Muammer Sabri

AK Parti'yi işte bu bitirir: Bebek bezi ve maması dağıtıyorlar

Muammer Sabri

  • 570

HADİ  BAKALIM!  ERDOĞAN'A BU YAZIYI DA OKUTMAYIN DA GÖRELİM!

 

AK Parti 2002'de sessiz milyonların sesi olmuş, “3  Y ile mücadele” sloganıyla iktidara gelmişti. Kulağa ne de hoş geliyor değil mi? Yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadele…

Şimdi aynı silahla vuruluyor AK Parti…

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş -hakkını yemeyelim, alkışlanacak bir iş yaparak- bebek bezi ve mama dağıtıyor.

Bu durum; "AK Parti" için siyasi anlamda "bitiş düdüğü" olabilir.

Nasıl mı, neden mi?

Vaktiniz varsa… Buyurun Ankara’da kapalı kapılar ardında konuşulanlara kulak kabartmaya...

..Ve vaktiniz-ilginiz varsa buyurun biraz zihin cimnastiğine…

***

Türkiye’ye 18 yıllık iktidarı boyunca büyük hizmetleri olan; yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele konusunda çığır açan AK Parti’de son dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tabiriyle “metal yorgunluk” zirvede. Buna “mental yorgunluğu” da ekleyelim.

AK Parti'yi işte bu bitirir: Bebek bezi ve maması dağıtıyorlar

 

Dünün yasaklarla savaşan özgürlükçü AK Parti’si nerede? Dünün yolsuzlukla savaşan AK Parti’si nerede? Hele hele yoksullukla mücadele edip milyonlarca yoksulun her daim yüzünü güldüren, bugün 10 milyonu aşkın insanın devletten bir şekilde destek-yardım aldığı sistemi kuran AK Parti’nin aksiyoner duruşu nereye gitti?

Birçok alanda büyük bir dağılma, devasa bir kargaşa hakim değil mi?

 

Başkanlık Sistemi’nin çözdükleri, çözemedikleri

 

Hemen tüm problemlerimizi çözeceği iddia edilen, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tesmiye olunan Türk tipi Başkanlık Sistemi bize ne fayda sağlamakta?

Evet; Erdoğan’ın istediği ama bir noktada onu da aşan bir devlet aklının, ortak aklın ürünü şimdiki Başkanlık Sistemi; kabul.

Düvel-i Muazzama’ya, 15 Temmuz’da FETÖ kılığına bürünerek Türkiye’yi işgale kalkan yılan ve çıyanlara karşı büyük bir koz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; kabul. Türkiye’yi işgal için her türlü aparatı, örgütü ve aksiyonu (FETÖ, 15 Temmuz, PKK, Barzani, DEAŞ, MOSSAD, CIA, Pentagon, MI6, BND…) deneyen Düvel-i Muazzama’ya karşı hızlı karar alıp uygulayabilen bir sistem ve güçlü bir lider gerekli idi; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bize bu fırsatı veriyor; kabul. Katılıyorum. Bu anlamda yerinde bir sistem.

Peki Türkiye’yi işgal için her türlü fırsatı deneyen yılan ve çıyanlarla mücadelede büyük koz olan bu sistem, kendi içimize döndüğümüzde de “büyük bir koz” ve “büyük bir artı değer” mi gerçekten?

Evet; kendi içimize döndüğümüzde; Türkiye’nin ekonomi, yoksulluk, yolsuzluk, adalet meselelerini çözmede, siyasi istikrar konusunda Başkanlık Sistemi’nin artı bir değer ortaya koyduğunu söylemek zor. Aksi örnek ise mebzul miktarda. Sadece bir örnek; "yeni sistem koalisyonlar dönemini sona erdirecek" denilmişti, şimdi AK Parti MHP ile koalisyona mecbur kaldı; malum olduğu üzere.

Asıl konumuz bu değil…

Geçelim…

Evet, neydi?

Hah şöyle:

Ne oldu da on yıllardır “çoğunluğun-milletin sesi ve nefesi” olan AK Parti ve Erdoğan imajı bugün sıkıntı yaşamakta? Adeta “Milletin kabul olunmuş duası” olan Erdoğan ve ekibi neden ve nasıl oluyor da milletin çizdiği bu çerçeveyi zorlamakta?

Bakınız;

AK Parti’nin kadrolarının neşet ettiği kaynak olan Refah Partisi (RP) ne yapmıştı? Fazilet Partisi ve AK Parti”nin kuruluşundaki hava nasıldı?

Hatırlayalım;

Varoşlara, bar-pavyon ve randevuevlerine kadar ulaşıp meselesini anlatıp sessiz milyonların sesi olmuştu Erbakan liderliğindeki RP. Beyoğlu İlçe Başkanlığı, İstanbul İl Başkanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı döneminde Erdoğan, bırakın gecekonduları bar, pavyon ve randevuevlerini bile dolaşarak halkın ezilmiş her kesimine inme başarısını göstermişti.

1994’te yerel yönetimlerde, Aralık 1995 seçimlerinin ardından 1996’da ülke yönetiminde iktidarı ele geçirmişti Refah.

..Ve çok sürmedi CIA, MOSSAD ve uluslararası ayakçıları; Türkiye’deki “ulak” ve “yamakları” vasıtasıyla harekete geçtiler. Milyonların oyunu alan Refah-Yol iktidarının düşürülmesi, RP’nin kapatılması operasyonuyla sonuçlanan 28 Şubat postmodern darbesine imza attılar. 28 Şubat’ın o ağır ikliminde gidilen 1999 seçimlerinde de burun farkıyla ana muhalefet olma başarını gösterdi bu siyasi hareket; Fazilet Partisi (FP) şemsiyesi ile.

 

Defalarca “Yürüyün arslanlarım” diyen milyonlar ne durumda?

 

..Ve 2001 ekonomik krizinin gölgesinde gidilen seçimlerde AK Parti 3 Kasım 2002’de sessiz milyonların sesi olmayı başardı. Millet büyük bir siyasi tasfiye ile iktidar ortakları DSP, ANAP ve MHP’yi barajın derin sularına gömerken Erdoğan ve ekibine “Yürüyün arslanlarım” dedi.

Ve 18 yıldır da ha bre demekte.

 

Millet liderini de kaderini de ipten aldı 15 Temmuz’da

 

..Ve Türkiye tarihinin dönüm noktası olan o tarihte de resmen ipten aldı bu millet; liderini de AK Parti’yi de, kaderini de… 15 Temmuz’da da bu devlet ve millet AK Parti’yi de “liderini” de kaderini de yılanın-çıyanın elinden, FETÖ kılığına girmiş bilumum şer gücün (emperyalist devletlerin) elinden koparıp aldı. Kaderine sahip çıktı, liderine sahip çıktı, bağımsızlığına sahip çıktı.


Ancak ne var ki AK Parti bu krediyi de çok hızlı bir şekilde tüketmeye başlamadı mı?

Bu kez de en çok “çalıştığı” yerden vuruluyor; “yoksulluk”tan….

Evet; yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemi de işin tuzu biberi oldu. Şaibe, fahiş maliyet, ulaşılabilirlik sorunu iddia-eleştirilerini bir başka bahse bırakacak olursak- şehir hastaneleri bir devrim gerçekten; kabul. O dev yatırımlar pandemide “ilaç” oldu milyonlara; kabul. Sosyal güvenlik sisteminin sağlamlığı da AK Parti imzasını taşıyor; tamam. Bunlara bir itiraz yok.

 

Bir mottomuz vardı; “3 Y”; ne oldu ona?

 

İtiraz edilecek noktalar ne peki?

Biri şu:

Bir mottomuz vardı; “3 Y”, ne oldu ona?

Evet, en çok golü “yoksulluktan” golü yiyor. Ve CHP’den seçilen ülkücü-millliyetçi-sağcı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın son hamlesi de bence AK Parti açısından siyasi anlamda “bitiş düdüğü” ikazı veriyor.

Bebek bezi ve maması dağıtıyor Yavaş! Hakkını teslim edelim, alkışlanası bir hizmet.

Arka plandaki siyasi hedef vesaire tartışılır. Ama gerçekten yerinde, gerekli, alkışlanası bir hizmet.

Bırakın asgari ücretliyi, hali vakti biraz yerinde olan ana babaların bile bütçesini darmaduman ediyor mama ve bebek bezi. O kadar pahalı ki, alamayan o kadar yoksul var ki son dönemde “çalınmasın” diye bazı marketlerde kilitli dolaplarda sergilenmekte. Bazı iş yerleri de "alarm" takmakta bebek bezlerine, yine çalınmasın diye. 

Zaten golü buradan yiyor AK Parti…

Bebek bezi ve mama tamam!

İstanbul ve Ankara’daki “ucuz ekmek” kuyruklarını saymıyorum bile.

 

Türkiye - AK Parti ne yapmalı?

 

 “Yürüyün arslanlarım” sözünü hançeresini yırtarak 18 yıldır haykıran milyonların sesini Erdoğan'ın yine aynı coşkuyla yeniden duyması için yapılması gerekenler belli, basit:

Bugün her ne yapılıyorsa-yapılmaktaysa en azından onların bir bölümünün tersini yapmalı?

 

“Midesinden değil kalbinden konuşan, hakkı söyleyen yol arkadaşları”

 

Yeniden “3 Y” ile etkin bir şekilde mücadele etmek istiyorsa, “Türkiye’nin lideri” Erdoğan, “midesi ile değil kalbi ile konuşan” danışman ve ekip arkadaşlarının sayısını hızlı bir şekilde artırmalı. Mide, makam ve mansıp ile değil yüreği ile konuşan; kalbi ile konuşan Hakk yolun yolcusu; sözü, özü doğru isimlere daha fazla kulak vermeli.

 

ROK ve muhterem eşleri Nagehan Alçı sorunsalı

“Hakk yolun yolcusu, düzgün yol arkadaşı” demişken sadece “basın” iş kolundan bir örnekle küçük bir parantez açıp kapatayım şıpın işi:

ROK, yani Rasim Ozan Kütahyalı ve muhterem eşleri Nagehan Alçı gibi milyonların nefretini kazanmış isimler “Reis” adına rol-ahkam kesmeye, “Reisin yol arkadaşı” postuna bürünmeye devam edecekse, buna da yol verilmeye devam edilecekse ört ki ölem!... Dükkanı çoktan kapatmış demektir bu siyasi hareket.

 

“Herbokologlar”dan kurtulmak

 

Şunu da ekleyelim. ROK ve Alçı dışındaki misallerde de durum parlak değil hiç. 

Uzay, astronomi, psikoloji, edebiyat, ekonomi, siyaset, felsefe, sosyoloji, matematik, tıp, farmakoloji, mühendislik, hukuk, tarih, coğrafya vs. bilumum her şey ve ilimden anlayan (!) ve her televizyon programının kadrolu oyuncuları olan “herbokolog”lardan da kurtulmalı Erdoğan ve ekibi. Hem de hemen. Yoksa bu gidiş gerçekten gidiş değil.

Parantezi kapatıp devam edelim…

Bebeğine mama ve bez alamayan anne babaların “rakımına” inebilmek

 

Reis-AK Parti ya da ülkemiz nasıl kurtulur bu açmazdan demiştik ya?

Bebeğine mama ve bez alamayan anne babaların “rakımına” inebilen ekip ve isimlerle çalışılmalı.

Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı ve Belediye Başkanı olarak halkın gönlüğünü fethettiği günleri hatırlamalı. AK Parti’yi kurduğu, gümbür gümbür iktidara yürüdüğü günleri…

Yoksulların hanelerine onlarca koruma ordusu ve kameralarla değil, sessizce inip onlarla hemhal olmalı. Tüm yoğunluğuna rağmen kimi zaman oluyor da. Sayısını ve kalitesini artırmalı bu münasebetlerin.

Hatırlamalı: Beyoğlu’nun arka sokaklarını... Bar, payvonlardaki ezilen “en aşağıdakiler”e, kaderin sillesini yemiş randevuevindeki modern köleler olan “hayat kadınlarına” elini-gönlünü açan “Erdemliler Hareketi” duruşunu, “Millli Görüş” aksiyonunu…

 

Merkez Bankasının net döviz pozisyonu eksi 45 milyar dolar ise...

 

Faiz lobisi diyorduk yıllarca… İddiamız ne ise oradan imtihan olunuyoruz şimdi…

- 2002’de Türkiye’nin faize ödediği miktar, 51 milyar.

- 2020 yılında hazineden faize ödenen miktar,121 milyar lira.

- 2021’de faize ödenecek tutar, 180 milyar lira.

Her ay yaklaşık 20 milyar TL faiz ödemesi var.

Mızrak çuvala sığmıyor. İşin uzmanları ayan beyan ortaya döküyor verileri: Merkez Bankasının net döviz pozisyonu EKSİ 45 MİLYAR DOLAR.

Eriyen rezerv ve faiz dolayısıyla toplam kaybın 200 milyar doları çoktan aştığı görülüyor.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Sicil Gazetesi verilerine göre 2020 yılında en az 99 bin 588 esnaf meslekten ve sicilden terkini gerçekleştirerek kepenk kapatmış.

Resmi rakamlara göre işsizlik 10 milyon 273 bini aşmış, yüzde 30’a dayanmış.

 

Başka düşmana gerek yok

 

İstanbul seçiminin kaybedilmesi için elinden gelen her türlü gayreti gösteren…

 Üzerine seçimin iptal ettirilmesi “takma aklı”nı vererek önceki seçime göre tam 57 kat fark (Oy farkı 13 bin 729’dan  806 bin 415’e çıkmıştı) atılmasını "sağlayan" isimler varken....

Binali Yıldırım’ın ondan da öte aslında “Reisin ezile ezile yenilmesi” imkanını rakiplere bahşeden… O “ekip” varken...

(Seçimin üzerinden geçmiş 2 yıl, İstanbul İl Başkanı daha yeni tasfiye ediliyor; heyhat!)...

Damadın ağabeyinin patronajındaki “iktidar gazetesi” tesmiye olunan, bu sıfatı da fazlası ile hak etmeye çabalayan Takvim'in; pandemiyle katmerlenen ekonomik kriz dönemindeki dillere destan manşetine ne demeli? İşte “iktidar gazetesi”nin millete alışveriş önerileri: “Tok Karnına Çıkın, Çocuklar Olmasın; Araba Değil Sepet Kullanın”…

Böyle dostları varken... Başka düşmana gerek var mı Erdoğan’a…

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın seçim gezisinde akıllı telefonu ve internet paketi olan çiftçinin ekonomi eleştirilerine verdiği yanıtı anlatması… Ünal’ın ''Bizi mahvettiniz, bizi öldürdünüz” diyen çiftçiye "Cebindeki telefonu kaça aldın?" yanıtını verdiğini ifade ettiğini aktarması da işin tuzu biberi…

Böyle dostları varken başka düşmana gerek var mı Erdoğan’a…

***

Ekonomik tablo malum. "Ekip" malum. “Dostlar” malum. Vahşi Batı’nın; Düvel-i Muazzama’nın haşinliği, vahşiliği malum!

Meşhur Afrika sözünü hatırlatmalı Erdoğan’a ve ekibine:

“Arslan, zebra, sırtlan, ceylan yan yana koşuyorsa ormanda yangın vardır.”

İstanbul ve Ankara’yı kaybeden neyi kaybetmez?

AK Parti iki büyük şehri kaybetti kaybetmesine de... Evet; İstanbul ve Ankara’da CHP’li belediye başkanlarının yapabilecekleri elle tutulur gözle görülür derecede eksikliği hissedilen bir yatırım yok. İçme suyu ihtiyacından üstyapı yatırımlarına kadar hemen hemen birçok hayati proje milyonların ihtiyacına sunulmuş durumda.

Refah Partili, Fazilet Partili, AK Partili belediye başkanları yaklaşık 30 yıldır Ankara ve İstanbul’a büyük hizmetler yaptılar gerçekten. Bu arada sık İstanbul'a gidip gelen, akrabalarının çoğu orada yaşayan eski bir İstanbullu olarak metrobüsün büyük bir devrim olduğunu zikretmeden geçemeyeceğim. Taksiden daha hızlı giden bir toplu ulaşım aracı; daha ne olsun! (Bu hizmete vesile olan yakında kaybettiğimiz eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a rahmet olsun.) Zaten 2 yıldır da hem Ankara hem de İstanbul’da gözle görülür dişe dokunur bir yatırım ve hizmet üretimi kayda geçmedi muhalefetin.

Muhalefet partilerinin böyle bir aksiyonu, gücü yok. Buna ihtiyaç da yok. Zira dediğim gibi İstanbul ve Ankara büyük oranda temel meselelerini halletmiş kentler. Kötü yönetim örnekleri, şaibe, usulsüzlük vb. iddiaları, şikayetleri bahsi diğer.

 

Günde saatlerce söylev ve kaliteli zaman yönetimi

Evet; Erdoğan, Erbakan gibi bir dâhinin rahlei tedrisatından geçmiş bir “dahi”… Bunu kinayesiz, gerçek anlamda söylüyorum. Çok çalışan, az uyuyan, işini sıkı takip eden bir “dahi”. Ama unutmasın ki o da bir kul, bir insan, bir fani. Kimi zaman günde 2-3 konuşma, söylev, nutuktan çalışmaya, okumaya, anlamaya-dinlemeye ne kadar zaman kalıyor bilemiyorum. Metal ve mental yorgunluğu artıran, verimli çalışma ve yönetmeye mani hal arz eden bu denli aksiyona, söylev ve nutka gerek var mı? Bence şapkasını önüne alıp düşünmeli.

Bu parantezi de kapatalım.

Devam…

 

“Er Ryan’ı” değil “Erdoğan’ı kurtarmak” değil “Memleketi kurtarmak” asıl mesele

Hani “Er Ryan’ı Kurtarmak” adıyla meşhur sinema yapımı vardı. Kimi seçim kampanyalarında gırgır malzemesi olsa da tekrar edeyim; mesele “Erdoğan’ı kurtarmak” değil, “Memleketi kurtarmak”… Şu an Erdoğan ile Türkiye’nin kaderi aynı düzlemde; yaşadıklarımız onu gösteriyor bize.

Evet; alemde şer, Oğuz’da er bitmez. Bu millet milyonlarca "Reis” çıkarır, “Erdoğan” çıkarır; bu tamam.

Ancak şu anda kader planında baktığımızda Türkiye’nin kaderi Erdoğan’ın kaderi ile mündemiç hal almış durumda. Allah kendisine uzun, bereketli, hayırlı ömürler ihsan etsin. Cümlemize de.

Öyleyse Erdoğan ne kadar “iyi” olursa ve “ne kadar iyi yönetirse” Türkiye de o kadar iyi olacaktır.

 

“Kabul olunmuş dua”

Yukarıda da zikrettik kısaca: Milletin “kabul olunmuş duası” idi Erdoğan…

Birçok noksan ve yanlış işe ve adama rağmen hala da öyle bence.

Peki “kabul olunmuş dua” çerçevesinin dışına taşma temayülleri niye baş gösteriyor?

Ve “milletin kabul olunmuş duası” olma çerçevesinin dışına kendisini iten, zorlayan, savuran her ne kadar etken ve ayak bağı varsa acilen temizlemeli Erdoğan. Hem de hemen!

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları