğuna dair fikir veriyor. Parçaları birleştirdiğimizde, derin analiz ve kalabalık laflara hiç gerek kalmadan; ABD’nin, İngiltere’nin ve İsrail’in FETÖ eliyle Türkiye’de iç savaş projesini planladıkları açıkça görülüyor. Buna bağlı olarak, CIA-MOSSAD ile İngiltere’nin istihbarat birimi, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde aktif rol oynadığını söylemek, kahinlik değil. 

 

Ve bu geçen bir aylık süre içerisinde, söz konusu bu ülkelerle birlikte FETÖ’nün trolleri sosyal medyada “Tiyatro ve Erdoğan’ın senaryosu” tezini bir algı operasyonu kıvamında servis ettiler. O gece çıkan görüntüleri tekrar tekrar incelediğimizde, mevzunun darbe yapıp yönetime el koymak olmadığını da anlıyoruz. 

 

Türkiye’de bir darbe kültürü ve geçmişimiz var. Hatta dünyadaki darbeleri incelediğimizde 15 Temmuz’un hiçbir benzerliğinin olmadığını da çok iyi anlıyoruz. Burada ilk hedefin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, peşinden de kanlı iç savaşın düğmesine basmaktı. FETÖ’nün lideri Gülen’in 1979’daki İran Devriminde Humeyni’nin Fransa’dan geldiği gibi, ABD’den getirilmesi ve birkaç şehirden oluşan bir ülkenin yönetimi kendisine lütfetmekti. 

 

Zaten, Suriye sınırımız boyunca DAİŞ’in, Doğu ve Güneydoğu bölgemiz için PKK/PYD’nin erketede yattığını biliyoruz. İhanet, bir darbe şeklinde değil, ülkeyi parsel parsel peşkeş çekmek şeklinde tezahür edecekti. Böylesine bir vatan hainliğini cemaatten terör örgütüne devşiren Fethullah Gülen, yıllardır ABD’de CIA’nın kontrolü altında yaşadıktan sonra, “hadi sıra sende, artık Türkiye’de ne yapacaksan yap”diyerek, 15 Temmuz kanlı tablosu ortaya çıktı. 

 

15 Temmuz’un gelişinin birden bire ortaya çıkmadığını, bir çok mesaj, söylenti ve bir takım analistlerin yazıların satır aralarında yer aldığını görerek, MİT’in ve devletin istihbarat birimlerinin neden önleyici bir tedbir almadığını hala çok merak ediyorum. 

 

O geceye has demiyorum. O geceden aylar öncesi bir çok detayda, böylesine bir kalkışmanın ipuçları varmış. Bunu halkın ve bizim anlamamış olmamamız normal. Ancak, bunu devlet anlamalıydı. Tabii bunu söylerken, devletin bu birimlerinde kurulan FETÖ ağını ıskalamamız gerekiyor. 

 

Reis, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde “meydanlara virgül”koyduğunu ifade ederken, yeni bir darbe girişimini işaret etmiyor. Çünkü, FETÖ’nün TSK, Emniyet, Yargı ve İstihbarat birimlerindeki gücü tam bitmediyse bile, 15 Temmuz’daki gibi değil. En güçlü anlarında iç savaşı başaramadılar. Destanlar yazan milletin direnişi, Reis’in ve siyasilerin dik duruşu; darbeci koalisyonun hesap edemedikleri bir gerçekti. 

 

Evet, darbe girişimine bir daha yeltenmezler. Buna ne güçleri, ne takatleri yok. Gel gör ki, Türkiye’yi başka sorunlar bekliyor. DAİŞ ve PKK’nın kanlı eylemlerine, suikast ve canlı bomba girişimlerine FETÖ’cülerde omuz verecek, haşhaşi köleler “cennet karşılığında” böyle bir gönüllüğe ikna edilecektir. Bu durumda da, Türkiye’nin bir kez daha “Yedi düvele karşı savaşı” kaçınılmazdır. Mübalağa etmiyorum, gerçekten bu coğrafya ve Türk Milleti İkinci Kurtuluş Savaşını verecektir. Bunun sonuçları yeni şehitler ve yeni gaziler olsa da, asla başaramayacaklar. 

 

YÜREĞİMİZE YILDIRIM DÜŞTÜ

Sabah haber geldiğinde, uzun süre şaşkınlıktan kurtulamadık. 

 

Erbaa Belediye Başkanı Hüseyin Yıldırım, Başkan Yardımcısı Bülent Uzun ve 4 belediye çalışanı gözaltına alınmış, evlerde ve belediye de aramalar yapılıyor… 

 

Telefonlara sarıldık. Nebi ve İbrahim’le görüştük. Anlattıkları mevzuyu Tokat Haber gazetesinin sitesinde yayınladık. Gel gör ki, ciddi bir travma yaşadım. Zaten 25 gündür Tokat ölçeğinde bir paranoyanın içerisindeyiz. Erbaa Belediye Başkanı Hüseyin Yıldırım’ı anlatacağım ama, ondan önce Başkan Yardımcısı Bülent Uzun’un FETÖ’cü iddiasıyla gözaltına alınması, tam bir kara mizah ve ironidir. Çünkü Başkan Yardımcısı Uzun, MGV ve Milli Görüş temelinden gelen bir adamdır. Bu bilgi ve referans dahi, FETÖ’cü suçlamasının bir kurmaca ve düzmece olduğunu gösterir. 

 

Başkan Yıldırım’ın da ne AK Partililiği nede Reis sevgisi tartışılamaz. Terör Örgütü olduğu ortaya çıkmadan önce, herkesin ama herkesin “cemaat” adı altındaki bu oluşumla bir şekilde ünsiyet içinde olmasında sorun yok. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi, milat 17/25 - 2013 tarihidir. Başkan Yıldırım’ın da bu tarih, belki bu tarihten çok önceye dayanan mesafesini biliyorum. O nedenle, bir ihbar üzerine Başkan Yıldırım’ın apar-topar gözaltının gerçekleşmesi, zaten var olan paranoyamızın üstüne tüy dikmiştir. 

 

Türkiye normalleşene kadar, sanırım bu tür iyiniyetli kazalara şahit olacağız. 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları